Bölüm 7: Mahalle Kavgası

6.6K 469 99
                                    

Zeki çayımı bitirmemi beklerken masasındaki dosyaları düzenlemişti, eh, odasına deli cesaretiyle tamirci bir oğlanın tekinin dalmasını beklemiyor olmalıydı. Toplantısını yarıda böldüğüm için kötü hissetmemiştim gerçi. Piç, o da dakika başı toplantı yapmasaydı. Hem iş çıkış saati mesaiye tuttuğu çalışanlarını patron gazabından kurtartmıştım. Çıkarken bana dua etmiş olmalılardı.

Çayımı bitirdiğimde Zeki beyaz gömleğinin üstüne lacivert rengindeki, altındaki pantolonun rengiyle uyumlu olan ceketini geçirdi. Zaten bembeyaz olan teninin üstüne giydiği beyaz gömlek neredeyse iri cüssesi üstünde kasılıyordu; esmer tenime tezat dış görünüş olarak fazla farklıydık.

"Hadi çıkalım." demişti ayaklanırken, göz ucuyla bana baktı. Elimdeki boş çay bardağını alıp masaya bırakırken ekledi. "Bizimkiler toplar burayı. Sen üstüne bir şey almayacak mısın?"

"Böyle geldim." demiştim ayağa kalkarken. Üstümde sadece kısa kollu Galatasaray formam vardı, o an hiçbir şey düşünmeden direkt buraya gelmiştim. "Bir şey olmaz, idare ederim. Yürü hadi."

"Sana ceket vereyim."

"La havlee..." demiştim odanın çıkışına yürürken. Kapıyı açtığımda bakışlarım arkamda beliren Sarı herife çevrildi, benim için ceket bakıyordu. "Oğlum iyiyim dedim böyle, iki soğuğa hasta mı olacağız? Haydi yürü, hayydii."

Son kelimemi uzattığımda yeşil gözleri bana çevrilmişti, önüne düşen sarı tutamları ittirdiğinde omuzlarımı yukarı doğu kaldırarak çıkışı gösterdim. "Rusça mı konuşmam lazım la? Haydiii, davay davay."

Başını hafifçe gülerek sağa sola salladı, ardından açtığım kapıdan çıkıp bana dönmüştü. Onun gerisinden çıkıp kapıyı kapattım, koridora çıktığımızda asansöre doğru ilerlemeye başlamıştık. "Sen biliyor musun Rusça?"

"He biliyorum azcık." demiştim asansöre binerken. O da peşimden bindi. İçeride insanlar olduğu için susmuştum, zemin kata indiğimizde konuşmaya devam ettim. "Arkadaşlarla internet kafede CS oynarken karşımıza çok Rus geliyordu, onlardan öğrendim az bi' şey."

"CS de oynuyorsun demek." kendi kendine mırıldanmıştı. Bakışlarım ona döndüğünde bana bakmadığını gördüm. "Tam bir kırosun Kağan. Kıro."

"Bayrampaşa çocuğuyuz oğlum, yumuşak mı olacaktık hele?"

İğrenir gibi baktı bana. Devam ettim. "Hem kızlar kırolara düşüyor. Belalı olacaksın bu devirde." Ona kaşımdaki çiziği gösterdiğimde gözlerini devirdi, Rusça bir şeyler mırıldandı ardından, anlamamıştım.

Sonunda motorumun yanına vardığımızda o kendi motoruyla geleceğini söyleyip otoparka ilerledi, ben de motoruma binip onun yanıma gelmesini beklemiştim. Sonunda otoparktan motoruyla çıktığında ben önden, o arkadan ilerlemeye başladık. Onu mahalledeki sahaya götürecektim, it az sefalet görsün de kendine gelsindi. Hem en güzel maç sokak arasında yapılırdı. Keyfi başka oluyordu parçalanmış potaya basket göndermenin.

Mahalleye vardığımızda tanıdıklara selam vere vere sahanın bulunduğu sokağa sürdüm, boş bir yer bulduğumda motoru kaldırıma çıkartıp arkamdan Zeki'nin gelmesini beklemiştim. O da motoru park ettiğinde motorsikletten indim, bakışlarımla üstündekileri gösterdim. "Takımla mı oynayacaksın oğlum? Hareket bile edemezsin o gömlekle."

"Bu gömlekle kaç leş çıkarttım." demişti, motorundan inerken. Kaskını başından çıkartıp bagaja koydu. "Bir basket mi oynayamayacağım?"

Kaşlarımı çattım. Anlığına bu herifin psikopat bir katil olduğunu unutmuştum. Şu an basket maçını siktir edip kaçma fikri aklıma yatsa da Baran'ın sesi tüm düşüncelerimi dağıtmıştı.

TAMİRCİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin