2. SİSLİ MAVİLER

240 22 23
                                    

Keyifli okumalar<3

🔒🖤

İnsanlığın sonunu getirebilecek çok şeyler vardır. Küresel ısınma ve meteor çarpması mesela. Fakat bence, bazı duygular bu şeylerden daha tehlikelidir. Öfke ve ego. Çünkü az önce bahsettiğimiz diğer tüm felaketler dünyayı binlerce yıl sonra bulacak. Fakat anlık yaranan bir öfke her yeri kasıp kavurabilir. Yakar yıkar. İnsanın kalbini kapatır. İçindeki yangın sönene kadar hem kendisine, hem etrafındakilere zarar verir. Fakat yavaşça büyüyen öfke daha tehlikelidir. O insanın kalbini nefretle zehirler. Öldürür o insanın içindeki, kalbindeki sevgiyi. Yavaşça körükler ateşi. Her yeri yakacağından emin olur. Ve zamanı geldiğinde, küçük bir kibrit çakıldığında, o öfke alevlenir. Ateş büyüdükçe büyür, yaktıkça yakar. Söndürmek neredeyse imkansızdır bu ateşi. Neredeyse hiçbir şey onu durduramaz. Peki ya ego? Ego insanın gözünü kör eder. O kadar ben odaklıdır ki, etrafında olanları anlamaz. Ve de bir bakmışsın yanıyorsun senin egona duyulan öfkenin ateşinde.

Duyduğum ince bir sesle usulca gözlerimi araladım. "Gece hanım, uyanır mısınız? Bence ilk günden geç kalmak istemezsiniz." Uyku beni esir almıştı, kıpırdayamıyordum. "Beş dakika daha lütfen!" diye mırıldandım. "Bir beş dakika daha mı!" Yavaşça yatağımdan kalktım. Saat kaç olmuştu? 06:50... OLAMAZ! GEÇ KALMIŞTIM! HEM DE İLK GÜNDEN! Bir hışımla üniformamı giymeye başladım. Hizmetçimiz Zehra abla bana gülümsedi. "Harika, kahvaltınız hazır. Hemen aşağıya inseniz, iyi olur." dedi ve aşağıya indi. Ben de son hazırlıklarımı yapıp, ardından indim.

Buraya geleli 2 hafta oluyordu. Ve ben alışamamıştım. Annemle aramız soğuktu. Zaten öyle hemen kaynaşmayı da beklemiyordum. Sonuçta koskoca 12 yıldır hiç görüşmemiştik. Annemle babam ayrıldığında çok küçüktüm. Mahkeme beni babama verdiğinde ilk başlarda ona çok zorluk çıkarmıştım. Zamanla babam bende olan anne sevgisinin boşluğunu doldurdu. Bir de bakıcım Ceyran abla vardı tabi. O bana bir abla gibi davranıyordu. Daha 18 yaşındaydı ama onunla zaman geçirirken hiç sıkılmıyordum. Sonra eve gelmemeye başladı. Babama bunun nedenini sorduğumdaysa, çok uzaklara gittiğini söylemişti. O zaman çocuk aklıyla bir şey anlamamıştım. Fakat bir gün babama nereye gittiğini sorduğumda gerçekleri anlatmıştı. Ceyran abla kanserdi ve ölmüştü.

Mutfağa girdiğimde masanın üzerinde envayi çeşit kahvaltılık vardı. Fakat ben sadece nutella'lı ekmek yiyerek kapıya doğru koşmaya başladım. Arkadan Zehra ablanın bana seslendiğini de duyabiliyordum. "Gece hanım, nereye gidiyorsunuz, daha kahvaltınız bitmedi?! Tuğba hanım bunları sizin için hazırlattı!" Kapıyı kapatırken bu seslenişini cevapsız koymadım. "GEÇ KALIYORUM!" Ve okula doğru koşmaya başladım. Gerek okul yakın olduğundan, gerek de hızlı koştuğumdan birkaç dakika sonra okulun önündeydim. Saatime baktığımda saatin 06:59 olduğunu gördüm. Son hızla sınıfa doğru koşmaya başladım. Sonra geri koşmaya başladım çünkü sınıfın yerini bilmiyordum. Koridordaki bir öğrenciyi durdurarak ona sınıfın yerini sordum ve sınıfa doğru koşmaya başladım. Sınıfa daldığımda zil çalmaya başladı. Ve herkes ayağa kalktı. Fakat beni gördüklerinde oturdular. Sanırım sınıfa bir anda daldığım için hoca olduğumu düşünmüşlerdi. Tam o an arkamdan hocamız girdi ve herkes yeniden ayağa kalktı. Ben de en arka sıraya doğru yürümeye başladım. Ve boş bir sıraya oturdum.

7 saat sonra

Bu fareler beni delirtecekti! Bir insan bu kadar mı beyinsiz olur?! Hayır, bunlara insan diyerek kendime hakaret etmiş olurdum. Umursamaz gözükmeye çalışıyordum, ama benim de sabrımın sınırları vardı. Ve o sınırlar yıkılmak üzereydi! Neyse ki, bu cehennemden kurtulmuştum çünkü dersler bitmişti. Umarım bir daha yüzlerini görmem!

TUTSAK KALPLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin