29

3 0 0
                                    

Mingi  artık aynı anda konsantre olma ve uyuma sanatında iyice ustalaşmıştı. Aslında, 'konsantre hâlde uyuma' diye bir olimpik spor dalı olsa kesin altın madalyayı kazanırdı. En son ne zaman normal bir uyku çektiğini hatırlamıyordu. Uyku denince insanın aklına yatak, pijama, sekiz saat, çalar saat gibi şeyler gelirdi. O ise haftalardır yatağını görmemişti. Giysileri ve yemeği lahoratuvara getiriliyor; duşunu yüksek teknolojili tuvalette alıyordu. Sosyalleşme ise elbette bu durum çözülene dek bir hayaldi. Zaten pek arkadaşı da kalmamıştı. Birçoğu yoğun
eğitim programı sırasında onunla görüşmekten vazgeçmişti. Demek ki insanlar herhangi bir bahane açıklamadan, sürekli organizasyonları kaçırmanıza karşı çok da sabırlı değillerdi.

Gerçek şu ki gerçekle baş edemezlerdi. Her şeyi mahvederdi bu. Herkesi. Mingi de bilmemeyi isterdi. Bilimsel bir buluşma grubundaymışçasına, şirket çalışanlarıyla arkadaşlık edip ilişki
kurmaları cesaretlendiriliyordu. Aslında bazı açılardan mantıklıydı. Mingi bir partner bulup bildiklerini ona anlatamamayı hayal edemiyordu. Onu sevdiklerini söylediklerini duyacak ama
cevap veremeyecekti. Zaten ne anlamı vardı ki? Bu cümle artık hiçbir şey ifade etmiyordu.

Monitörde gördüklerini hesaplıyordu. Gözleri bu işe o kadar alışmıştı ki bir okumayı neredeyse bilinçdışı bir şekilde anlayabiliyordu. Bir reflekse dönüşmüştü bu. Dr. Siyeon bunun olacağını önceden söylemişti.

Sanki düşüncelerini duyabiliyormuş gib  hemen yanında belirdi."Mingi?" dedi hükmeder tonla. Mingi bir anda tam anlamıyla kendine gelerek şok içinde dikleşti. "Dr. Siyeon?" Doğru düzgün konsantre olamadığını örtbas etmek için boş tuşlara basmaya başladı. Ama klavye büyük bir sırt çantası ile örtülmüştü. Çanta şiddetli bir gürültüyle önüne düşmüş; hülyalı hâlinden eser kalmamıştı.

"Toparlan."
"Toparlanayım mı?" Yoksa işten mi kovulmuştu ?
"Dolabında senin için kıyafetler var. En azından iki haftalık kıyafete ihtiyacın olacak."

Ona bakmak için arkasına döndü. Tam bir felaket gibi görünüyordu. Hep kusursuz şekilde toplu olan saçı dağınıktı. Gözlüklerini saçına takmıştı. Yüzüyse sanki ağlamış gibi kızarıktı. Sanki ağlayabilen bir insanmış gibi.

'Anlamıyorum..." diye başlamıştı ki sözünü kesti. "İngiltere'ye gidiyoruz. Özel uçak yarım saat içinde kalkıyor."

Mingi bakışlarını şaşkınlıkla çantadan yüzüne ve sonra yeniden çantaya çevirdi. "Ingiltere mi?"
"Evet."
"Gerçekten gidiyor muyuz?"
"Evet. Hemen. Toplanman gerek. Çabuk ol." hâlâ başını sallıyordu. "Ama gerçekten anlamıyorum." Dr. Siyeon'un yüzünde sabırsız bir ifade belirdi. "Neyi anlamıyorsun Mingi?" Mingi baş parmağıyla ekranları işaret etti. "Okumalar. Neredeyse hiç gelmiyordu. Her şey sakinleşmişti."

"Mingi,Mingi,Mingi, ben sana hiçbir şey öğretmedim mi?" Ellerini saçlarında dolaştırdı.

"Verileri izliyor muydun?"

"Evet, her şey yolundaydı. Şu bahsedip durduğun tolerans işe yaramış görünüyor."

Dr. Siyeon ekranına bakarak dudak biiktii. "Sen sadece onlar birlikteyken gelen veriler izliyorsun. Ayrıyken enerji seviyelerini izledin mi?"
Mingi başını salladı. "Hayır. Neden izlemeliyim ki? Yalnızca birliktelerken endişelenmemiz gerek."
"Seni aptal çocuk."

Eğildi ve ekranda eşlerin son yirmi dört saatteki ayrı itrilerini açtı. Mingi anında bireysel enerjilerindeki inanılmaz artışı fark etti; neredeyse aynı anlarda.

Bir soluk aldı. "Bu da ne demek?"
"Bu, birlikte olmaya kararlılar demek."

Kalbi bir anda hızlanırken bedenini çaresizlik sardı. "Ne? Nasıl? Aynı yerde bile değiller."

trigger | woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin