chapter eight:''the secret of the hutch''

182 28 33
                                    

Eeee, sonunda okumadığımız bölümlere geldik de biz :))

Bu bölümün bir kısmı Jungkook'un ağzından olacak, baştan belirteyim :)

instagram'da tuneirene hesabına gelebilirsiniz, oradan kitaplarımla ilgili paylaşımlar yapacağım. aynı şekilde twitter'daki adım da tuneirene

Bu bölümden sonra bölümün içinde geçen isimleri açıkladığım bir bölüm daha yayımlayacağım

keyifli okumalar şimdiden, lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın^^


"Dolap'a."

Araba ormanın içinde doğru ilerlerken şüpheli gözlerimi üçünün üzerinde gezdirmeden duramadım. Şehrin o kalabalık, ışıklı sokaklarından çıkmamız çok da vaktimizi almamıştı. Çevre yolunu bile kullanmadan ara kasabalardan birine giden toprak yola saptığında bugünkü ikinci korku kalbimi sarmaladı. "Dolap da ne? Bana bir şey söyleyecek misiniz artık? Neden buraya saptık?"

"Zamanı geldi." dedi Jisoo gözlerini bana çevirmeden. "Jungkook'un güvende olup olmadığını merak etmiyor muydun Chae? Cevabını alacaksın işte."

"Sizde bir gariplik var." Diye mırıldandım arabanın kapısını açmak için yavaşça elimi kapının koluna götürürken. "Garip davranıyorsunuz."

Belki de içinde yaşadığım, anlatılan cehennemden pek de farkının olduğunu düşünmediğim bu dünyada birilerine güvenmek, yapılabilecek en büyük hataydı.

Aklımda dönüp duran cinayet haberleri, kızların beni rahatlatmaya çalışması, saldırıya uğradıktan sonra polislere bile görünmeden kendimi evde bulmam...

Henüz yeni tanıştıklarını iddia ettikleri çocuklar, Jisoo'nun abisiyle tanışıyordu. Birkaç haftadır gereksiz bir fazlalıkla yollarımız kesişiyordu. Doğum günümü ilk kez gördüğüm insanlarla kutluyordum ve aynı gün Lisa'nın yanan bedenini gördüğümü sanıp kendisini karşımda doğum günü şarkısı söylerken buluyordum. Kendi mekanları olduğunu söylediğim yerde etrafımı yanmış insanlar kaplıyordu.

Ben kadere inanmazdım.

Oyuna geldin, dedi içimdeki bir ses.

Tüm vücudum buz kesti.

"Kimsiniz siz?"

Jungkook

"Rosé nerede?"

Sinirle açtığım kapı duvara çarparak yüksek bir ses çıkardığında odanın içindeki yedi göz de bana döndü. Avcumda sıkıca tuttuğum telefonu yuvarlak masanın üzerine, Namjoon'un önüne fırlatarak paramparça olmasını sağladığımda kendimi fazla tuttuğumun farkındaydım. İçimde kopan fırtınaya göre dışarıya yansıttığım sinir hiçbir şeydi.

"O Loren denen piç elimden kurtuldu ama onu bulduğumda kellesi kopmuş bir köpek olacak, Namjoon. Duydun mu beni? Ne zamandan beri cazıları koruyorsun!"

Bazı insanlar yıllarca cehennemden korkarak yaşam sürmeye çalışmıştı dünyada, bilmedikleri şey artık cehennemin bomboş olduğuydu ne de olsa. Oradaki tüm şeytanların, tüm ateşten ruhların dünyada, içlerinde gezdiklerini bilmiyorlardı. İşlerine yetişmeye çalışırken çarptıkları o adamın yanarak ruhunun ele geçirildiğini, dolunay altında kurt adama döndüğünü, kendilerine yeni bedenler yarattıklarını ya da cadı olduklarından bihaberlerdi. Bizzat Melek'in kızı gibi.

SON OF A DEVIL | RosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin