Herkese selamlar! Nasılsınız?
İkinci bölümü dün akşam yayımlayacaktım ama maalesef vaktim olmadı. Üçüncü bölümü yazmaya başlamadım ama en kısa sürede yazıp yayımlayacağım. Neyse, size iyi okumalar! 🩹💔
Sabah okula geldiğimde yine hiç kimse yoktu. Erkenden gelip sınıfta oturmayı seviyordum. Onu bekliyordum. Çok geç geliyordu ama önemi yoktu. Onu bir kaç saniye görmek bile bana yetiyordu.
"Zeycan! Yine erken gelmişsin." dedi sınıftan Ayşegül. Her gün olduğu gibi ona gülümsedim. Kolumdan saate baktığımda saatin 07:55 olduğunu gördüm. Bazen bu dakikalarda, bazen ise 07:57 gibi geliyordu. Camdan dışarıya baktığımda okulun kapısından giren onu gördüm. Çantasını sol koluna takmış, gözlüğünü düzelterek iri adımlarla okulun bahçesinde olan arkadaşlarının yanına ilerledi. Onlarla sohbet ederek okula girdiğinde heyecanlanmadan edemedim. Bir kaç saniye görüyordum onu ama bu bile bana yetiyordu.
"Kime bakıyorsun?" diye bir soru sordu Ayşegül. Hiç kimse onu sevdiğimi bilmiyordu. Bu yüzden başımı iki yana sallayarak gülümsedim.
"Sadece çocuklar gelmiş mi diye bakıyordum." dediğimde yalan söylemiş sayılmazdım çünkü gerçekten de sınıf arkadaşlarımında gelip gelmediğini kontrol etmem lazımdı. Sınıfın yoklamasını alan kişi bendim.
"Çarşamba günü oyunumuz var. Unutmayın!" diye bağırdığını duydum sınıf arkadaşımın. Çarşamba günleri... Artık her haftanın Çarşamba gününde bizim sınıfla büyük sınıfların yarışı olacaktı. Daha doğrusu sadece bir sınıfla olacaktı.
"Talha'yı görmek için sabırsızlanıyorum." diyen başka bir sınıf arkadaşımın sesini duydum.
Dokuzuncu sınıf olarak nasıl on birinci sınıfta okuyan birilerini beğene bilirdik değil mi? Beğenmek basit kalırdı, sevmek. Ben on birlerde okuyan birisini seviyordum. İsmi İzzet olan bir çocuğu seviyordum. Popüler olduğu söylenemezdi. Teneffüslerde pek dışarıya çıkan birisi değildi, kızlarla konuştuğunu görmemiştim, sadece kendi arkadaşlarıyla iletişim kuruyordu ve hocalardan duyduğuma göre dersleri çok iyiydi.
Onu tanıyalı bir kaç hafta olmuştu. Okulun ikinci ayında, yani Ekim ayında onlarla aynı saat beden dersimiz vardı. Ders programı daha oluşturulmadığı için her beden dersinde farklı sınıflarla beden dersi oluyordu. Daha doğrusu erkekler sadece futbol oynuyordu. Sınıfımızda spor yapmayı veya voleybol, basketbol gibi oyunları seven kızlar yoktu. Çok az kız vardı ama onlarda daha ilk zamanlar olduğu için sadece oturarak futbol oynayan erkekleri izlemişti.
O gün görmüştüm. Kalbimdeki sevginin ölümüne sebep olacak o çocuğu o gün görmüştüm. Yüzünde sivilceler vardı, saçları özensiz şekilde dağınıktı, bir çoğu kızın onu beğenmediğine emindim. Ama ben onda farklı bir şeyler görmüştüm. Ne gördüğümü ben bile hâlâ bilmiyorum ama farklıydı işte. Hareketleri olsun, konuşma şekli olsun, hepsi farklıydı. Diğerlerinden daha kibardı. Kızlara göz ucuyla bile bakmazdı ve kızların yanında diğer sınıf arkadaşları küfürle konuşurken o küfürle konuşmaktan ziyade kötü anlam içeren kelime bile kullanmazdı.
Onu daha tanıyalı bir kaç hafta oldu ama sanki onu yıllardır tanıyor gibi hissediyordum. Bu okulda yeniydim, kimseyi tanımıyordum ama onu tanıyor gibiydim. Sanki uzun yıllardır tanışıyormuş gibi hissediyordum ama öyle bir şey yoktu. Bir çoğu şeyi ben kendim uydurmuştum. Onunla alakalı olan bir çoğu şeyi ben abartmıştım.
Yine de o zamanlar onu sevdiğimi bile kabullenemiyordum. Sadece hayranlık olduğunu düşünüyordum. Ama sevmek garip geliyordu. Karşılıksız seveceğimi bildiğim için onu sevmeyeceğime dair kendime söz vermiştim. Ama insan kalbine söz geçirebiliyor muydu? Sevmeyi engelleye biliyor muydu? Hayır. En azından ben engelleyememiştim.
Çarşamba günüydü. Yine onlarla birlikte beden dersine girecektik ve hoca yılın sonuna kadar Çarşamba günlerinde 9ç sınıfı ile 11a sınıfının birlikte beden dersine gireceğini söylemişti. Bu beni hem rahatsız ediyordu, çünkü onunla kırk dakika aynı ortamda olmak garipti. Bir kaç saniye görmek yetiyordu ama şimdi kırk dakikaya her hafta alışmak zordu. Yine de bir taraftan hoşuma gidiyordu. Böylelikle onu daha yakından tanıyabilirdim. Onunla asla konuşmayacaktım ama konuşmadan tanımaya çalışacaktım.
Ama keşke tanımaya çalışmasaydım. Kendi bataklığımı kendim kurmuştum. Şimdi ise o bataklıktan çıkmak için hiçbir şey yapamıyordum.
💔
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yavaş yavaş İzzet ve Zeycan hakkında daha çok bilgimiz olacak. Zeycan ve İzzet'in hikâyesini yazmak üzücü ama onları tanımanızı istediğim için yazıyorum. 🩹
Pek konuşmayacağım. Konuşacak bir şey yok zaten... Sorulara geçelim.
Bölüm nasıldı?
Zeycan hakkında ne düşünüyorsunuz?
İzzet hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ayşegül'ü sevdiniz mi? Onu sık sık göreceğiz.
Sizin için özel olan gün var mı?
Sorularıma cevap vermeyi unutmayın, lütfen. Düşünceleriniz her zaman benim için çok önemli. Yorumlarınızı ve oylarınızı hikayemden eksik etmeyin. Hikayemin sizin desteğinize ihtiyacı var, unutmayın. Tüm destekleriniz için şimdiden teşekkür ediyorum. Sizleri çok ama çok fazla seviyorum, kendinize çok iyi bakın. Gelecek bölümde görüşmek üzere! 🩹Allah'a emanetsiniz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım
Short StoryYarım kalan sevgilere, karşılıksız sanılan aşklara ve platonik seven kişilere ithafen.. Gerçekten de dokunmadan veya tanımadan sevmek diye bir şey varsa eğer bu dünyada, ben bunun kanıtı olabilirdim. Tanımadım, dokunmadım, sevdim ama sevgim kalbimd...