Bazı Yolda Bırakışlar ve Yeni Başlangıçlar

711 57 2
                                    


Seyran sabahın ilk ışıklarında evden küçük valizini alıp sessizce çıkmıştı. Ablası ve annesinin yardımlarıyla tabii ki. Kaderlerine mahkum olduğunu düşünen bu iki kadın bu küçük kuşun özgür kalabilmesi için açtılar o konak denen kafesin kapılarını. Seyran olabildiğince gizlenerek otobüs terminaline gitti. Terminalde gözleri Yusuf'u aradı. Tam karşısında duruyordu. Koşarak sarıldı Yusuf'a. Nihayet kaçacaklar hayallerine kavuşacaklardı. Ama bir sorun vardı. Yusuf'un yüzü ağlamaklıydı.

"Yusuf ne oldu? Neden böylesin sen?"

"Seyran..." Yusuf cümlesinin devamını getiremeden gözlerini sıkıca kapatıp başını öne eğmişti.

"Yusuf konuşsana ne oluyor?"

Seyran sinirlendikçe sesi yükseliyordu. Yusuf'tan karşılık alamadıkça öfkesi daha da büyüyordu.

"Seyran ben yapamam. Baban annemi rahatta koymaz burada. Annem zaten hasta onu bırakamam."

"Yusuf biz gidip kendi düzenimizi kuralım, işe girelim onu da alırız yanımıza. O beni sever hem. Hep birlikte yaşarız."

"Yapamam Seyran. Kazım ağa mahveder bizi. Sanıyor musun rahat bırakacağını?"

"Yusuf şimdi mi geldi aklına babamdan korkmak? Hani söz vermiştik birbirimize. Nasıl yaparsın bunu?"

"Seyran çok özür dilerim senden. Bak ikimiz için biriktirdiğim para burada. Al bunu giderken. Ben işleri yoluna koyup gelirim arkandan. İkimiz aynı anda yok olmayalım şüphelenmesinler."

Seyran Yusuf'un ona zorla vermeye çalıştığı içi para dolu zarfı aldı. Önce zarfa sonra Yusuf'un yüzüne baktı ve zarfı ona fırlattı.

"Ne seni ne de paranı istiyorum. Senin gibi bir korkakla işim yok benim artık. Kendi başımın çaresine bakarım."

Yusuf hızla uzaklaşan Seyran'ın peşinden koşup kolundan tuttu. "Seyran yapma böyle, anla beni. Mantıklı olalım diyorum sadece."

"Mantığını kendine sakla Yusuf. Sana en çok ihtiyacım olduğu zamanda yoksan hiç olma. Hadi hoşça kal."

Seyran kalkma saati yaklaşan otobüse gitti hızlıca. Yerine oturdu. Saçlarını toplayıp başına bir şal atmış gözüne gözlük takmıştı. Kazım Ağa'nın kızı olduğunu biliyordu herkes ne de olsa. İstanbul'a giden otobüste görüldüğünde haber uçurulabilirdi. İnşallah otobüs firmasından kimseyi tanımıyordur diye düşündü içinden.

Saatler süren İstanbul yolculuğundan sonra terminale vardı Seyran. Birçok kez mola verilmişti. Midesi alt üst olmuş sırtı tutulmuştu. Şimdi esas problemleri başlıyordu işte. Nereye gidecekti? Yusufla beraber gelmeye o kadar şartlamıştı ki kendisini bir şeyler düşünürüz beraber yeter ki Antep'ten çıkalım diye avunmuştu. Terminalde biraz oturduktan sonra okuldaki hocasını aradı. Ona durumu anlattı. Hocası kalabileceği en mantıklı yerin üniversiteye en yakın öğretmenevi olduğunu söyledi ona. Hem fiyatlar otele göre daha uygundu hem de nezih sayılırdı. Orada kalmak için öğretmen olmaya da gerek yoktu. Hemen adresi yolladı Seyran'a. Bir otobüs kartı çıkarmasını ve hangi otobüse binmesi gerektiğini de internetten bulmuştu.

Seyran otobüse atladığı gibi neye uğradığını şaşırdı. Bu gerçekle yüzleşmesi gerekiyordu artık. İstanbul mahşer gibi bir şehirdi. Belli ki bundan sonra hayatı böyle otobüslerde tıkış tıkış yolculuk ederek geçecekti. Olsun diye düşündü. Hayallerine kavuşmaya değerdi.

Şoföre gideceği yeri söylerken birkaç yolcu da onu duydu. Yaklaşınca ona haber vereceklerini söylediler. Gerçekten de öğretmenevine en yakın yerde indi Seyran onların uyarıları sayesinde. Teşekkür ederek ayrıldı otobüsten. İlk gün için fena bir başlangıç olmamıştı.

Yalı Çapkını (Ya Seyran Kaçsaydı?)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin