Başlangıç Mı?

35 3 5
                                    

-Şimdi nasılsın?
Ayağım incinmişti. Doktorlar korkulacak birşey olmadığını söyleyip eczaneden almam gereken bir kremden bahsetmişlerdi. Sendeleyerek dışarıya çıktığımda mavi gözlü çocuğun hala beni beklediğini gördüm.
-İyiyim, incilmiş sadece.
Kafa salladı ve kolundan tutunmam için yanıma geldi. Gerçekten hep bu kadar az mı konuşurdu.
-Yardım etmemi ister misin?
Gerek yok falan diyebilecek bir durumda değildim ayağım gerçekten sızlıyordu. Kafa sallayıp koluna girdim.
-Neden yolun ortasındaydın?
Sadece istemiştim. Ne diyebilirdim ki anlatabileceğim birşey değildi.
-Bilmem
Bir anda dönüp bana baktı. Kaşlarını çatmıştı
-Ölmek mi istedin?
Böyle diyince de ne bileyim evet ölmek istiyordum ama o an değildi.
-Belki
-Ailen nerede? Ben arayabilirim.
İstemsizce gözlerim dolmuştu.
-Bilmem
Biliyordum, bazen bilmek daha çok acıtıyor.
-Sormamam gereken birşey mi sordum?
Mavi gözlerini biraz daha açmıştı. Hastanedenin logosundaki kırmızı ışıkla beraber yeşile dönmüş gözleri gerçekten güzel görünüyordu.
-Belki
Ufak bir tebessüm bıraktım. Sanırım bunu yapmasam şuracıkta ağlayabilirdim. Arabasına kadar yürümeme yardım etmişti.
-Tekrar söylüyorum seni merak ederler, istersen hala taksi kullanabilirim.
-Merak etmezler.
Durdum ve uzunca baktım. Göz pınarları yaşlanmaya başlamıştı. Özür mü dilemeliydim?
-Sanırım bunu söylememem gerekiyordu.
-Belki
Aynı sözler fakat farklı ses tonu farklı acılarlaydı. Arabasına bindim, daha fazla durmanın pek de bir manası yoktu.
-Yolu tarif edebilirim.
Yüzüne bakıyordum. Kısacık bir süre dönüp yüzüme baktıktan sonra hiçbirşey söylemeden arabayı çalıştırdı. Hava iyice kararmıştı. Bir süre arabada saat aradım. Dokuza geliyordu. Bu saate kadar karakola gitmemiştim. Gerçi gitsem de söyleyebilecek pek birşeyim yoktu.
-İstanbul boğazı?
-Efendim
-Biraz hava almak istermisin iyi görünmüyorsun?
-Bilmem ki
-Bence gidelim
Arabayı boğaza doğru kırdı. Sahilin güzelliği görünmeye başlamıştı. Bu saatlerde genelde gitar çalan ya da şarkı söyleyen insanlar olurdu. Tamamen İstanbuldan bağımsız bir sıcaklık vardı.
Boğaz kenarına gelmiştik. Burayı daha önce görmemiştim. İlerideki banklar dikkatimi çekti. Etrafı güllerle süslenen banklar, görünüş olarak hoş duruyordu. Arabayı park edecek bir mekan bulduktan sonra, önce Aybars ardından da ben indim, koluma girdi ve beni bankların olduğu yöne doğru götürdü.
-Burayı daha önce görmemiştim.
Gülümsedim, aynı şekilde karşılık verdi.
-Aç mısın?
Hem de nasıl. Kahvaltıdan beri hiçbir şey yemedim.
-Zahmet etme aç değilim.
Huyum kurusun
-Bir dakikanı alacağım
Kalktı, muhtemelen birşeyler getirecekti. Bir süre arkasından nereye gittiğine baktım gözden kaybolunca yüzümü İstanbul boğazına çevirdim. Havasını içime çektim. Gerçekten iyi gelmişti. Ayak sesleri duyunca sesin geldiği yöne doğru yüzümü çevirdim.
-Kestane?
Elinde kestane ve pamuk şekerle geri dönmüştü.
-Hayır diyemem
Tebessüm ettim.
-Buranın havası bana iyi geliyor, ne zaman kendimi kötü hissetsem buraya geliyorum. Kötü görünüyordun getirmek istedim.
Gülümsedi. Garip bir şekilde hoşuma gitmişti.
-Kötü olduğumu nereden anladın?
-Altıncı his desem
-Fark etmez
Kestaneden aldım ve soymaya başladım.
-Sıcakmış
-İstersen yardım edebilirim
-Gerek yok o kadar da sıcak değil
Kestanenin sıcaklığı içime işlemişti. Normalde pek sevmezdim ama açlıktan mıdır bilmem ama çok iyi gelmişti.
-Teşekkür ederim.
Bana gerçekten iyi gelmişti. Sanırım ona minnettardım.
-Neden?
-İyi geldi çünkü
-İyi gelen ne?
-Bilmem, her şey
Gülümsedim o ise şaşkınlıkla bakıyordu
-Ne oldu?
-Birine iyi gelmek garip
Gülmeye başladım
-Değişiksin
-Zannetmiyorum
Hala gülüyordum.
-Şeker?
-Yok teşekkür ederim.
-Nasıl ya kızlar pamuk şeker sevmez mi?
Sevmezdim, annem ben küçükken içinde gıda boyası olduğundan dolayı yememe izin vermezdi bende bu zamana kadar pek yemezdim. Ne zaman yesem tadı garip gelirdi.
-Kız olmakla ne alakası var?
-Bilmem
Gülümseyerek bakıyordum
-Üşüdün mü?
Titrememden fark etmiş olacak ki arabasından şal getirip sırtımı örttü.
-Hazırlıklısın sanırım
-Neye, anlamadım?
-Yani böyle yanında kız gezdirmeye falan. Şal var ya ondan dedim.
Yüzünü ekşitti.
-Genelde kızlarla gezmem, buraya geliceğimi bildiğim için yanıma aldım.
-Kız konusunda şaka yapmıştım zaten. Genelde gelir misin?
-Karmaşaya düştüğüm her an.
-Genelde düşer misin?
-Sen genelde hep soru mu sorarsın?
-Merak etmiştim bir daha sormam.
Yüzüm düşmüştü. Fark etmiş olacak ki hemen lafa girdi.
-Annem ben çok küçükken bizi terk etti. Babam da genelde yurt dışında.
-Genelde teksin yani.
-Evet.
-Ortak yönlerimiz olduğunu bilmiyordum
Yüzüne dönüp uzunca baktım. O da bana karşılık veriyordu. Sanırım birbirimizi anlıyorduk. Birinin beni anlaması gerçekten güzel birşeydi. Gözlerini üzerimden ayırmadan konuşmaya devam etti.
-Ee ben anlattım sence sıra sende değil mi?
Gerçekten cümle kuramadığını zannediyordum ama kesinlikle laf çevirme konusunda üstüne yoktu.
-Başka zaman olsa?
Önüne döndü, havayı içine çektikten sonra konuşmak için bana doğru baktı.
-Doğru, ben de buraya hiç gelmesem ve sayılı saatlerim olsa sadece denizi izleyip havasını almak isterdim.
-Belki yeniden getirirsin?
Yüzüne bakıyordum bir işaret bekliyordum çünkü buraya gerçekten tekrar gelmek istiyordum.
-Neden olmasın
Gülümsedi, yüzümdeki tebessümü daha da arttırıp dişlerimi gösterdim.
-Artık gitsek iyi olur
Buradan gitmek istemiyordum ama hava iyice sertleşmişti, gitsek iyi olacaktı...

Aybars beni evime kadar bırakmıştı. Yolda da konuşmuştuk, gerçekten komik bir insandı. Evimi tarif etmiştim ve sonunda o hiç gelmek istemediğim yere geri dönmüştüm.
-Bıraktığın için teşekkür ederim
-Önemli değil benim için güzel bir gündü.
Kapımı açıp zar zor inmeye çalıştım. Bacağım hala ağrıyordu ama acısı biraz da olsun azalmıştı.
-Yardım edebilirim.
Cevabımı beklemeden arabadan inip yanıma geldi. Evin dış kapısını açıp içeriye girdiğimde hemen ilerideki oturma yerinde Kaan'ı oturduğunu fark ettim. Adımlarım yavaşladı ve durdum. Bize bakıyordu ve çoğu zamanın aksine gülümsemiyordu. Ani bir hareketle Aybarsın kolunu bıraktım. Neden bilmiyorum ama birden suçlu gibi hissetmeye başladım.
-Yanlış anladın.
Kaan'a doğru bakıyordum. Beni yanlış anlamasını istemiyorum.
-İyi misin?
Aybars anlamsız bir ifadeyle yüzüme bakıyordu.
-Çıkar mısın?
Yüzümde yalvarırmış gibi bir ifade oluştu.
-Rahatsız olduysan baştan söyleyebilirdin
-Yanlış anlama lütfen yanlız kalmaya ihtiyacım var.
Yanlış anlayacaktır, daha sonrasında ona açıklayabilirdim. Hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp gitti. Dış kapıyı çektiğinde Kaan'a döndüm.
-Adı ne?
-Aybars
-Alınmıştır evine girseydi.
Kızgındı ama buna gerek yoktu.
-Okuldaydım, çıkışta yanına geleyim dedim ama hanımefendinin başka işleri varmış
-Saçmalama sadece karşılaştık.
Evin içine girmek için anahtarı kapıya taktım konuşmaya içerde devam etsek iyi olurdu. Ben kapıyı açtığım gibi içeriye girdi ve mutfaktan kendine bir su doldurup tezgaha dayanıp içmeye başladı.
-Abartma istersen, benden bir açıklama beklemeden kendi kendine kuruluyorsun.
-Ben kendi kendime kuruluyorum öyle mi?
Yüzüne şaşkın bir ifade takınıp üzerime yürümeye başladı.
-Saatin kaç olduğunu biliyor musun? Annen karakola götürüldü ve sen onun yanına gitmek yerine şu saçma çocuğun yanına gittin.
-Annemin yanına gidip gitmeyeceğimi sana sormayacağım herhalde.
Sinirlenmiştim, bana hesap sorabilecek bir konumda değildi.
-Sence sorunumuz bu mu!?
Bağırmıştı. Bu beni korkutuyordu.
-Bana bağırma!
-Sen de bana geçerli bir açıklama yap o zaman, sen sustukça daha da deliriyorum!
Gözlerim dolmuştu.
-İstersem Aybarsla gezerim, istersen annemin yanına gitmem sanane seni ne ilgilendirir?!
Bu sefer ben üstüne yürüyordum. Durdu ve sakinleşmek için bekledi.
-O kadar inatçısın ki, böyle insanlarla tanıştıkça bizi kaybedeceksin anlamıyor musun?
-O ne demek?
Bana doğru birkaç adım attı gözlerini üzerimden ayırmıyordu.
-Babanı gördün değil mi?
Gözlerim dolmuştu aniden babamdan bahsetmesi nedendi?
-Bunu nereden biliyorsun?
Daha da yaklaştı artık nefesini hissedebiliyordum.
-O kadar bencilsin ki sadece kendini düşünüyorsun.
Hızlı nefes alıp veriyordu. Başımı reddedercesine iki yana salladım.
-Ben mi bencilim? Eğer ben bencil olsaydım yaşadıklarımı gizlemezdim aksine gözünüze sokardım!
Gözlerini üzerimden çekti ve kapıya doğru yöneldi. Büyük bir nefes aldım, bu kadar yakınlık fazlaydı.
-Sen sadece hatırladıklarınla yaşıyorsun. Acıyorum sana!
Kapıyı çarpıp çıktı. Onu ilk defa bu kadar sinirli görmüştüm. Peşinden gidecek kadar gurursuz değilim, tıpkı haksız olmadığım gibi. Daha hiçbirşeyim değilken beni böyle şartlaması gerçekten çok saçma. Koltuğa oturdum ve başımı ovalamaya başladım. Başım ağrımıştı, zaten annemi götürmüşlerdi benimle bu kavgayı yapmasının amacı neydi. Telefonumu ve cebimde kalan kestaneleri kanepenin önündeki cam sehpaya bıraktım. Dikkatimi telefonumda kayıtlı olmayan bir numaranın ard arda altı kez aramış olması çekti. Uğraşamam şimdi, kalktım ve kendime su doldurdum, geri oturduğumda telefonumun tekrar aynı numara tarafından aradığını gördüm
-Buyrun?
-Asya benim Gülçin komiser
-Neden aradınız?
Nedeni mi vardı annemle alakalı olmalıydı.
-Gelmeyi düşünmüyor musun?...

Ruhumu Geri VerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin