16. BÖLÜM

3.5K 169 41
                                    

İyi okumalarrr <3

Bana ulaşmak için;;;
ig: sevgleal / leyalchase
x: leyalchase

------------------------------------------

"Yeni yıla girmeden sakat kalacaktık ya lan." Karşımdaki yatakta iki metre yatan Çağrı'nın dediğine güldüğüm sırada kemiklerimin acımasıyla gülmem acıyla inlemeye dönüştü. Kendimi bir pozisyona sokmaya çalışırken içeriye giren beş kişi ile gözlerim büyüdü. Aybüke, Nisan, Elif ve bir nebze de olsa Yonca hemşireyi anlıyordum ama Çınar'ın burada ne işi olduğunu merak etmiyor değildim.

Yerimde doğrulmaya çalışırken hepsinden önce koşarak yanıma geldi. Sağ elimi ellerinin arasına aldı, mavi gözleri sanki ağlamış gibi kırmızıydı. "İyi misin?" Sesi çatlıyor gibiydi. Nereden haber aldığını merak ediyordum ama sormadım. Elimi onun elinden çektim. "İyiyim, sıkıntı yok." Yanıma gelip yatağın kenarına oturan Aybüke ona dik dik baktı. "Sen kimmişsin?" Ondan hoşlanmamış gibi görünüyordu.

Çınar gülümseyerek ona elini uzattı, sevimli görünmeye çalışıyordu. "Ben Çınar, sen Aybüke olmalısın, annen senden bahsetmişti." Aybüke onun elini sıkmadı, koluma sarıldı. "Annem senden bahsetmedi, demek ki önemli biri değilsin. O zaman sen niye gelmişsin?" Sözleri gülmeme sebep olacak gibiydi. Gülmemek için dudağımı ısırdığım sırada Çınar'ın yüzü asıldı. "Anneni merak ettim prenses, ondan geldim."

Bunun üzerine Aybüke hıh der gibi bir ses çıkararak bana baktı. "Annecim iyi miymişsin?" Meraklı ve biraz endişeli sesiyle konuşuyordu bana karşı. Onun yanağını öperken kolumu ona sardım. "Turp gibiyim bebeğim." Elbette ki canım yanıyordu ama bunu belli etmeye ne gerek vardı ki? Yan tarafa baktığımda gülümseyerek beni ve Aybüke'yi izleyen Çınar'ı buldu gözlerim. "Çok güzel anne olmuşsun." Cümlesi dudaklarımın kıvrılmasına sebep olurken başımı hafifçe yana çevirdim ve oluşan gülümsemeyi gizledim. Benim yerime ona Aybüke cevap verdi. "Tabii ki çok güzel anne olacak o benim annem." Bana bakarken yumuşayan yüzü Çınar'a bakarken sertleşiyor, kaşlarını çatıyordu.

Aybüke'nin yanağını bir daha öptükten sonra etrafa baktım. Benim kızlar Miraç ve Çağrı'nın yanındaydı, eh fırsatçı köpekler de bundan istifade ederek kendilerini acındırıyorlardı. Çağrı sanki çok canı yanıyor gibi iniltiler çıkarırken Elif onun elini sıkıca tutmuştu, ojeli tırnaklarının bulunduğu güzel ellerini Çağrı'nın kıvırcık, dağınık saçlarında gezdiriyordu. Miraç ise sanki çok fazla kahramanlık yapmış gibi yaşanan şeyleri üzerine binler koyarak anlatıyordu, bir nevi kendini de övüyordu diyebilirdim sanırım.

"Var ya her yanım ağrıyor, şerefsizler nasıl vurduysa..." Çağrı öyle bir rol yapıyordu ki sanki savaştan gazi olarak çıkmıştı. Elif endişeli bir şekilde ayağa kalkmak için hareketlendi. "Ay hemşireyi çağırayım bir ağrı kesici yapsınlar sana." Ayağa kalktığı anda Çağrı onun elinden geri çekti, yerine oturttu. "Yok ya, gerek yok. Sen öpsen geçerdi aslında."

Gerçekten fırsatçıydı bu köpekler.

Elif onun yanağını öptüğünde Çağrı'nın yüzünde büyük bir gülümseme peydah oldu. Çınar'ın yanımda bir şeyler mırıldandığını farkettim, ama anlaşılmıyordu ne dediği. Ona kafa yormak o an üşendirici geldiği için gözlerimi diğer çifte, Nisan ve Miraç'a çevirdim.

"Ellerinde silahlarla geldiler, tabii ben durur muyum, atladım üstlerine, ellerim bağlıydı bir de." Sallama Ziya! Amma da abartmıştı, sanki Demir Adam'dı ve evreni kurtarmıştı. Kendini adeta fasulye gibi nimetten görüyordu. Nisan bu dediklerine karşılık olarak inanmaz bakışlar attığında gözlerini devirdi. "Tamam tamam ya, olmadı öyle bir şey. Biraz dayak yedik. Ama olsun iyi kudurttuk." Nisan bunun üzerine yüksek sesle güldü.

Her hâlde mutlu olup gülümsemek sadece benim timime özgüydü galiba. Sanırım şanslı bir kadın ve komutandım, ailem gibi gördüğüm bir timim, kız kardeşlerim, mükemmel bir kızım ve her ne kadar kalbimi binbir parçaya bölse de toparlamaya çalışan bir Çınar'a sahiptim.

"Canınız çok yanıyor mu Çavuş Bey?" Yonca hemşire, Engin Çavuş'un yanında duruyordu. İkisinden farklı bir enerji alıyordum, hoş görünüyorlardı birlikte. "Hayır hemşire hanım, ben çok iyiyim." Engin Çavuş flörtöz bir gülümsemeyle Yonca hemşireye baktığında sırıttım. Dibimde duran Aybüke benim kulağıma yaklaştı. Her zamanki gibi fısıldadığını sanıyordu ama hepimiz onu duyuyorduk. "Aa anne bak, Engin dayımın da sevgilisi varmış!" Hafifçe kıkırdadım. Çağrı'nın kıvırcık kafası onların olduğu yere döndü, gıcık gülümsemesini yüzüne yerleştirip Engin Çavuş'a baktı.

"Daha belli değil bebeğim." Gözlerim yeniden Çınar'a döndüğünde hâlâ gülümseyerek bize baktığını görmek biraz şaşırtıcıydı. Bize bakışında farklı bir şey vardı, sanki bu mutlu aile tablomuza dahil olmak istiyor gibiydi. "Sen hâlâ burada mısın?"

Fazla mı kaba oldu ya?

Gülümsemesinde zerre bir değişim olmadı, başını hafifçe salladı. "Buradayım, her zaman da burada olacağım." Cidden beni mermiler öldürmezse bunun cümleleri öldürecekti, bu ne romantiklik be adam?

"Git, istemiyormuşuz biz seni." Aybüke kıskanmış bir tavırla kollarını bana dolayıp Çınar'a dil çıkardı. Çınar'ın Aybüke'den çekeceği vardı resmen. Bundan keyif almadığımı söyleyemezdim valla. Aybüke ona laf söyledikçe içimden gülümsemek geliyordu. Gurur sebebimdi küçük kızım.

"Ama kalbim kırıldı prenses." Çınar eliyle kırık kalp yaparken Aybüke bir kez daha hıh sesi çıkardı, bunu yaparken de omzunu silkti. "Kırılsın, bananeymiş."

Benim yatağın sol tarafındaki yataktan, yani Tahir'in yatağından bir gülme sesi geldiğinde ben de gülmeme engel olamadım. Bir süre sonra tüm oda olarak gülmeye başladığımızda tek gülmeyen Çınar'dı. "Ayıp ettin he, anasının kızı." Aybüke bir kez daha ona dil çıkardığında bu kez Çağrı karşı yataktan seslendi. "Aferin kız fındık kurdu!"

°

Evdeydik, her zamanki gibi hastaneden çıkıp evimize gelmiştik. Ben mutfak masasının etrafındaki sandalyelerden birinde otururken Elif ve Çağrı kısır yapıyordu, daha doğrusu Elif yapıyor Çağrı ise ortalığı mahvediyordu. Nisan ve Miraç ise masayı hazırlıyordu. Arda ve Yusuf, Aybüke ile birlikte bilgisayardan kız giydirmece oynarken bir yandan kavga ediyorlardı.

"Oğlum mal mısın? Mor elbisenin altında turuncu çizme mi giydirilir?" Bunu söyleyen Yusuf'tu, ekrandaki kıza giydirdiği şey yüzünden Arda'yı azarlıyordu. "Ya komutanım ama güzel duruyor, haksız mıyım fındık kurdu?" Aybüke omzunu silkti, onları kız giydirme oyunuyla baş başa bırakıp mutfağa geldi, Çağrı'nın pantolonunu çekiştirdi. "Sana oje sürebilir miymişim?"

Çağrı'nın yüzü şaşkınlığa bürünürken Elif ona baktı, ne cevap vereceğini merak ediyordu, tıpkı benim gibi. "Ee, şey, düzgün süreceksen tamam. Ama yemekten sonra." Kabul edeceğini düşünmemiştim, işler daha da komikleşecek gibiydi belli ki.

Aybüke ellerini çırpıp yeniden salona girdi, bu kez Miraç'ın parçasına yapıştı. Aynı soruyu ona sordu. Resmen kendine soytarı seçiyordu. Küçücük boyuyla tam bir muziplik makinesiydi.

Her şey hazır olunca sofranın etrafına geçtik, zar zor sığmıştık ama yine de sığmıştık. Masada bir kuş sütü eksik gibiydi. Bol bol sohbet ederek yemeğimizi yediğimiz esnada zil çaldı. "Ben açarım" diyerek kapıya yöneldim, yavaşça kapı kolunu indirdim. Karşımdaki kişiyle şaşırmıştım, birazcık da heyecanlanmıştım ama ona karşı tüm duygularımda olduğu gibi bunu da sakladım elbette ki.

"Çınar? Adresimi nereden buldun?" Elindeki tatlı kutusunu bana uzattı. "Girebilir miyim?" İçimden evet, gir demek gelse de dıştan bunu söylemedim, bunun yerine kapıyı aralık bırakarak omuz silktim. "Neden?"

"Öylesine." Ne güzel cevap ya. Yok öyle cevap vermeden girmek Çınar efendi. Gözlerimi kısarak ona baktığım esnada iç çekti, mavi gözlerini kaçırdı. "Seni ve Aybüke'yi görmek istedim."

Aybüke Sultan -1
Çınar - 0

Diğer bölümde görüşürüzzz 💗

Asker Hanım | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin