17.10.2023
"Vizeler berbat geçiyor." dedi James, oflayarak montunu yatağın üstüne atarken. Kafası dağınıktı, kafedeki çocuk yüzünden. Regulus yüzünden. Üzerinden dört gün geçmişti ve daha da onu görmemişti.
Kafeye gitse orada olurdu belki ama gitmeye cesaret edemezdi. Kendini hazır hissetmiyordu. Onu görme düşüncesi, James'i heyecanlandırıyordu.
James, ondan kaçıyordu.
Kafasını neden meşgul ettiğini de bilmiyordu. Altı üstü kafede çalışan tanımadığı bir çocuktu. Üstüne düşünecek ne vardı ki?
"Hazır kahve içtiğindendir." dedi Remus, kitaptan başını kaldırıp. James, kafeye gitmiyordu. Sadece favorisi olan yere değil, hiçbir kafeye gitmiyordu. Sanki her yerde onunla karşılaşacakmış gibi hissediyordu.
James göz devirdi Remus'a.
"Hayır, ciddiyim James. Ne var ki gitsen dışarıda düzgün bir kahve içsen? Regulus aynı anda tüm kafelerde çalışamaz."
James, vizelere gidiyor ve yurda geri dönüyordu. Bu kadar. Yemekleri, Remus alıyordu arkadaşının moralinin bozuk olduğunu bildiğinden.
Lisede aşık olup gördüğü her yerde hoşlandığı kişilerden kaçanlar gibiydi, James. Umutsuz vaka gibiydi.
"Tamam gidip kahve alacağım. Anlaştık mı?"
"Anlaştık. Bana da almadan gelme."
Saat dörde geliyordu. James yürüyerek kafeye gitti. Rüzgarlı değildi ama serindi hava. İçine işliyordu. Keşke içime işleyen sadece hava olsaydı diye geçirdi aklından.
Kafeye geldiğinde tüm masaların dolu olduğunu gördü. Bugün kalabalık görünüyordu. Regulus yorulmuş olmalıydı. James kapıyı açtı, tezgaha adımladı.
Regulus, oradaydı. Her zamanki haliyle oradaydı. Yorgun duruyordu ama yine de güzeldi.
James'in geldiğini gördü.
"İyi günler." dedi tekdüze bir sesle.
James de bozmadı.
"İyi günler. 12432 numaralı kahveden iki tane alabilir miyim?"
"Alabilirsiniz. Hazırlıyorum."
Arkasını döndü ve kahveyi hazırlamaya başladı. Bu kadar. James yutkundu.
"Kalabalık var. Tek başına nasıl idare ediyorsun?"
Tersleneceğini düşünse de terslenmedi.
"Eh, para kazanmam lazım. O yüzden sızlanamıyorum."
"Haklısın."
Kahveler hazır olduğunda alıp parasını ödedi.
"İki tane demek."
Regulus'un yüzünde sorgulayıcı bir ifade belirmişti. James yanlış anlaşılmaktan korktu.
"Remus'a. Başkasına değil."
Tedirginleştiğini gören Regulus omuz silkti.
"Açıklamana gerek yok. Hiçbir şey değiliz."
"Olabilirdik. İsteseydin."
Regulus, James'in gözlerine baktı.
"Anlamıyor musun James? Kimseyle ilişki kuramayacak kadar kötü tecrübelerim var. Travmalarım beni bir an olsun bırakmıyor. Arkamda temizlemem gereken pisliklerimle beraberim. Seninle arkadaşlık yürütebilecek konumda değilim."
Regulus birden patlamıştı çünkü konuşmama taktiği James'te işe yaramıyordu. James ısrarcıydı. Bırakmıyordu. Pes etmiyordu.
Üstünden dahi olsa ona kendisinden bahsetmesi gerekmişti. Buna bahsetmek denirse tabi.
Oysa söyledikleri James'i uzaklaştırmaktan ziyade daha da meraklandırmıştı.
"Bana anlatamaz mısın? Yardım edemez miyim?"
"Anlatamam. Gücüm yok."
"Konuşmak istemiyorsun. Pekala."
"Lütfen beni anla."
Regulus'un sert imajı gitmişti. Duyguları devreye girmişti.
James bir şey diyemedi. Kahvelere uzandı. Regulus'un gözlerine baktı. Gitme demesini bekledi ama beklediği cevap gelmedi. Arkasına bakmadan yurda doğru yol aldı.
Kalbinde anlam veremediği ağrılar oluşmuştu.
_________________________
Bunları nasıl bir araya getireceğiz?
Su akar yolunu bulur dert etmeyin.
Desteklerinizi bekliyorum, en büyük motivasyonum onlar. <3
Kendinize çok çok iyi bakın. Görüşürüz.