Ertesi gün Seyran yine erkenden uyanmıştı. Önceki gece olanları düşünüyor ama ne hissedeceğini bilemiyordu. Ferit ona ilgili davranıyordu ama sevgilisi vardı. Seyran'ın yanında kıza sarılmış gayet samimi davranmıştı hatta.
Yani seyran şu anda ilişkisi olan bir adamla yakınlaşmak üzereydi. Hem sevgilisinden vazgeçmiyor hem de Seyran'la flört etmeye çalışıyordu Ferit. Seyran bu durumu asla kabul edemezdi. Böyle bir erkeği hayatına sokamazdı. Zaten yediği en büyük darbelerden birini yemişti hayatındaki tek erkekten, Yusuf'tan. Ona inanmış, güvenmiş ve gelecek hayalleri kurmuştu. Yusuf ise korkaklık etmişti. Onu yarı yolda çaresiz bırakmıştı.
Seyran yeterince güçlü olmasaydı asla okumak için İstanbul'a gelemezdi. Kim bilir babası ona ne eziyetler çektirirdi. Belki de çabucak evlendirirdi. Seyran aklına doluşan tüm düşünceleri kovdu. Hayallerini ve hedeflerini unutmayacaktı. Hatta kendi parasını kazanmaktan da vazgeçmeyecek gerekirse Halis ağa ile konuşacaktı.
Ne Ferit ne de başka biri için hayallerini tehlikeye atamazdı. Evet Ferit içinde kıpırdanmalara sebep olmuştu. Özellikle dün gece. Fakat böyle çapkın bir adamın oyuncağı olmaya niyeti yoktu Seyran'ın. Direnecekti.Ferit ise akşamki manzaranın etkisini hala taşıyor sabah sabah sırıtıyordu. Seyran'ı salonda görünce gülerek yanına yaklaştı. "Günaydın Antep fıstığı" diye fısıldadı yanına otururken. Halis Ağa gelene kadar salonda bekliyordu herkes. "Günaydın" dedi Seyran ona dönmeden. Akşam yaşananlardan dolayı sırıttığını biliyordu.
Masaya geçtiler. Seyran ve Ferit her zamanki gibi yan yana oturmuştu yine. "Şampuanın ne güzel kokuyormuş senin. Akşam çok yakından aldım kokusunu malum." dedi Ferit sırıtarak sessizce.
"Ferit kapat çeneni biri duyacak, yanlış anlayacak." dedi Seyran öfkesini bastırmaya çalışarak.
Ferit umursamazsa sırıtıyordu. O sırada Sultan içeri girdi. "Seyran Hanım, kapıda sizi görmek isteyen biri var."
"Beni mi?" diye sordu seyran şaşkınlıkla.
"Evet efendim. Antep'ten geliyormuş. İsmi Yusufmuş."
"Ha evet. Tamam. Hemen geliyorum." Diyerek ayaklandı.
Halis Ağaya dönerek "izniniz var mı efendim?" Diye sordu. Halis Ağa başını salladıFerit şaşkınlıkla Seyran'ı izliyordu. Bu heyecanına anlam verememişti. Seyran koşarak kapıya geldi.
Yusuf kapıda dikilmiş Seyran'a bakıyordu yalvaran gözlerle.
"Senin ne işin var burada? Delirdin mi sen?" diye sordu Seyran sesine hakim olmaya çalışarak.
"Seyran bak ben.."
"Çık hemen dışarı çık." Seyran Yusuf'u itekleyerek kapının dışına çıkardı.
"Ne yüzle geliyorsun sen buraya. Bu insanlara nasıl açıklayacağım kim olduğunu."
"Seyran bak ben çok pişmanım. Ben de okulu kazandım. Burayı yazdım özellikle. Ama sen telefonlarımı açmadın. Suna ablaya söyledim ama sana haber vermemiş o da."
"Vermedi tabii. Ablamın işi gücü yok senin haberlerini mi taşıyacak bana."
"Seyran yapma böyle. Dinle beni."
"Sus diyorum Yusuf.."
o sırada Ferit kapıda belirdi.
"Seyran, bi sorun mu var?"
"Yok. Ben hallediyorum şimdi. Geliyorum." dedi Seyran tedirginlikle.
Ferit içeri girdiğinde Yusuf merakla Seyran'a döndü. "Kim bu herif Seyran? Sana neden hesap soruyor. Bir şey mi var bu herifle aranızda?"
"Saçmalama Yusuf. Benim tek derdim okumak. Babamın yüzünden bu evdeyim. Şimdi git beni zor duruma sokmadan."
"Sen beni dinleyene kadar gitmeyeceğim Seyran."
"Allah kahretsin tamam. Dinleyeceğim. Yarın Güzel sanatlar fakültesinin önüne gel saat 10'da. Oturup konuşacağız ve sonra gideceksin Yusuf. Tamam mı?"
"Ona bakacağız Seyran. Senden kolay kolay vazgeçmem ben biliyorsun." Seyran elini alnına vurarak içeri geçti.
Kapının arkasında derin derin nefes alıyordu. Ferit bu hallerini görünce meraklandı.
"Ne oldu Seyran? Kimdi o çocuk?"
"Dur Ferit lütfen. Ne söyleyeceğimi düşünmem lazım içeridekilere."
Ferit önden seyran arkadan içeri girdiler. Seyran herkesten özür diler gibi baktı.
"Kusura bakmayın efendim. Antep'ten liseden arkadaşım geldi. Burada üniversiteyi kazanmış da. Okuyup çalışmak istiyormuş. Bana sormaya gelmiş."
"E kızım söyleseydin ya. Talebeye yardım etmek lazım. Kapımıza kadar gelmiş."
Seyran yanlış bir hamle yaptığının farkındaydı. Toparlamaya çalıştı.
"Söylerim efendim. Gelir mutlaka size danışır."
"Tabii söyle. Binlerce öğrenciye burs veriyoruz biz. Hemşehrimize mi yardım edemeyeceğiz."
"Tabii efendim." dedi önüne bakarak.
"Sen bugün okula gidiyor musun?"
"Evet efendim. İşlemler için gideceğim. Haftaya başlıyor dersler."
"İyi bakalım. Söyle bıraksın seni Abidin."
"Gerek yok dede. Ben bırakırım. Okulunu da görmüş olurum hem Seyran'ın."
İfakat imalı bir şekilde Ferit'e baktı. "Maşallah sen de Seyran'ın iş yerini, okulunu pek merak ediyorsun. Keşke kendi işin ve okulunla da bu kadar alakalı olsaydın." dedi.
Ferit gözlerini devirdi. "Ne alaka yenge ya? Seyran İstanbul'un yabancısı. Yardımcı olmak istiyorum sadece."
"Tabii canım orası öyle." dedi İfakat aynı imayla.
Seyran Ferit'in niyetini anlamıştı. Yusuf'un kim olduğunu öğrenmek istiyordu. Ona neyse diye geçirdi içinden.
Ferit'e dönüp ters ters baktı. Onun yüzünde de aynı sinirli ifadeyi görmeyi beklemiyordu.
Kahvaltıdan sonra arabaya bindiler.
"Ne kadar meraklısın özel şöförlüğe sen öyle?" dedi Seyran Ferit'e gözlerini dikerek.
"Sana da iyilik yaramıyor Antepli." Dedi Ferit Seyran'a dönmeden arabayı çalıştırırken.
"Aynen ya çok iyilikseversin. Seyran'ı bi dolaştırayım diye dışarı çıkıp tanımadığı yerde bırakacak kadar hem de."
Ferit hışımla Seyran'a döndü. "Bunu konuştuk seninle seyran. Neden uzatıyorsun?"
"Hiçbir şey konuşmadık Ferit. Beni zor durumda bıraktığın için aceleyle seni odamdan gönderdim sadece. Hala bilmiyorum neden öyle saçma sapan bir şey yaptığını. Yiğit olmasa bütün akşam o aptal yerde tek başıma oturtacaktın beni."
"Tabii ya Yiğit. İyi kalpli motorcu prensin."
"Konuyu saptırma. Yiğit benim arkadaşım ki kim olduğu seni ilgilendirmez. Sen sevgilinle gülüşe gülüşe locaya gittin ve beni orada tek başıma bıraktın."
"Seyran özür diledim işte. Sen asıl bugünkü Yusuf'u anlat bakalım. Kimmiş? Neyin nesiymiş?"
"Seni ilgilendiren bir durum yok." dedi Seyran önüne bakarak. "Ayrıca özür dilemek her şeyi çözmez. Neyi neden yaptığını bilmediğim kimseye güvenemem."
"Seyran tamam haklısın bak. Evet saçmaladım. O gün biraz sinirim bozuktu. Oldu işte öyle bir şey. Kim bu Yusuf söyle hadi."
Seyran biraz düşünerek uzaklara baktı. Birine başındaki bu belayı söylemesi lazımdı. Yoksa çatlayacaktı
"Eski sevgilim..."
Ferit ani bir frenle durdu. Sonra arabayı sağa çekti.
"Eski sevgilin mi? Demek eski sevgilin." dedi bastırmaya çalıştığı öfke ve kıskançlık duygusuyla.
Seyran sessizliğini koruyarak önüne bakıyordu.
Ferit'in şaşkınlıktan fren yaptığını düşündü ve ses çıkarmadı o an.
"Ee ne istiyormuş bu çocuk? Sabah sabah niye kapıya dayanmış?"
"İşte saçmalık... Biz onunla birlikte kaçacaktık buraya. Evlenecektik büyük ihtimalle okuyup çalışabilmek için ama korktu. Babamdan korktu. Annesine bir şey yaparlar diye korktu. Şimdi de konuşmak istiyor."
Ferit öfkeyle dişini sıktı.
"Kaçacak mıydın? Ne demek kaçacaktın? Evlenecektin bir de."
"Yıllarca bunu hayal etmiştik. Okuyup çalışacaktık. Birlikte olmamızın tek yoluydu evlenmek. Ne bileyim işte. Babamdan kurtulmak ve okumaktı derdim."
"Ve sen o çocukla kaçmayı çare olarak gördün."
"Evet. Çünkü güvendim ona. En büyük hataydı bu."
Ferit hiçbir şey demeden arabayı sürdü ve Seyran'ı okula bıraktı. Birkaç işi vardı okulda daha sonra işe geçecekti Seyran.
Ferit yolda giderken sinirini bastırmaya çalışıyordu. Neden o kadar sinirli olduğunu kendisi de anlamıyordu. Yiğit bitmeden Yusuf çıkmıştı bir de şimdi. Seyran ondan gittikçe uzaklaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalı Çapkını (Ya Seyran Kaçsaydı?)
NouvellesSelam, yepyeni bir kurguyla karşınızdayım. Bu evrende Pelin Ferit'in yatağına kimseyi sokmuyor, Ferit ve Seyran zorla evlendirilmiyor, Korhanlar Antep'e hiç gitmiyor. Bu hikayede Seyran tek hayalini gerçekleştirmek, okumak için İstanbul'a kaçıyor. T...