Yeni yeni doğan güneşin göz yakıcı ışıkları camdan içeri hırsız gibi süzülürken geceden beri aşina olduğum boşluğa bakıp gözlerimi kırpıştırdım.
Güneşin vurmasıyla gözlerimin önünden geçen toz tanelerinin yaptığı şöleni izlerken uykum geliyordu ama uyuyamıyordum. Dünden beri peşimi bırakmayan göğüsümdeki acı beni sabaha kadar uyutmayıp üstüne daha da şiddetlenmekten geri durmamıştı. Her hareketimde nefesimi kesmiş beni yatağıma mahkum etmişti. Dönüp durmuş bir türlü uyuyamamıştım. Göğüsümden başlayıp her bir uzvumu etkisi altına almış bana meydan okumuştu.
Şimdi de kollarımı bacaklarıma sarıp kafamın içinde çığlık çığlığa bağıran sesleri susturmaya çalışıyordum. Geceden beri bana bencil birisi olduğumu söyleyip duruyorlardı. Kendimi düşünmekten başka birşey yapmadığımı, bu bencillikle başkasının hayatıyla da oynayacağımı söylüyorlardı. Vicdanımdı bu. Beni köşeye sıkıştırmış hesap soruyordu.
Yaslandığım yatak başlığına ağır ağır kafamı vurup duruyordum bir umut kafamın içinde dolanan sesleri susturur düşüncesiyle. Sanki maratona koşmuş gibi nefes nefeseydim. Geceler beni cezalandırmaktan bıkmıyordu. Benden birşey kalmayana dek devam edecekti bu süregelen acımasızlık. Kalbimde acısını hissederken titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım.
Kafamın hareketini durdurup derin bir nefes alırken gözlerimi kapadım. Her kapatışımda gözlerimin önüne Taehyung geliyordu. Göldeki davranışları, gülüşü, gözleri, dokunuşu canlanıyordu ilk önce, sonra yemekhanedeki kendini kaybetmesi, acımasızlığı,o kırmızı gözleri geliyordu. Dengesizliği beni korkutuyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum.
Çok karışıktım. Bir yanım olabildiğince huzursuz ve yorgun diğer yarım bencillik ettiğim için beni suçluyordu. Bu iki taraf arasında ben eziliyordum. Derdimi anlatamamak içime oturuyordu. Öyle bitik hissediyordum ki kendimi, tekrar tekrar lanet ediyordum bu zayıf bedene.
Dayanamıyordum artık. Her geçen gün daha da zayıf hissediyordum kendimi. Yorulmuştum, kurtulmak istiyordum bu cehennemden. Herşeyi gözden çıkarıp asıl bencilliği o zaman yapmak istiyordum. Ama ne cesaretim vardı bunu yapmaya ne de gücüm. Geceden beri sayıkladığım şeyi tekrar hatırlattım bedenime.
Kendimden bile böylesine nefret ederken başkasını sevemezsin.
Elimin tersiyle dökülen gözyaşlarımı silerken düşüncelerimi bölen sessiz evde yankılanan telefonun bildirim sesi oldu. İrkilerek açtım gözlerimi. Geceden beri tek duyduğum ses camdan gelen ağaç hışırdama sesiyken telefonun sesi korkutmuştu beni. Büyük bir yavaşlıkla uzanıp komodinde duran telefonumu elime aldım. İnleyerek tekrar eski pozisyonuma dönüp bildirimi açtım. Jin hyung yazmıştı.
"Günaydın Taehyung'un minik vitası, hemen kalkıp eşinin evine geliyorsun. Acele et seni bekliyoruz."
Okuduklarımı bir müddet sindirmeye çalışıp kaşlarım çatılı bekledim. Uykulu beynim yavaş yavaş okuduklarımı algılayınca gözlerimi farkındalıkla araladım. İçimde bir sızı kendine yer etti. Kalbim göğüs kafesimi zorlayacak şekilde atarken gelen mesajı tekrar tekrar okudum ve gözlerim hep aynı yerde takılı kaldı. Vita, Vita, Vita, Vita...
İçimde tarif edemediğim duygular birden bire savaşa girmiş gibi şaha kalktılar. Kulaklarım uğuldumaya başlamıştı. Telefonu tutan ellerim titriyor, kalbim gümbürtüyle çarpıyor nefesimi kesiyordu. Nefeslerim boğazıma dizilmişken okuduğum cümlenin ağırlığını sindirmeye çalıştım. Vita demişti... Bana Taehyung'un vitası demişti.
Bundan sonra ismim bu muydu yani? Taehyung'un vitası.
Sinirle sert bir nefesi ciğerlerime çektim. Ne yapacağımı, ne yazmam gerektiğini bilmiyordum. Gergince yutkunup elimdeki telefonu sanki pimi çekilmiş bir bombayı tutuyormuşum gibi hızla yatağın üzerine attım. Sanki saniyeler içerisinde üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum. Jin hyung herşeyi öğrenmişti ve benden Taehyung'un evine gitmemi istiyordu. Vicdanımla yüz yüze gelmemin, dünden göğüsümde taht kurmuş acının sebebi olan kişiye gitmemi istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♡ Bianco e Nero ♡ // Taekook
Hayran KurguO gece siyah bütün benliğini beyaza teslim etti. TAEKOOK