chapter six:''the wolf"

350 40 44
                                    

Selam, nasılsınız? Hayatınız nasıl geçiyor?

Bu eylül bana hayal edemeyeceğim kadar hayalimi gerçekleştirdiği için harikayım, eğer beni sorarsanız. Uzun yıllardır hayranı olduğum ve şarkılarında kendimi bulduğum Tamino konserine gitme şansı buldum, benim için çok önemli olan 19. yaşımı 19 Eylül'de geride bıraktım. Bir de...

24 Ekim'de UÇMAKTAN SIKILAN BULUT adında, aslında yazarken tamamen kendimi anlatmaya çalıştığım kitabım 'FLORA KİTAP'tan raflara taşınıyor. Bu yaşıma kadar dilek listeme hep 19. yaşını bitirmeden bir kitap çıkarmış ol, yazardım. Bittikten bir ay sonra oldu ama sonuçta oldu. Günlerdir mutluluktan uyuyamadığım haberi sizlere de vermek istedim :'))

Hepinize şimdiden iyi okumalar, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!!

instagram; zeyneepezgi19

twitter; tuneirene


Bu zamana kadar hiçbir şeyin bir nedene dayandırıldığını düşünmeden, bir anca ölmeyi bekleyen bir kızın tekiydim. Ne birlikte yaşadığım bir ailem vardı, ne severek yaptığım bir işim vardı ne de hayattan bir beklentim.

Bizi terk etmeden önce annem, "Bu hayatta en çok beklentisi olan kaybeder." demişti babama. Haklıydı.

Peki hayat neden sanki ondan çok fazla şey istemişim gibi beni cezalandırıyordu?

Gözlerimi aralamak istesem de kirpiklerimi ayıracak o gücü kendimde bulamadığımda hareketsiz bir şekilde durmaya devam ettim. Bilincim yavaş yavaş kendine gelirken kulaklarımın çınlaması artık dayanamayacağım seviyedeydi. Tekrar gözlerimi açmayı denediğimde, bu sefer başarılıydım. Görüntünün netleşmesini beklemeden başımı sağ tarafıma doğru çevirdim. Alnımdaki sızı kendini gösterene kadar neler olduğunu hatırlamayacak kadar kendimde değildim.

Bir anlık dalgınlıkla sağ kolumu havaya kaldırdığımda öyle bir acı saplandı ki inleyerek gözlerimi tekrar kapatmam gerekti. Pekala, hatıralar yavaşça zihnime dolarken artık dünya daha netti.

"Sonunda uyandın." Jennie?

Önümdeki siluet belirginleştiğinde, başını yüzüme doğru eğerek telaşla bana bakan Kim Jennie, tüm bu anıların içinde görmeyi beklediğim kişi değildi.

"Neler oldu?"

"Saldırıya uğramışsın, Chae. Taehyung aradığında ne kadar korktuğumuzu biliyor musun?"

Anı yavaşça zihnime dolmaya başladı. Kendimi hızlıca öne doğru attığımda Jisoo öne atılarak beni durdurdu ve dik oturmamı sağladı. "Yavaş ol, daha serumun bitmedi."

"Gitmem gerek."

"Daha iyileşmedin." dedi Jisoo bu sefer baskın bir sesle.

"Bana saldıran kişinin yüzünü gördüm, polisler nerede? İfade vermem gerek. O insanlar her gün sokaklarda başka insanları öldürüyorlar."

"Taehyung oradaymış," Jennie söylediğim şeylerle ilgilenmiyormuş gibi konuşmaya devam etti. "Polislere ifade verdi, merak etmeni gerektirecek hiçbir şey yok."

"Garip davranıyorsunuz." diyerek dikkatlice onları süzdüm. "Bu yasal değil. Saldırıya uğrayan kişi benim, ifadesi alınması gereken kişi de benim. Tanrı aşkına! Bıçaklandım ben!"

"Bu işi kurcalama, Chae. Kendinde değilsin." diye mırıldandı Jisoo, ardından odadan çıktı.

"Kriz geçiriyorsun." diyerek gülümsedi bu sefer Lisa. "İyi olacaksın." Hemen ardından Jisoo'yla birlikte bir hemşire odaya girdi. Elinde tuttuğu şırıngadan seruma bir şey enjekte ettiğinde, gözlerim tekrar yavaşça kapandı.

SON OF A DEVIL | RosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin