2. ÇOCUKLARIN ÖDEDİĞİ BEDELLER

12.3K 1.3K 1.6K
                                    




Bunlar giriş bölümleri olduğu için biraz kısa olacak, hikayeye girebilmemiz açısından. Sonrasında benim normal bölüm uzunluklarıma döneceğiz. Birkaç bölüm alışalım.

Oylar ve yorumlar unutulmasın, beni sadece onlar motive ediyor emin olun. Sohbet etmek için yine Twitter'da olacağım. Bilmeyenler için ismim davincitookapen. Bölüm duyularından haberdar olmak için de Instagram'ımı takip edebilirsiniz. Orada da ismim hazel.noya.

İyi okumalar! :)


2. ÇOCUKLARIN ÖDEDİĞİ BEDELLER


Kadebostany, Castle In The Snow

Babam ilk gittiğinde, annem mutfak masasına oturmuş ve hangi günahın bedelini ödediğini sorgulamaya başlamıştı.

Ve babam gittikten sonra benim de düşündüğüm tek şey bu oldu. O andan sonra hiçbir şey düzelmedi. Sanki bir lanet başlamıştı. Her şeyin daha kötü olamayacağını düşündüğüm her an her şey daha kötüye gitti. Hayatım rayından çıktı. Kendime bile yabancı bir hâle geldim. Çevremdeki kimseyi tanıyamaz oldum. Ait olmadığım bir oyunun içine düştüm sanki. Bu yüzden sadece debelendim ve durdum.

Düşünebildiğim tek şey annemle aynıydı.

Bu hangi günahın bedeli?

Çünkü ben bunu hak edecek kadar kötü bir insan değilim.

Kimseyi incitmedim. Her zaman incinen ben oldum. Kimseye ihanet etmedim. Her zaman ihanete uğrayan ben oldum. Kimseye zarar vermedim. Her zaman ihanete uğrayan ben oldum. Hiçbir günah işlemedim. Her zaman bedelleri ödeyen ben oldum. Buna rağmen herkes ayağa kalkıp hayatına devam edebildi ama yerde kalakalan ben oldum.

Bakışlarım karşımdaki televizyondan uzaklaştığında korkudan ellerim titremeye başlamıştı. Hakan komiser öldürülmüştü. Tabii ki öldürülmüştü. Tıpkı bana söylediği, saydığı onca masum gibi... Sırf onlara kafa tuttuğu için, hiç hak etmediği bir şekilde öldürülmüştü. Ve ölümüne intihar süsü vermeyi başardıklarına göre bunların suçlusu hiçbir zaman cezalandırılamayacaktı.

Başta bu işe girmemek konusunda net ve emin olsam da babamın o adamlarla fotoğrafını gördüğümde bundan vazgeçmiştim, hatta daha önceden... Hakan komiserin kızının başına gelenleri öğrendiğimde bundan vazgeçmiştim çünkü burada iyi ve doğruya dair tek savaş veren kişi oydu. Bunun sebebi de hiçbir suçu olmayan kızının ellerinden alınmasaydı. Ona yardım etmeyi kabul etmiştim ve aslında baktığımda, ona gerçekten de yardım edebilirdim. Sanırım... Ama şimdi ona hiçbir şekilde yardım edemeyecektim.

Çünkü o ölmüştü.

Gerginlikle yutkundum ve gözlerim odanın içinde dolaştı. Daha önce hiç görmediğime emin olduğum bir yerdeydim. Bir yatağın içindeydim ve üzerimde dün gece giydiğim şeyler vardı. Yatağın yanında küçük kahverengi bir dolap vardı, odanın karşısındaki duvarda ise küçük bir televizyon. Hepsi bundan ibaretti. Gri duvarlar bile bomboştu. Burada kimsenin yaşamadığı, sadece uyumak için kullanıldığı belliydi çünkü kişiselleştirilen hiçbir şey yoktu. Kafamı kaldırarak odanın kapısından dışarı baktım. Acaba başka bir oda daha var mıydı yoksa kapı direkt dışarı mı açılıyordu? Çünkü odanın bir penceresi de yoktu.

Bir an panikle ayağa kalktım. Beni buraya Dolkan getirmiş olmalıydı. En son onun kollarına bayıldığımı hatırlıyordum. Hem de büyük bir pot kırarak... Onu tanıdığımı anlamasını sağlamıştım ve bunu nasıl düzelteceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu ama düzeltmem lazımdı çünkü onun karşıma daha çıkacağına emindim. Özellikle de Hakan komiser beni onun hakkında uyardıktan hemen sonra öldüğü için... Artık bu işin peşini bırakmayı düşünmüyordum.

EDİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin