chapter twelve:'diadem'

158 25 85
                                    

Selamlarrrr, görüşmeyeli neler yaptınız? Uzun süren bir sınav ve jüri haftası sonucunda (maalesef hala bitmediler) tekrar buradayız. Sizin sınavlarınız nasıl geçti? Nasılsınız?

Perşembeye kadar gelir demiştim ama aniden jüri konulduğu için yazamadım maalesef, bu bölümü de okula erken gelip ders başlayana kadar yazmış bulundum sizi daha fazla bekletmemek adına. Bu yüzden kontrol edemiyorum, hatalarım varsa özür diliyorum şimdiden

Lütfen bol bol yorum yapıp oy vermeyi unutmayın, ben yazarken aşşşşşırı eğlendim, keyifli okumalar hepinize^^

lana del rey, lolita


"Harika. Zeki kız. Bugün aklındaki tüm soruların cevaplarını alacaksın."

"Her zaman bu kadar karmaşık olmak zorunda mısın?" diye söylendim ona yandan bir bakış atarken. Yüzünde beliren gülümseme kaybolmadı, bunun yerine bana bakmadan yürümeye başladı. Elimi tuttuğu için o yürümeye başladığında ben de arkasından yürüyordum büyük kapıya doğru. Buranın neresi olduğunu bilmiyordum, daha önce ne haberlerde görmüştüm ne de internette. Böyle bir yer yaşadığım şehirde olmuş olsaydı muhakkak bilirdim ama buradaydı işte. İnkâr etmem bir işe yaramazdı.

Etrafı tamamen ormanlıktı, bu koca yerin kaç yerden girişi olduğunu bilmiyordum ama ana girişin şu anda ilerlediğimiz yer olmadığı kesindi.

Jungkook'un hızlı adımları yavaşladı ama hala aynı güvenle basıyordu sarayın yolunu oluşturan mermer zemine. Biz arka kapıya doğru yürürken nereden geldiğini anlayamayacağım kadar sessiz adımlarla yürüyen Taehyung birden yanımızda belirdi.

Jungkook bunu bekliyormuş gibi Taehyung'a, "Muhafızları hallettin mi?" diye sordu.

"Küçük cadıyı bu konuda ikna etmek pek kolay olmadı ama evet, hallettim."

Küçük cadı dediği kimdi?

Muhafızların önünde dikildiği sarayın koca kapısının önünde durduğumuzda muhafızlar, ellerinde tuttukları mızrakları çapraz bir şekilde ani bir hareketle kapının önüne uzattı. Yüzlerinde geçen gün barda gördüğüm o garip maskelerden vardı, sanki hepsinin suratı yanmıştı. Başlarını hatta gözlerini bile hareket ettirdiklerini fark etmemiştim.

Ayrıca, mızraklı muhafızlar mı?

Bir çeşit cadılar partisinde falan mıydık?

"Kuzgun'un emri var." Dedi maskeli muhafızlardan biri. Yüzlerindeki maske, konuştuklarında dudaklarını görmemi engelliyordu ve bu ürkütücüydü. Kimsenin bilmediği bir yerde hiç de güvenmediğim ama kendimi de içine çekilmekten alamadığım bir adamla olmaktan daha ürkütücüydü hem de.

Taehyung bunu duyduğunda burnundan nefes vererek güldü. Muhafızları hallettiğini söylemişti ama şimdi içeri giremiyorduk. Ortada bir gariplik vardı.

"Siz emirleri benden alıyorsunuz, Kuzgun'dan değil." Dedi Jungkook otoriter bir sesle. "Önümden çekilin."

"Kız bugün buraya giremez." Mekanik ses tekrar duyuldu. Hangisinin konuştuğunu bile anlayamıyordum.

"Buradaki işim bittiğinde hepiniz cehennemimdeki yerinizi alacaksınız, biliyorsunuz değil mi?"

Bunun bir metafor olmasını isterdim ama tüylerimi diken diken edecek kadar ciddi çıkmıştı Jungkook'un sesi.

"Kuzgun'un emri var." Diye tekrarladı maskeli muhafız.

"Hadi ama Jen." Taehyung'un ağzının içinde mırıldandığı şey kulaklarıma dolduğu anda muhafızlar sanki bir çeşit büyünün etkisine girmiş gibi önümüze uzattıkları mızraklarını kendilerine doğru çekerek geçmemize izin verdiler.

SON OF A DEVIL | RosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin