26. Bölüm

1.7K 94 13
                                    

Nabers bebişler????

Kapak fotomuzu değiştirmek istiyorum da bulamıyorum amk.
Yardım ettttğğğğ

.....

Sonunda evine geldiğimizde önce benim geçmemi bekleyip sonra kendisi girdi içeriye. Annesi ve babasından ayrı yaşıyordu. Neden bilmiyordum ama evin o kadar güzel bir havası vardı ki. Kaan'ın evi olduğu için bana mı öyle geliyordu yoksa gerçekten öyle miydi pek bilmiyordum. Bildiğim tek şey bu çocuğa ait olan herşey, her zerre bana mükemmelmiş gibi geliyordu. Bu, inanılmaz bir hissti.

Onun da girmesini bekledikten sonra beraber içeri adımlamıştık. Beni koltuğa yönlendirip kendisi de hemen karşıma oturdu ve derin bakışları gözlerimi esir aldı.
Ben rahatsızca yerimde kıpırdanırken karşı koltuktan kalkıp yanıma kuruldu.

Bu sefer ballarım sol yanıma dönerken, gözlerimi hiç ayırmadan yüzünün her zerresini ezberleyebilmek için baktım.
Biz bakışmamızı hala sürdürürken "Çok güzelsin." Diye bir cümle döküldü dudaklarından.

Kalp atışlarım hızlanırken heyecanımı bastırmaya çalışıyordum. Hafifce gülümserken utanıp gözlerimi başka bir yere çevirirken çenemde hiss ettiğim parmaklar beni kendine doğru çevirdi. Koltukta bana biraz daha yaklaşırken artık yüzlerimiz arasında çok az bir mesafe vardı. Sıcaklığını yakından hiss ederken gözlerimi kapatmamak için büyük bir savaş veriyordum.

"Görüyor musun gözlerimi?"

"Zaten onları anlayan tek sensin."

"Her yer yabancı, kolların hariç."

"Belki de, tek gerçek sensin."

"Korkmamak elde değil."

"Sorma, boşver. Ver bana ellerini."

"Ayırma gözlerini."

Ben söylediği şarkı karşısında tüm vücut fonksiyonlarımı durdururken ellerini yanaklarıma çıkardı ve gözümün altına küçük bir buse kondurdu. Benimle o kadar nazik davranıyordu ki, sanki karşısında bir cam vardı da hemen kırılabilirdi.

"Sen, çok güzelsin bal çocuk. Aklım almıyor anlıyor musun?
Neden karşıma çıktın neden beni bu kadar mavhettin bilmiyorum ama iyi ki mahvettin beni. Hangi cenetten gönderildin bana?"

Sessizce gözlerine bakarken hiç düşünmeden sımsıkı sarıldım ona. Ben hayatım boyunca bu kadar sevilmemişken bu çocuğun sevgisi hep beni şaşırtıyordu. O, bana gerçekten aşıktı.

Artık bir şeyler söylemem gerektiğini anlamıştım. Onun söylediği bu sözcükler karşısında nutkum tutulsa da bu saf duygularının karşılıksız olmadığını bilmesi gerekiyordu.

"Ben..ben gerçekten nasıl söylemem gerektiğini bilmiyorum ama.." Belimdeki eli sırtıma çıktı ve beni rahatlatmak için yavaşca okşamaya başladı. Bu ince hareketiyle beynimde zorlukla topladığım tüm sözcükler birer birer dağılırken derin bir nefes çektim ciğerlerime. Aldığım oksijenin içerisinde onun kokusunun olması muhteşemdi. Aldığım nefes bile mutluluk veriyordu bana. Mutlu oluyordum. Mutlu ediyordu beni.

"Senin varlığın, benim mutluluğum. Sana olan hisslerimi nasıl ifade etmem gerektiğini gerçekten bilmiyorum sevgilim. Bilirsin, ben hayatı boyunca söyledikleri dinlenilmeyen birisi oldum. Bu yüzden konuşmayı da pek bilmem. Ama sen anlarsın, dinlersin beni." Beline sardığım kollarımı bu sefer boynuna sardım ve sımsıkı sarıldım.

"Seviyorum işte seni, çünküsü aması yok. Sen, sensin diye seviyorum." Tuttuğum nefesimi dışarı verdim sonunda.

.....

Çenem omzuna yaslıyken "Kucağına oturabilir miyim?" Dedim kızararak.

"Sorma böyle şeyleri, istediğini yap." Dedi büyülenmiş gibi. Ne dediğini kendisi bile bilmiyordu sanki. Buna dediğim cümlelerin sebep olduğunu bilmek kıkırdamama sebep olmuştu.

Yavaşca kalkıp kucağına oturduğumda belimdeki kolu sıkılaştı ve sırtımda olan elini durdurdu ve saçlarıma çıkardı. Ben ona sarılmanın ve aynı zamanda kucağında olmanın keyfini sürerken ikimizden de ses çıkmıyordu. Ruhumuz konuşuyordu sanki. Sakindik ama kalplerimiz bağırıyordu. Artık bir bütündüler çünkü.

"Meleğim,"

"Meleğim mi?" Kollarımı gevşetip gözlerine baktığımda aynı derin bakışların yine bana baktığını gördüm.

"Meleğimsin." Kahveleri dudağıma kayarken belimde olan elleri yüzüme çıktı ve baş parmaklarıyla dudağımın kenarını okşadı. İzin almak istermiş gibi gözleri gözlerime değerken yüzümü yüzüne yaklaştırdım.

İstediğimi anlamış olacak ki kiraz rengindeki dolgun dudakları dudaklarıma değdi. Ve ben, bir kez daha öldüm.

Narin bir şekilde alt dudağımı emerken ben ise onun üst dudağını emmekle meşguldum. Son bir defa ses çıkararak küçük bir öpücük daha kondurup ayrıldı dudaklarımdan. Gözleri açılırken baygın bakışları yüzümü turladı ve kafamı omzuna bastırdı. Vücudumu sımsıkı sararken "Kimsenin seni üzmesine izin vermeyeceğim. Kimse saçının teline bile dokunamayacak." Dedi saçlarıma bir öpücük kondurduktan sonra. Karanlık ses tonunu duyduğumda ürksem de aldırmadım. O bana asla zarar vermezdi.

"Bırakmazsın beni değil mi?"

"Bırakmam, meleğim."






Duygularını daha iyi anlamanız için böyle bir bölüm yazdım. Bence tatlı oldu. Siz ne düşünüyorsunuz?

BAL ÇOCUĞUM |BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin