chapter twenty two:'purgatory'

77 12 7
                                    

e biz yine geldik????

keyifli okumalar, lütfen oy ve yorumlar unutulmasın^^

Kanadı kesilmiş şeytanlar ve yollarından çıkmış melekler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kanadı kesilmiş şeytanlar ve yollarından çıkmış melekler.

Hepsinin tek bir ortak noktası var.

Arafın onlara ne huzuru ne de ızdırabı veren suyundan bir yudum içmek. 

Saklandığım tuvaletten göz açıp kapayacak kadar büyük bir hızla çıkarak Jisoo'nun arabasına ilerledik.

Ona güvenmemen gerektiğini biliyordum, ben bu hayatta verilen ikinci şanslara inanmazdım. Etrafımda olan biteni umursayan bir insan olduğum söylenemezdi belki de bu yüzden son cevabım her zaman en ağırı olurdu. En ağır darbeyi alana kadar beklediğim ve insanlara kendimi ezdirebilecek tüm kozları verdiğim için.

Ve ben Kim Jisoo'ya bir kere güvenmiştim, o ise bıçağı tüm gücüyle sırtıma saplamaktan çekinmemişti. Hem beni hem de Jennie ve Lisa'yı kandırmış, en başından beri sürüye bir çakal gibi sızmıştı ama burada oturup Jennie'den ne zaman geleceğini bile bilmediğim bir arama beklemek yerine harekete geçmem gerekiyordu.

Hem, en başından beri ne diyorlardı onlar?

Beni öldürmeye cesaret edemezlerdi. Gün dönümüne daha günler varken ve gücümü Jisoo'ya vermek isterlerken bu seçenek akıllarından bile geçemezdi. Ya da ben kendimi bu şekilde kandırıyordum.

Ben son model siyah arabanın yolcu koltuğuna kurulup hızlıca kemerimi bağlarken Jisoo sanki kaydettiğimiz her saniye aleyhimize yazılıyormuş gibi son hızıyla arabayı sürmeye başlamıştı bile. Aniden gaza basışı siyah deri koltuğa daha da yapışmamı sağladı.

"Jungkook damgalandı, dedin. O ne demek?" Diye sordum sorularımı daha fazla içimde tutamayacağımı fark ettiğimde.

Jisoo dikiz aynasından arkasını kontrol etti. "Bana bu kadar kolay güveneceğini bilseydim, yanına en başında gelirdim Chaeyoung."

Soruma cevap vermek yerine konuyu değiştirdi ama kurduğu cümle kaşlarımı çatmamı sağladı. "Sana güvendiğim falan yok, Jisoo. O hataya bir defa düştüm. Bir daha düşmem."

Jisoo bana yandan bir bakış atsa da kendini açıklamak için herhangi bir şey söylemedi.

Ondan hala bir açıklama beklediğime inanamıyordum ama onu dostum sanmıştım ve bunca zaman geçirdiğimiz zamanı düşünmeden duramıyordum. Gerçekten. En kötü zamanlarımda elimi tutan bir abladan farksızdı benim gözümde, üçümüzün arasında en büyük olan oydu ve her zor zamanımızda bize uzatılan ilk yardım eli de Jisoo'dan gelmişti. En büyük ihanet hançerinin de ondan gelmesi gibi.

"Sana bir soru sordum. Nereye gidiyoruz?" Avucumun içinde duran telefonu biraz daha sıktım. Eğer nereye gittiğimizi öğrenebilirsem Jennie'ye yazacağım küçük bilgilendirmeye bu bilgiyi de ekleyebilirdim ama Jisoo birilerine nerede ve kiminle olduğumu söyleyeceğimi anlamış gibi, "Aklından bile geçirme." Diye beni uyardı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan elimde duran telefonu alarak açık camdan aşağı attığında oturduğum yerde hareketlendim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 19 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SON OF A DEVIL | RosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin