Ben küçüklüğümden beri her savaşımda yenildim. Ne zaman mücadele etmeye çalışsam hayatın acımasız tarafı yüzüme tokat gibi çarptı. Ne zaman tutunacak dal arasam,hayatıma renk katmaya çalışsam olmadı. Hayat dallarımı kırdı,renklerimi soldurdu. Bana benim duygularım yokmuş gibi davranıldı.
Okul hayatım boyunca hep eziklendim,zorbalık gördüm,çokça dövüldüm. Çok acı çektirdiler bana. Bı ben bilirim tuvalette acımdan yerde yatarken sarsıla sarsıla ağladığımı. Bir de benim kanımla bulanmış fayanslar. Bunların hepsi neden miydi? Cinsizyetsizdim hepsi bu.
Kendimden de nefret ediyordum. Zayıflığımdan da, çağresizliğimden de, korkak oluşumdan da nefret ediyordum. Ama en çok korkaklığımdan. Alfalar acımasızca bana vururken benim hiçbir şey yapamadığıma. Nefesim kesilene, tir tir titreyene kadar dövdüklerinde oradan kaçıp kurtulamadığıma, annemi her defasında hayal kırıklığına uğrattığıma çok pişmandım. Ama bende bu korku varken pişman olmak da işime yaramıyordu.
Gözlerimi tavandan çekip yataktan kalktım. Kendimi toparlamam gerekiyordu. Dağılmıştım. Benim bir an önce burdan kurtulmam gerekiyordu. Benim kendimi bulmam gerekiyordu. Sahi kimdim ben?
Banyoya girdim. Soğuk suyu çarptım yüzüme. Kaldırdım başımı aynaya baktım. Bitik haldeydim. Gözlerimin altı mosmordu. Rengim atmıştı. Bu görüntüye dayanamadım çıktım ordan. Mahvolmuştum. Hayat beni çok yormuştu.
Odama girip valizden bir kazak bir eşofman giydim. Kendime gelmem gerekiyordu. Camdan baktım. Güneş ışıkları ağaç dallarının ardından yere vuruyordu. Yürüyüş yapmak iyi olur dedim içimden. Temiz hava zihnimi açardı. Çıktım odamdan. Hava güzeldi. Sabahın serinliği çökmüştü ormana. Derin bir nefes alıp gülümsedim. Göle doğru yavaş yavaş yürümeye başladım.
Dün yaşadıklarım aklıma bir bir düştü. Tanrı şahit okulda dövülürken bile bu kadar korkmamıştım. Ama o kurt sayesinde kurdumu hissetmiştim. Belki korkudan yanlış da anlamış olabilirdim bilmiyordum. Ama herşeye rağmen mutluydum. Sonuçta hissetmiştim. Buradan kurtulmanın bir adımı sayılırdı.
Bu düşüncelerle parkın etrafından geçerken yüksek eğitim binasından hızlıca çıkan Jin hyungu gördüm. Bunu ona anlatmalıydım. Eminim bana akıl verirdi. Yanına gittim.
"Merhaba Jin hyung." Dedim heyecanla. Yerinde sıçramıştı. Bana dönünce gözündeki o korkuyu gördüm. Endişeliydi.
"Hyung ne oldu yanağına!?" Hevesim kursağımda kalmıştı. Gözlerim yanağındaki yara izindeydi. Elmacık kemiğinin üzerinde büyük denilmeyecek çizgi şeklinde iz vardı. Yeni olduğu belliydi. Kaşımı çattım.
"Sana da merhaba Jungkook. Önemli bişe değil merak etme." Dedi sakince. Gergindi ve bu her halinden belliydi.
"Hyung sorun ne? Ne oldu yanağına?" dedim kırık sesimle. Derin bir nefes aldı. Rahatlamaya çalışıyordu. Bana dönüp karasızca baktı. Sanki anlatmaya çekiniyor gibi bı hali vardı. Bende ona baktım. Merak ediyordum ne olduğunu. Cevap bekledim.
"Taehyung" dedi duraksadı. Tüylerim diken diken olmuştu. Nefesimi tuttum. Gözleri tekrar gözlerimle buluşunca nefesini verip devam etti.
"O istemese de ben her akşam Tae'yi kontrole giderim. Bir isteği bir ihtiyacı var mı diye. Dün de gittim ve kendini kaybetmişti. Evi darmadağındı. Her yerin altını üstüne çevirmişti. Yanına gittim. Bana da saldırdı. Zorla sakinleştirici vurduk. Ne olduğunu, neden böyle davrandığını bilmiyoruz. Sorduk cevap vermedi. Şimdi de kontrole gideceğiz. Doktoru bekliyorum." Dedi.
Nutkum tutuldu.Yutkunamadığımı hissettim. Gözlerim şokla açıldı. Bu delta bu kadar tehlikeli birisi miydi? Jin hyunga döndüm. O da korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♡ Bianco e Nero ♡ // Taekook
FanficO gece siyah bütün benliğini beyaza teslim etti. TAEKOOK