Seyran bütün heyecanıyla salondakileri izliyordu. Anlaşılan herkes karşılarında gördükleri bu güzel ve şık genç kız hakkında yanılmıştı. Nedense Antepli deyince kafalarında bambaşka bir portre belirmişti. Sanki kendilerinin kökeni de Antep değilmiş gibi gelecek olan misafiri çok daha "farklı" bekliyorlardı.
Asuman ve Fuat Ferit'in şaşkın suratına bakıp gülerken Ferit kendisine gelip umursamaz bir ifade takınmaya çalıştı. O sırada Gülgün sevecenlikle öne atılmıştı.
"Merhaba, hoş geldin kızım. İsmin Seyran'dı değil mi?"
"Evet efendim." dedi Seyran heyecanla karışık. Hayatında ilk defa böyle ihtişamlı bir eve geliyor böyle bir çevreye karışıyordu. Yine de Gülgün'ün gülümseyen yüzü içini ısıtmıştı.
"Ben de Gülgün. Çok memnun oldum. Halis Ağa'nın geliniyim."
"Ben de memnun oldum efendim." dedi Seyran.
"Bu eşim Orhan, bunlar oğlum Fuat ve eşi Asuman, bu da küçük oğlum Ferit." diye Ferit'i gösterdi son olarak.
Ferit kafasını ilgisizce sallayıp samimiyetsiz bir gülümseme yerleştirmişti yüzüne.
Asuman ve Fuat ise aksine çok sıcak karşıladılar Seyran'ı.
"Hoş geldin Seyran." diyerek sarıldı Asuman genç kıza. Heyecanını hissetmiş, yardımcı olmak istemişti.
Fuat ve Orhan da ellerini uzatarak tokalaştılar.
İfakat uzaktan olanları izliyor herkesin bu Antepli kıza olan tavrına sinir oluyordu. Hiç sevmezdi böyle durup dururken çıkan "gereksiz" misafirleri.
"Hoş geldin Seyran, ben bu evin büyük geliniyim." dedi elini uzatarak.
"Hoş buldum." diye cevapladı Seyran aynı içtenlikle.
O sırada Halis Ağa içeri girmişti.
"Oo misafirimiz gelmiş. Gel bakalım yanıma Seyran kızım. Maşallah maşallah. Demek üniversite okuyacak yaşa geldin. Hoş geldin evimize." diyerek elini uzattı.
Seyran heyecandan titreyerek elini öptü Halis'in.
"Hoş buldum efendim. Davetiniz için çok teşekkür ederim. Çok naziksiniz." diye cevapladı.
O sırada İfakat ağzının içinden mırıldanıyordu. "Aman nezaketini yesinler. Kırılacak birazdan."
Gülgün İfakat'in homurdanmasını duymuş yüzüne sertçe bakmıştı. Bulaşmadığı bir bu genç kız kaldı diye düşündü.
"Olur mu öyle şey. Sen bize baban ve halanın emanetisin. Hadi oturalım bakalım sofraya."
Sofraya oturduklarında masa düzenine göre Seyran'a kalan tek yer Ferit'in yanındaki sandalyeydi. Ferit sandalyesine otururken göz ucuyla Seyran'a baktı. Sandalyesini çekip kibarlık yapmayı düşünse de abisi ve Asuman'ın dalga geçmesinden korkuyordu. Evet Seyran'dan çok etkilenmişti ama bunu kabul etmiyordu tabii ki. Ne kendi içinde ne de dışarıya karşı bunu belli edemezdi. Üstelik bu "Antepli" kız da kendisinden tarafa hiç bakmıyor, Ferit'e hhiç pas vermiyordu. Alışık değidi buna Ferit.
Neredeyse her yaştan kadından beğeni ve hayranlık görmeye alışmıştı. Seyran'ın bu tavırlarını "köylülüğüne" verdi. Aklınca hanım hanımcık kızı oynuyor diye düşünüyordu.
Seyransa gerçekten Ferit'e o gözle bakmamıştı. Zaten çok heyecanlıydı. Ayrıca Yusuf onu yarı yolda bıraktıktan sonra hiçbir erkeğe güvenemeyeceğini düşünüyordu.
O sırada Halis Ağa hizmetlilere servise başlamaları için işaret etti. Bir yandan da Seyran'a dönüp konuştu.
"Ee Seyran kızım, söyle bakalım nasıl baban, halan, annen... Bir de ablan vardı değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalı Çapkını (Ya Seyran Kaçsaydı?)
Cerita PendekSelam, yepyeni bir kurguyla karşınızdayım. Bu evrende Pelin Ferit'in yatağına kimseyi sokmuyor, Ferit ve Seyran zorla evlendirilmiyor, Korhanlar Antep'e hiç gitmiyor. Bu hikayede Seyran tek hayalini gerçekleştirmek, okumak için İstanbul'a kaçıyor. T...