chapter twenty: 'key to the past'

146 19 28
                                    

Uzun bir aradan sonra tekrar SON OF A DEVIL'DA görüştük, nasılsınız biz yokken neler yaptınız, dersleriniz okulunuz ne alemde?

Ben okulda hayatımın belki de en yoğun dönemini yaşıyorum, maalesef uykusuz günlerim 24 saatten 70'li saatlere çıktı ve yazmaya hiç vaktimin olmadığı bir dönemdeydim. sadece zamanla alakalı değil, aynı zamanda ilhamımın ve yazma isteğimin de elimden alınmasını sağladı bu ders yoğunluğu ama tekrar geri dönebildim. 

öncelikle özür diliyorum aradaki boşluk için, bence güzel bir geçiş bölümüyle geldik. bir sonraki bölüm daha da güzel olacak 

şimdiden keyifli okumalar hepinize^^


"Ve ceza belli. Jeon, ne yapman gerektiğini biliyorsun."

Jungkook gözlerini havaya tutulmuş kanlı hançerden bir anlığına çekerek bana baktı. Ellerine tutsak olarak düştüğüm andan itibaren sadece gözlerine bakarak düşündüğü şeyleri anlamak imkansızdı ama şu anda ona bakarken daha önce hiç bu kadar kafa karıştırıcı durmamıştı.

Ama yine de onunla ilgili tek bir gerçek biliyordum; Jeon Jungkook çok iyi bir hilebazdı.

"Kızı ormana götürün." Dedi bir an bile soğuk, delici bakışlarını yumuşatmadan. Sertçe yutkunarak yüzümün iki yanına terimle yapışmış saçlarımın arasından nefes nefese Lucifer'a döndüm. Ama konuşmayı ondan önce alacak başka biri vardı.

"Kızı gözlerimizin önünde infaz etmesi gerekir." Dedi sinirle soluyan Junghoon. "Ormanda hafızasını silecek. Buna izin veremeyiz." Kardeşi Kim Jisoo'nun taç giymesine engel olduğum için gözlerinden geçmek bilmeyen bir öfke vardı. Bir hiç için uğraştığı her şeyin önüne taş konduğunu düşünüyor olmalıydı, gözlerim kalabalığın arasından Jisoo'yu aradı ama onu taşa yatmadan önce gördüğüm yerde değildi.

"Masum olduğu ortaya çıktı. Bu yasalara aykırı." Diye karşı çıktı kalabalığın içinden bir ses. Konuşanı tanımıyordum ama ses oldukça arkalardan geliyordu. Yeraltı Şehri'ne ait biri olmadığını anlamak için konuşan kişiyi görmeme gerek yoktu.

"Cezalandırılacak asıl kişi basit bir ölümlü değil." Diyerek arkasını döndü Junghoon. "Bir ölümlüyle ilişki içine girerek kendi ırkını tehlikeye atan Jeon."

"Jeon Jungkook'a olacak bir imtiyaz daha kabul edilemez." Raphael büyük adımlarla direkt Uriel'ın yanına ilerlediğinde Uriel bir baş hareketiyle Raphael'in konuşmasını kesti.

Korku dolu gözlerle hala sinirle ayakta dikilen Irene'e döndüm. Beni bir şekilde ölmüş olarak gösterselerdi bile tekrar yakalanmayacağıma nasıl emin olabilirlerdi? Buradan nasıl dönebilirdim? Aynı sorular diğerlerinin de aklında dönüyormuş gibi gözüküyordu.

"Park Chaeyoung'la kayıp varis olduğunu düşünerek takip etmemden başka bir ilişkim yok." Jungkook sonunda konuştuğunda tüm gözler ona döndü. "Onu buna ben zorladım. Kızın hafızası silindikten sonra verilecek cezayı kabul ediyorum."

"Ceza, kanatlarının alınması." Dedi Junghoon. Bu adam susmak nedir bilmiyor muydu?

Irene ellerini iki yandan yumruk yaparak kendini tehlikeye atan Jungkook'a öfkeli gözlerle bakmaya başladı. Kendinden bu kadar kolay vazgeçmesi, üstelik bu vazgeçişin benim yüzümden olması gerekli miydi gerçekten de? Beni sadece öldürmelilerdi. Güçlerimi Jisoo'ya verdikten sonra bomboş bir bedenden fazlası olmazdım ne de olsa. Hala kabul edemediğim asıl gerçekliğim bu kadar kısa sürede elimden alındıktan sonra eski boş ve amaçsız hayatımın içinde kıvranmak yerine toprağın soğukluğunu tatmak çok da kötü olmasa gerekti.

SON OF A DEVIL | RosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin