Cehennem

191 20 12
                                    

Multimedya: Romeo ve Juliet ~ Frxzbie

Bölümü şarkıyı dinleyerek okuyun...

Kulaklıkla dinlemeniz tavsiye edilir...

Tam 28 gün olmuştu. Dile kolay 28 gün. Cehennem gibi geçen 28 gün...

Çağan bana iyilik yaptığını düşünüyordu. Bir insanın ruhunu öldürmek iyilikse evet iyilik yapmıştı.

Her türlü işkenceye katlanmıştım. Bıçaklanmalar, yanıklar, kemer ve tekme izleri...

Ailem beni neden sevmiyordu ki? Çocuk olarak ne yapmıştım ki ben onlara? Sadece 13 yaşındaydım. Ben onlara o yaşta ne yapabilirdim ki? Bir insan kendi kanından olan, ona zararı dokunmayan birine neden bu kadar nefret dolu olabilir ki?

Suçum neydi benim? Doğmak mı? Yaşamak mı? İstemeden verilen bir ceza mıyım? Yoksa masum olmak mı benim suçum?

Nedeni benim. Evet nedeni benim. Aklıma Damla İlker'in hikayesi geldi. Sadece edebiyat öğretmeni ödev verdi diye yazdığı durum hikâyesi nasıl bu kadar anlamlıydı? Beni anlatıyordu bu hikaye. Nedeni benim.

NEDEN?

Etrafına bakıp sadece nedenini arıyordu. Neden diye sordu ağaçlara sadece yapraklar sallandı. Neden diye sordu kediye sadece "miyav" dedi. Neden diye sordu rüzgara sadece bir esinti geldi. Ve sonra gökyüzüne baktı. Yüzü ıslanıyordu. Peki yağan yağmur muydu bu ıslaklığın nedeni yoksa gözlerinden akan yaşlar mı? Gökyüzüne sordu neden diye cevap almadı. Kendi kendine cevap gelene kadar bekleyeceğine söz verdi. Sonra ardı kesilmez düşünceler kapladı önce zihnini sonra tüm vücudunu. Tüyleri diken diken oldu, sırtından soğuk terler aktı. Bilmiyordu nedenini nerden bilebilirdi ki. Kime soracaktı... Herkese her şeye sormuştu ama cevap yoktu. Birine sormamıştı aslında ama sormaya korkuyordu. Hayır... Soramazdı ona. Kesin korktuğu cevap gelecekti. Kendisiydi sormadığı kişi. İnsan kendisiyle konuşamazdı zaten öyle değil mi? Yoksa tek o mu öyle düşünüyordu. Ama bu zamanda kendisiyle konuşana deli derlerdi zaten. Derken düşüncelerinden sıyrıldı. Oturduğu durağın gölgeliğinden dizlerine yağmur damlıyordu. Onlara sordu neden diye sadece ıslaklık hissetti. Aslında biraz geri çekilse yağmur damlaları ona değmezdi. Ama o çekilmek istemiyordu.
" Bari siz gelin bana, dinleyin beni." dedi. " Sarın tüm vücudumu."
O sırada yağmur dindi. Güneş açtı. " Olsun" dedi. Her seferindeki gibi üzmeyecekti kendini.
" Gel" dedi. "Gelin siz beni ısıtın, sarın tüm vücudumu."
Bulutlar toplandı. Kar yağmaya başladı. "Olsun" dedi.
"Yumuşacıksın, bari sen sar vücudumu ey kar."
Kar durdu. Dolu yağmaya başladı. Halsizce güldü.
"Bir siz kalmıştınız beni acıtmayan gelin siz de acıtın."
Dolu şiddetlendi. Tam da tahmin ettiği gibiydi. 2. Kez baktı gökyüzüne. Hala cevap yoktu. Dolularacıtıyordu vücudunu yoksa kalbindeki kırıklar mı? Ve bir daha sardı düşünceler; önce zihnini sonra tüm vücudunu... Düşündü eski zamanları. Kulaklıkta çalan şarkı çok güzel söylüyordu:
" Küçük bir çocukken içim çok sıcaktı..."
Peki şimdi öyle miydi? Maalesef... Belki de o yüzden üşüyordu. Bu sefer cırcır böceğine sordu neden diye. Sadece ses geldi... Cır sesi... Başka ne beklemişti ki. Pes mi edecekti. Kendini hayatın akışına mı bırakacaktı? Hayır... Kulaklık yine doğru söylüyordu:
"Ufak tefek birkaç sorun mu var? Geçer geçer... Zaman şu an yalan. Nedir ki bak silindi hafızam..."
Evet doğruydu. Onunla alakalı hiç, hiç bir şey hatırlamıyordu. Belki de bilerek unutmuştu. Kafasını kaldırıp etrafa baktı. Yağmurdan kaçanlar, yağmurun tadını çıkaranlar ve umursamayanlar... Zaten insanlar hep gruplara ayrılmaz mıydı? Derken düşüncelerinden sıyrıldı. Çünkü eline gelen karınca onu gıdıklamıştı. Bu sefer karıncaya sordu neden diye. Karınca sadece durdu. Karınca da ıslanıyordu. Kulaklık yine doğru söylüyordu:
"Gökyüzünde yağmur, yeryüzünde biz. Bulutlar mı sırılsıklam gözlerimiz mi? Gözlerimizden akan yaşlar mı ıslatıyor karıncaları, bulutlar mı? Yoksa bizde karıncaların bulutları mıyız?"
Tekrar gökyüzüne baktı. Sorup sormamakta tereddüt etti. Aslında geçmişte de böyle tereddüt etmeseydi, belki şuan burada olmayacaktı. Belki mutlu olacaktı... Bir iç çekti. Tüm cesaretini toplayarak sordu:
"Neden?"
Aldığı cevap karşısında şoka uğramıştı. Hayatı gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçti. Gitti. Dizlerinin bağı çözülmüştü. Hiç biri hiç bir şey ona doğruyu söylememişti, söyleyememişti. Çünkü dilleri varmamıştı. Gökyüzü acımasızdı... Hayat acımasız...
Kalktı ve oturuşunu düzeltti. Çenesini avucunun içine, dirseğini dizinin üstüne koydu. Gözlerinden yaşlar aktı. Sonra uzaklara daldı ve kendi kendine tekrar etti:
"Nedeni benim..."

Güzeldi öyle değil mi? İşte her şeyin nedeni benim. Suçlu benim. Suçum var olmak...

Şu an evin en soğuk odası olan bodrum katındayım. Hiç bir şey yok. En son dayak yediğimi hatırlıyorum. Buraya kan kustum. Babam sigarasını içip izmariti vücudum da söndürdü.

Ben o izleri geçirmek için bir sürü cerrahi operasyona girmiştim. Ama yeniden oluştular.

Ayak sesleri duyuyorum. Biri geliyor. Artık dayanacak gücüm kalmadı. Kimsenin beni kurtarmasını beklemiyorum.

Hani böyle hayattan bıktığın, artık ölmek istediğin, nefes almanın bile zor geldiği bir zaman olur ya. İşte ben şu an onu yaşıyorum. Kimse beni kurtarmasın. Ölmek istiyorum.

Annemler Çağan'a bir sürü yalan uydurmuş ve onu da kandırmıştı. Asla ona kızgın değildim. O bana iyilik yapmaya çalışıyordu. Ama ben burada ölüyordum.

Yavaşça gelen kişiye baktım. Gözlerimi hareket ettirmeyecek kadar yorgundum...

Evet yeni bölüm hayırlı olsun.

Tuana'ya yazık oldu.

Neyse yarın okul var! Bence biz teşkilatlanıp tüm okulları yakalım.
Mükemmel fikir. 😁

Güzel olmamış olabilir. Fazla yorgunum.

Günüm fazlasıyla olaylı geçti.

İyi akşamlar...

Yanlış Seçimle Gelen Mutluluk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin