Greg'in sahte samimiyetine aynı şekilde karşılık verdim. Üzerimdeki ceketin fermuarını cekiyormuş gibi yaparak zaman kazanıyordum. Koyu yeşil gömlekli adama odaklandım. Sert yüz ifadesi gözlerimi hemen kaçırmama neden olmuştü. Adam bavulumu alıp kapıya doğru yöneldi. Greg uyarırcasına genzini temizledi. Bunun bir mesaj olduğunu anlamak zor değildi. Adam bavulumu yavaşça bıraktı ve bana yaklaştı. Beklemediğim bir şekilde elini uzattı. Tokalaşmamız iki saniye bile almadı.
"Sizi aşağıda bekliyorum bayan Carver." zoraki bir gülümsemeyle yoluna devam etti. Adamın arkasından şok olmuş bir ifadeyle bakıyordum ki Greg beni uyandırdı .
" Biraz huysuzdur. Senin bizim için değerini unutabiliyor. " omzumu sıktı .
" Benim sizin için değerimi mi?" sesimdeki alayı gözardı etmesinden hoşlanmamıstım.
" Profösör seninle tanışacak mı bilmiyorum ama ilgisini çekiyorsun. Sen ve cesaretin." kaşlarımı kaldırdım. Korkutucuydu. Her neyse der gibi elini havada salladı. Daha sonra aniden bana sarıldı. Yüzümü buruşturdum. Bana mümkün olduğunca uzak olmasını tercih ederdim. Çekilmeden önce kulağıma fısıldadı. Sıcak nefesi beni üşütmüştü.
"Sakın aptalca bir şey yapma ." gülümseyerek çekildi. Cevap vermemiştim ama ürktüğümü inkar edemezdim. Kapıya doğru yürüdüm. Merdivenleri inerken nasıl hissettiğimi kestirmeye çalıştım. Mutlu değildim ama mutsuz da değildim. Sanırım rahatsızdım . Beni ne bekliyordu ? Arabanın kapısını biri benim açtı. Yavaşça koltuğa yerleştim ve başımı pencereye gömdüm. Greg yanıma oturdu. Bana uzun uzun bakmaya başlamıştı. Bembeyaz uzun bir arabaydı ve çok güzel kokuyordu. Görmezden gelmeyi bir süre sonra bıraktım. Yavaşça ona döndüm. Yüzündeki ifadenin ismi var mıydı acaba. Ne çok şey anlatıyordu. Yutkundu.
"Ben kötü biri değilim." içimden gelmediği halde güldüm.
"Sana inanmıyorum." Ses tonum yüzümdeki ifadeye , sözlerime ihanet edercesine kırgındı.
"İçinde bulunduğumuz duruma bakılırsa böyle hissetmen doğal ama şunu bilmelisin ki sana isteğin dışında hiçbir şey yapmadık biz." içimden bir ses doğru söylediğine inanmam gerektiğini söylüyordu. Devam etmeseydi ne cevap verirdim bilmiyorum.
"Ayrıca Martinez seni ziyaret etmeyi taburcu olduğu için değil içeri girmesi yasaklandığı için bıraktı." göz bebeklerimin büyüdüğüne emindim.
"Bana neden yalan söyledin. Kötü hissetmem için mi?" derin bir nefes üfledi.
"Hayır benim amacım daha iyi hissetmeni sağlamak. Orada yalnız değildik. İzleniyorduk." başımı şöför koltuğundaki adama çevirdim. Dikiz aynasından ona baktım. Greg'e bakıyordu.
"O benim adamım Rebecca. Bize güvenebilirsin." adam başını teşekkür edercesine eğdi.
"Martinez iyi mi?" kafamda çok fazla soru vardı. Ağzımdan bu soru fırlayıvermişti.
"Hayatın hakkında hiç bir şey hatırlamıyor musun?" başımı yana yatırıp düşündüm. Bir kaç yüz görüp resmetmiştim. Ha bide dans ettiğim adam vardı.
"Sadece bir kaç yüz." diye mırıldandım.
"Martinez den uzak dur. Birini unutmuşsun yenisine gerek yok." bana acıyan gözlerle baktı.
"Neyin yenisine?" yanağıma minik bir öpücük kondurdu.
"Bana güven." kapıyı kapatmadan önce şöföre işaret verdi. Onun gitmesiyle araba hareketlendi. Gözlerimi sımsıkı kapattım. İki elimi kalbimin üzerinde birleştirdim. Gerçekle yüzleşmekten daha korkutucu ne vardı? Gerçekle yüzleşmek zorunda kalmak mı?