Hayatınız da her istediğinizi yaptınız mı? Dilediğiniz şeyler tek bir kelimenizle önünüze kondu mu veya tırnaklarınızla kazıya kazıya hayallerinizin peşinden gittiniz mi mesela? O zorlu yolda tıkanıp vazgeçenlerden misiniz yoksa? Hedefinize ulaşmak için sadece bir darbe vurmak kalmışken başkalarına aldanıp indirdiniz mi bütün gardınızı? Yoksa sadece istedikleriniz hayalde mi kaldı?
Sanırım benim hayatım son şık üzerine kuruluydu. Hevesim her zaman kursağımda, sırtım kamburluydu. Hayal kurmayı severdim. Benim dünyamda toz pembe bir yaşam vardı. Tabii küçükken. Herkes istediğini kolayca yapabilir, hayallerini gerçekleştirebilirdi. Ama gel gör ki bütün hayallerim suyun dibinde dalgaların etkisinde ordan oraya savruluyordu. Gerçek hayat diye birşey vardı. Sizin tek bir yanlışınız da bile sert bir tokat yiyip yerlerde sürüneceğiniz gerçek hayat.
Benim yanlışım da yaşamaktı. Herşeye rağmen, bütün küçük düşürülmeye rağmen suspus olup yaşamak. Tabi buna yaşmak denirse.
Sahi ben hayatı hiç yaşamış mıydım?
Yürüdüğüm taşlı yolda bunları düşünüyordum. Düşünceler sanki bir kanser gibi vücudumla bütünleşmiş ruhumu emiyordu. Simsiyahtım. Eskiden kurduğum o cıvıl cıvıl hayaller yerini simsiyah bir boşluğa bırakmıştı.
Unutamıyordum. İnsanların bana tiksinir gibi bakışlarını, her kelimesinde nefret akan sözlerini, sanki demirden yapılmışım gibi, duygularım yokmuş gibi davranmalarını unutamıyordum. Yine aynı şeyler oluyordu. Hayatım kendini bir dejavudaymış gibi tekrarlıyordu. Ama bu sefer farklı hissediyordum. Ne kadar bana bağırsa da birkaç dakika önce beni kovmuş olsa da ona kızamıyordum. Bir sorunu vardı. İyi görünmüyordu ve ben onu hastalıklı beynimden çıkaramıyordum. Son bakışını, beni evden çıkarırken nazik tutuşunu, uyandığımda titrediğimi hissetmiş gibi sakince konuşmasını, belimdeki ellerini...
Elleri, çok güzeldi. Sıcak tutuşu bedenimden kaydığında boşluğa düşmüştüm sanki. Kemikli ama hoş bir yapıda, uzun ama kibar, sıcak ama her an boşluğa düşürecek, zıtlıkların birleştiği çok güzel bir eli vardı. Yüzünü yakından görmüştüm. Jimin'e güzel demiştim değil mi? Yanında halt etmiş. Öyle kusursuzdu ki. Yumuşak hatları göz alıcıydı. Gözlerinin altındaki beni yakalamıştım. Çok uzun bakamasam da gözlerim kayıp durmuştu. Her bakışımda nefeslerim boğazıma dizilmişti. Uzun saçları terlediğinden dolayı dağınıktı ama bu bile yakışıklılığından gram eksiltmemişti.
Kim Taehyung çok yakışıklıydı.
Bir hafta sonra ne olacaktı bilmiyordum ama geleceğini söyledi. Kim Taehyung bana gelecekti. Ona karşı hala buruktum. Bir yanım unutamıyordu bana nefretle bakıp bağırmasını. Diğer yanımda da sessizlik hakimdi. Bomboştu onun için.
Olanları Jin hyunga anlatacaktım. Taehyung'un iyi olmadığını bilmesi gerekirdi. Bacaklarım beni çoktan yüksek eğitim binasına getirmişti bile. Gri ve beyazın hakim olduğu bu binadan Jin hyungu çıkarken görmüştüm. Burda diye ümit etmekten başka şansım yoktu. Belki bay Namjoon'un yanına gidebilirdim ama pek iyi tanıştığımız söylenemezdi. Bizi yanlış anlamıştı. Bu fikirden vazgeçip derince nefes alıp binadan içeri girdim. Beni temiz fayanslardan yansıyan ışıklar karşıladı. İçerisi ağırlık olarak beyaza çalıyordu. Duvarlar ünlü isimlerin imzası olan tablolarla doluydu. Ferhatı. Sağda oturacak gri koltuklar, ileride ordan oraya dolaşan beyaz önlüklü insanlar vardı. Bir curcuna içerisindelerdi. Başım dönmüştü.
Bu kalabalık arasında Jin hyungu nasıl bulacağımı düşünürken gözüme Taehyung'un evine birlikte gittiğimiz doktor takıldı. Yanında birkaç kişiyle ayakta dosyaya bakıyorlardı. O günün aksine bugün kemikli bir gözlük takıyordu. Jin hyung'un yerini bildiğini düşünerek yanlarına adımlamaya başladım. Yaklaşırken doktorun yan profilini inceliyordum. Keskin çene hattı, kaydırak gibi duran burnu, güldüğünden kısılan gözleri ve düzgün dişleriyle omegaya benziyordu. Boynundan sarkan kolyesi önlüğünün üstüne çok yakışmıştı. Dosyayı tutan ellerinde kalem vardı ve durmadan düzgün bir çember şeklinde çeviriyordu. Üstüne giyindiği bol bir pantolon ve siyah kazakla oldukça hoş bir tarzı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♡ Bianco e Nero ♡ // Taekook
FanfictionO gece siyah bütün benliğini beyaza teslim etti. TAEKOOK