Hiç içinizdeki ateşin büyüyüp sizi yakacağınızı hissettiniz mi? Göğüsünüzdeki boşlukta oluşan bu ateş sizi öldürmeye yemin etmiş gibi harlanıp durdu mu? Nefesinizi kesti mi acınız? Yalvardınız mı tanrınıza sizi öldürmesi için? Ruhunuzun parçalanışını sanki çok sevdiğiniz bir resmi hayranlıkla izlediğiniz gibi oturup izlediniz mi?
Şuan yaşadığım tam olarak buydu. İçimdeki hareketliliğin ruhumu parçalayışını izlemekten başka birşey yapamıyordum. Kapı kulpunu tutan elim duyduğum cümleden sonra titremesini durduramıyordu. Nefeslerim kesiliyor. Gözlerimden yaşlar istemsiz dökülüyordu.
Canım yanıyordu.
Canım öyle bir yanıyordu ki sanki içimde bir ateş değdiği ne varsa alev topuna dönüştürüyor, gözlerimden yaşlar düşüyordu. Tutamıyorum. Kayıyor yanaklarımdan ayaklarımın altından kaydığını hissettiğim parkelere. Öldürüyordu beni bu sancı. Kapıyı açmak için kaldırdığım elim, yönünü şaşırmış gibi acizce göğüsüme tutunmuştu. Nefes alamıyordum. Gözlerimden akıyordu her biri kandan farksız hissettiren gözyaşlarım.
Kurdum öldürüyordu beni.
Gözlerim kararıyordu. Tuttuğum nemli havlu yerle çoktan buluşmuştu. Titriyordum. Kulaklarım uğulduyor, yanaklarımın sıcaklığı bütün vücudumu sarmış yakıyordu her bir zerremi. Algılayamıyordum. Vücudum da bir tek acı vardı. Göğüsümü paramparça edecek gibi hissettiren o acı. Kurdum deli gibi çırpınıyor, pençelerini göğüsüme saplamaktan da geri durmuyordu. Soğuk soğuk terliyordum. Arkadan Jin hyungun adımı seslendiğini duysam da hareket edemiyordum. İki büklüm olmuş vücudumun beli doğrulmuyordu.
Sırtımda hissettiğim dokunuşları umursayamıyordum. Jin hyung yanımda bana sesleniyordu, konuşamıyordum. Birisi dilimi düğüm etmiş gibi lal olmuştum. Her bir zerrem titriyordu. Göğüsümdeki elimi bastırdım belki acımı alır umuduyla. Geçmiyordu. Yakıp kavuruyordu beni. Önüne acizce çöktüğüm kapı hızla açıldı. Kafamı kaldırıp bakamıyordum. Bütün kanım çekilmiş gibi öyle yerde iki büklüm oturmuş acımın geçmesini bekliyordum.
Yüzümde dokunuş hissettim. Bulanık görüşüm alanına Jin hyung girmişti. Telaşla bana bakıyor birşeyler diyordu. Anlamıyordum. Öylesine halsizdi ki bedenim gözlerimi açmaya zorlanıyordum. Bu his şey gibiydi bayılmadan ameliyat olmak gibi. Beni canlı canlı doğruyorlar gibi hissediyordum. Gözlerim kararıyordu. Bedenim yeri boylamadan önce bir kapı zili sesi duydum ve onu takip eden telaşlı aynı zamanda gür bir ses daha.
"Jungkook nerde!?"
2 saat sonra...
Hissettiğim yumuşak yüzeye yanağımı sürtüp ağzımı şapırdattım. Ayağımı kaldırıp rahat bir pozisyon aldım ve uyumaya devam ettim. Yattığım yatak kaz tüyünden yapılmış gibi yumuşacıktı. Uzun zamam sonra bu kadar huzurlu uyuyordum. Kollarımı kaldırıp yastığıma sarıldım. Yanımdan gelen gülme sesiyle ilk başta birşey anlamasam da ellerimin altındaki yastık hareketlenince anında gözlerimi açtım. Karşımda gülerek bana bakan bir adet Taehyung vardı. Şok olmuştum. Ama o bunu aldırmadan bütün incilerini göstererek gülümsüyor, gözlerinin içi parlıyordu. Saçları terden anlına yapışmıştı. Kalbim hızlandı. Kim Taehyung çok güzel gülüyordu. Gözlerimi yüzünden çekip aşağıya baktım. Kollarım onun göğüsünü sararken, bacaklarım onun bacaklarını esir almıştı. Onun elleri de belimi sıkıca sarıyordu.
Nefeslerimi tuttum. Taehyung gülmeyi bırakmış ama yüzünde tebessümle bana bakmaya devam ediyordu. Yüzüme kan pompalanıyordu, hissediyordum. Kıpkırmızı olmuştum. Hızla kendime gelip kalktım üzerinden. Ama yatakta olduğumu unutmuştum. Dengemi sağlayamayıp yere popomun üzerine düşünce evde kocaman bir kahkaha sesi yankılandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♡ Bianco e Nero ♡ // Taekook
FanfictionO gece siyah bütün benliğini beyaza teslim etti. TAEKOOK