SAVAŞ BAŞLADI

422 63 14
                                    


Seyran kafede akşamüstüne kadar çalıştı. Yiğit olabildiğince Seyran'a yardımcı olmaya çalışıyordu. Mola verdiklerinde Seyran Halis Ağa'nın özel ders işini bitirmesini istediğini söyledi. Garsonluğu söylememişti ama özel derse de izinleri yoktu zaten. Ama seyran onlara bağlı olmak istemiyordu. Çalışmaya devam etmek istiyordu.
Yiğit çok üzülse de yapacağı bir şey yoktu. En azından birkaç hafta daha Seyranla vakit geçirecekti. O süreçte yakınlaşırlarsa aralarında bir bağ oluşabilirdi. Seyran'ın okuluna giderdi ya da dışarıda buluşurlardı. Aklında hayalleriyle çalışmaya devam etti.

Ferit içindeki siniri atmak için spor salonuna gitmiş boks yapıyordu. Sinirle yumrukluyordu kum torbasını. Bugün spor hocası da ondaki değişikliği fark etmişti. Her zamankinden daha hırslı, daha öfkeliydi.
"Hayırdır Ferit! Kimi yumrukluyorsun şu anda?" diye güldü Ali Hoca.
Ferit cevap vermeden yumruklamaya devam etti. Gözünün önünde Yiğit'in Seyran'a sarılması vardı. Normal bir selamlaşma sarılması olsa da Seyran'ın ona gülümsemesi, çocuğun o aşık bakışları hiç hoşuna gitmemişti.

Seyran iş çıkışı otobüsle yalıya yakın bir yere kadar geldi. Kimseye yük olmak istemediği için herhangi bir şoförü aramamıştı. Kendisine evdeki herkesin numarası verilmişti oysaki. Yalıya girdiğinde Ferit'in nereden tırmandığını merak ederek yalının etrafında dolaştı. Ferit'in odasındaki balkonun tam aşağısına geldiğinde etrafa bakındı. Nasıl tırmanmıştı bu çocuk buraya. Sonra gözüne çalıların arkasına gizlenmiş merdiven takıldı. Tabii ya bu merdiven sayesinde gece rahatça girip çıkabiliyordu. Ferit'in sırrını çözmenin verdiği sevinçle gülümsedi.

Akşam yemeği saatinde herkes masaya oturmuştu. Halis Ağa da gelince masa tamamlanmış oldu. Yemeğin sonlarına doğru Ferit dedesine seslendi. "Dede, iznin olursa ben Seyran'ı bu akşam dışarı çıkarmak etiyorum. Arkadaşlarla bir şeyler içeceğiz nezih bir yerde. Malum onun da arkadaşı yok burada." Son cümlesini söylerken sesinde açık bir ima vardı. Seyran ne olduğunu anlayamadı. Böyle bir şey konuşmamışlardı bile.
"Bana söylediğine göre düzgün birileriyle görüşüyorsundur diye düşünüyorum Ferit. Seyran'a göz kulak olacaksan olur tabii. Biraz hava alsın."
"Tabii ki dede. Aklın kalmasın."
"Hadi Seyran hazırlan da çıkalım."
"Tamam.." dedi Seyran tereddütle.
Masadan kalktıklarında Ferit'in arkasından yetişti.
"Hey baksana sen. Nereden çıktı şimdi bu?"
"Bi yerden çıkmadı Seyran. Sen sosyalleş diye yapıyorum işte. Hem tam teşekkür edememiştim sana."
"Tamam ama ne giyeceğim ben? Nereye gidiyoruz?"
"Giy işte normal bir şeyler."
Seyran çok fazla seçeneği olmadığı için siyah sade bir elbise giymişti. Saçlarını da tepeden topladı. Her haliyle çok güzel olduğu için sorun yoktu ama gidecekleri kulüp için fazla sıradan kalacaktı üstü başı.
Ferit ise siyah pantolonunun üstüne beyaz bol bir gömlek ve ceket giymişti. Saçlarına şekil vermiş, her zamankinden şık olmuştu. Pırıl pırıl parlıyordu.
Seyran hiçbir şey demeden arabaya bindi. Mekana geldiklerinde Seyran'ın dili tutulmuştu. Aşırı şık bir yerdi. Herkes zarif, pahalı ve şık giyinmişti. Ayaklarındaki siyah babetlere baktı. Ferit yüzünden burada asla olmaması gerektiği gibi dolaşacaktı. Tam ağzını açmış Ferit'e seslenecekti ki mini beyaz elbisesi ve ihtişamlı takılarıyla bir kız koşarak Ferit'in yanına geldi.
"Aşkım.. Hoş geldin." Kız Ferit'in dudaklarına yapışmıştı. Seyran ister istemez gözlerini kaçırdı.
"Hoş bulduk bebek. Bak bu Seyran. Sana bahsettiğim uzaktan akrabamız." Kızın yüzünde sahte bir gülümseme ve küçümseme vardı.
"Hoş geldin Seyran." Elini uzattı. Seyran elini sıktı kızın. Kız Ferit'e dönerek yalandan omzuna vurdu. "Aşk olsun Ferit. Kıza neden nereye geleceğini söylemedin. Baksana dress code falan mahvoldu şu an."
"Ya ne bileyim. Aslında Seyran'ı sosyalleştirmek dedik ama kendisi benim evden çıkış biletim oldu."
Ferit'in yüzünde piç bir ifade vardı. Kolunu Pelin'in beline dolamıştı. Kız zaten ona sarılmış sırnaşıyordu.

Seyran sessizce içeri geçti onların arkasından. İçindeki siniri bastırıyordu. Ferit'in ne yapmak istediğini tam anlamamıştı ama niyetinin iyi olmadığı belliydi. Nasıl bir yere geleceklerini söylememesi hiç iyi niyetli değildi. Belli ki kendisini dışarı çıkmak için kullanmıştı. Seyran'ı gezdiriyorum bahanesiyle rahatça dışarı çıkmıştı.

İçeri geçtiklerinde Ferit Seyran'a dönüp umursamaz bir ifadeyle "Sen böyle takıl Seyran kafana göre. Biz Pelin'le locaya geçiyoruz." dedi.
Kızın belinden tuttu ve gülüşecek ilerlediler.
Seyran'ın başından aşağı kaynar sular dökülmüştü. Apaçık aşağılanmıştı Ferit tarafından. Nasıl uydum bu herife de buraya geldim diye içi içini yiyordu. Gözlerine dolan yaşları hemen sildi. Bir köşeye geçip aklına gelen ilk kişiyi, Yiğit'i aradı.
"Alo Yiğit."
"Alo Seyran! Bir şey mi oldu? Sesin iyi gelmiyor."
"Yiğit ben hiç olmamam gereken bir yerdeyim. Beni alır mısın buradan."
"Tamam. Hadi konum at bana hemen."
Seyran telefonu kapatıp Yiğit'e konum attı. Kendisini boğulacakmış gibi hissettiği için dışarı çıktı ve Yiğit'i beklemeye başladı.
Yarım saat kadar sonra Yiğit gelmişti. Motorsikletine atlayıp geldiği için İstanbul trafiğine takılmamıştı.
Ferit eğleniyor gibi görünse de aklı Seyran'daydı. Bir süre sonra Seyran'a bakmak için geldi. Seyran'ı bulamayınca telaşla bardakilere sordu.
"Gökhan! İçeri beraber girdiğimiz bir kız vardı. Yeşil gözlü, siyah elbiseli. Burada oturacaktı. Gördün mü?"
"Abi dışarı çıktı sanki o ya."
"Dışarı mı? Ne alaka ya!"
Ferit koşarak dışarı çıktı. Seyran tam o sırada Yiğit'in arkasına geçip motorsiklete yerleşmişti.
"Seyran!" diye seslenen Ferit'e bakarak kaskı kafasına geçirdi. Ferit çetin bir savaş başlatmıştı. Ama çok yanlış kişiyle.
Seyran'ın arkasından yumruklarını sıkarak bakakaldı. Ağzından belli belirsiz bir küfür çıkmıştı.

Yalı Çapkını (Ya Seyran Kaçsaydı?)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin