Hayat tükenmek üzerine kuruluydu. Hiç geçmeyeceğini sandığım şiddetli ağrılarım da geçiyor. Hiç bitmesini istemediğim mutluluklarım da bitiyordu. Hayat bizimle oynamayı seviyordu. Ama bende tükeniyordum artık. Hem fiziksel olarak hemde ruhsal olarak. Her anlamda bitiyordum. Yavaşça yitiriyordum kendimi.
Çok düşünürdüm. Gecelerim gündüz oluverirdi anlamazdım bile. Boğuşur dururdum kafamdaki tilkilerle. Birbirlerinin kuyruklarını kovalamaktan yorulmazlardı hiç. Herşeyi kafamda ölçüp tartardım. Bir adım atmadan önce attıktan sonra olacakları, yaşayacağım acıları, çekeceğim çileleri ve belki de kim bilir sevinçlerimi. Bu çark durmadan dönerdi beynimin içinde. Bunun nasıl berbat bir his olduğunu anlayamazsınız. Ya birisi benimle alay eder, ya birisi görür dalga konusu olurum korkusu yüzünden yapamadığım içimde kalan ukdeler yaptıklarımı çoktan geçmişti.
Özgür olamamıştı ruhum hiç. Hep bir kavanozun içinde sıkışıp kalmışım gibi hareket etsem o kavanoz parçalanacak da her yerim kanlar dolacak sanırdım. Herşeyden önce karakterimi bile oturtamamıştım içimde. İnsanlarla iyi geçinmek için, arkadaş olmak için, bazen de dövülmemek, küçük görülmemek için kendim olamamıştım. Korkmuştum.
Aslında en büyük zararı ben kendime susarak yapmıştım. Üst üste darbeler alırken haykırmamakla, hayatım ellerimden bir yıldız gibi kayarken oturup sanki çok ünlü bir sanat eserini izler gibi izlemekle yapmıştım. Şimdi de ruhumdaki yaralardan kanlar akarken öylece bekliyordum. Saracak gücüm yoktu. Yeterli değildim. Hatalarım vardı. Aşamadığım sözler, kaldıramadığım yükler, çürüyen ruhum, erimeye yüz tutmuş bir bedenim vardı.
İçim kan ağlıyordu. İsteyip de söyleyemediğim çok şeyim vardı. Akabinde güçlü görünmeye çalışmaktan yorulmuştum fazlasıyla. Sadece bildiğim şeyi yapmaya devam ediyordum. Susmak.
Gözlerimi açtığım andan itibaren zaman ve mekanı anımsamayacak kadar şaşırmıştım. Nasıl gelmiştim buraya, neler olmuştu bilmiyordum. En son hatırladığım kurdun yumuşak tüylerine kafamı dayayıp ağlayışımdı. O an cehennem hayatımda ömrüm boyunca unutamayacağım bir huzurla dolup taşmıştı içim. Sanki benliğimi kül eden ateşlerden sıyrılmışım da yeniden uçmaya çalışan kanadı kırık bir kuşun çırpınışı gibi koşa koşa gitmiştim siyah bedene. O ateşlerden tek kurtuluşum, tek çıkış kapımdı sanki. O an öyle hissetmiştim.
Tavandan gözlerimi çekip etrafıma bakındım. Ellerim benden bağımsız altımdaki çarşafı istemsizce sıktı. Zor açtığım gözlerimi kapatmıştım. Sıcacık yatakta üşümeye başladım. Bir elim acizce anlıma düşen saçlarıma çıktı. Başım dönüyordu. Aklımda aynı senaryo tekrar tekrar sarıyordu. Yürek yemiştim ben başka açıklaması olamazdı. Boşluğa düşmüştüm sanki. Beynim pekte olmuştu. Bedenim benden bağımsızdı. Hayatımın ana karakteri ben değildim. Kenarda oturup olan biteni izleyen rastgele bir izleyiciydim.
Zonklayan başımla ayağa kalktım. Üzerimden kamyon geçmişti sanki. Neyi vardı bedenimin tanrı aşkına? Hangi yaşanmışlığın yan etkisiydi bu? Yavaş yavaş sürükledim kendimi salonun ortasına. Gözlerim istemsiz cama kaydı. İlerledim oraya doğru. Derin bir nefes çektim içime. Orman her zamanki gibi sakindi. Hava kapalıydı bugün. Kış kapıya dayanmıştı. Güneş tüm şehvetini bulutların arkasına saklamıştı. Aklıma düşmüştü yine hüzünlerim. Ama bu sefer ağlamak yoktu. Çoktan dolan gözlerimi elimin tersiyle sildim. Annem için güçlü olmalıydım.
Son kez manzarama bakıp arkamı dönecektim ki yerde duran bir karartı gözümün radarına takıldı. Kollarımı camın pervazına koyup belimi büktüm. Siyah bir ceket gibi görünüyordu. Meraklandım. Kapıya doğru adımladım. Kurta dair bir ipucu olabilir diye düşünüyordum. Evimin arkası ormana bakıyordu ve diğer evlere nazaran benim evim biraz daha dışta kalıyordu. Birinin düşürmesi imkansıza yakın bir olasılıktı. Koşar adım çıktım odamdan. Çok heyecanlanmıştım. Kalbim güm güm atıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♡ Bianco e Nero ♡ // Taekook
FanficO gece siyah bütün benliğini beyaza teslim etti. TAEKOOK