"Jongdae, seni rüyamda gördüm."
Bu cümle, kafasının içinde hızla yayılmakta olan bir virüs gibi dolaştı durdu. Sadece Minseok'un yüzüne bomboş bir ifadeyle bakıyor, stresten atan kalbi yüzünden derin nefesler veriyorken düşündü. Ne görmüş olabilirdi? Dae, bunu dışarıdan pek belli etmese de korkuyordu, Min'in onunla aynı şeyleri görmüş olabileceği düşüncesi tüm kanını dondurmaya yeterdi. Nasıl açıklayabilirdi ki? Asla! Kelimeler kifayetsiz kalırdı buna kalkışsa.
Yeterince sakin bir köşeye geçtiler, Dae mesafesini koruyorken göz temasını en aza indirdi. Utanç mıydı hissettiği? Hayır. Neydi peki diken üstünde durmasına yol açan içindeki bu karmaşa?
Sırtını duvara yasladı ve "Gördüğün rüya," diyerek söze başladı. "...Ne hakkındaydı?"
"Söylesem inanmazsın."
Dae buna karşılık "Sen de inanmazdın," dedi sessizce. Duyulmadı da. "Söyle hadi, Minseok. Seni dinliyorum."
Minseok, anlatmaya başlarken gözleri dalgınca bir noktaya takılı kaldı. "Bir labirentin içindeydik, Jongdae. Bir şeylerden kaçıyorduk, neyden kaçtığımızı hatırlamıyorum.."
Dae, Minseok'un sözlerini dikkatle dinlerken, Minseok devam etti, "Sonra, bir kapıya ulaştık. Açtığımızda, karşımıza çıkan dünya, sanki bambaşka bir evrendi. Seninle birlikteydik, Jongdae. Çok değişmiştik, büyümüştük sanki. Ama orada, başka bir sen vardı."
Jongdae, işte bunları karşısındaki şaşkın bedenden duymayı hiç beklemiyordu. Vücudu buz kesti, birbirlerine bakarken gözlerinin fal taşı gibi açılmış olduğuna şüphe duymadı. "Başka bir ben mi?"
Minseok hafif gülümsemeyle cevap verdi, "Evet, huzurlu bir şekilde yaşayan başka bir Jongdae." derken göz ucuyla Dae'ye baktı. "Ve o Jongdae, bir aynanın karşısına geçmiş, 'Bu gerçeklik, Jongdae, sadece rüyanda olmamalı. Başka bir hayatın daha olmamalı.' diyordu." Dedi, sanki birini taklit ediyormuşçasına. Ürperticiydi, hem de çok.
Jongdae duyduğu son cümleyle yutkundu. Kafasında Minseok'un sözleri yankılanıyordu. 'Başka bir hayatın daha olmamalı.'
"Bu... çok tuhaf," dedi yavaşça. "Olabilecek en garip rüyayı görmüşsün, Minseok."Minseok başını salladı. "Evet, muhtemelen. Ama çok gerçekçiydi, biliyor musun? Sanki o anları gerçekten yaşadım."
Jongdae, kendini daha da geri çekerek, duvarın sertliğini sırtında hissetti. Bu rüyaların gerçeklikle bu kadar iç içe geçmesi, içinden çıkılmaz bir labirent oyununa dönüşüyordu sanki. Chen'i düşündü; belki de Chen bu rüyalarına verdiği tepkiyi kendi tarafından düşünürse haklı bile olabilirdi. Jongdae, kardeşinin ruhunun etkilerini kendi üzerinde hissetmekten korkuyordu. Kendine bile itiraf edemiyordu oysa. Sonra birden sessizliğin bozulmasına neden olan Minseok'un cümlesini duydu.
"Peki sen niye böyle geceden kalma gibi okula geldin?" dedi.
"Sadece geç uyandım, üzerimi düzeltmeye fırsatım olmadı." Diye bir yalan ile geçiştirdi onu Dae."Hem okul da kapanıyor, kimsenin kuralları ciddiye aldığı yok."
Minseok, Jongdae'nin söylediklerine hafifçe gülümsedi. Ne zamandan beri bu kadar serseri davranıyordu? İçinde bir üzüntü olsa da, bunu Jongdae'ye belli etmemeye çalıştı. "Evet, haklısın," dedi. "Mezun olacağız ve uzaklara gideceğiz."
"Nereden biliyorsun?"
"..bilmiyorum. Öyle hissediyorum."
Jongdae Minseok'un gözlerinin içine baktığında onu onaylar biçimde kafasını salladı."Doğru hissetmişsin." Oysa hiç fark etmemişti bu sözlerinin Minseok'u ne kadar hayal kırıklığına uğrattığını. "Evet, haklısın," dedi bir kez daha. "Her şey değişiyor."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dream: Under The Souls / Jongdae x Chen
FanfictionPeki ya rüyalarını kontrol edebilmek Jongdae için lanet miydi yoksa bir lütuf muydu? Jongdae doğum sırasında hayatta kalabilen tek yumurta ikizidir. Kardeşi Chen, daha doğmadan annesinin rahminde ölmüş ve gözlerini hiç açamadan sonsuza dek yummuştur...