Korkunçtu . Deprem saatlerce devam etti. Hiç bitmeyecek gibiydi. Buz gibi suyun içine anlık bi aptallıkla girdiğim için mutlu olmak üzereydim. Tabi boğulmak üzere olduğumu ele almazsak. Demek ölmek böyle bir şeydi. Soğuk ve dingindi. Halsizliğimin tek nedeni bu değildi zaten iyi değildim ki. İntihara meyilli bir tip olduğumu düşünmemiştim hiç . Bileklerimdeki kesikleri açıklıyordu tüm bu olanlar. Nasıl yapmıştım bunu kendime? Ben nasıl bu kadar kaybetmiştim kendimi? Gözlerimi sımsıkı kapatıp nefesimi düzene koymaya çalıştım. Ciğerlerimdeki yanma azalmıştı ama asıl sorun aklımdan çıkmıyor oluşuydu. Gözlerimi tekrar araladığım da hiç bir şeyin asla eskisi gibi olamayacağını çok iyi anlamıştım. En başında sahip olduğum güce inancım kalmamıştı. Sonra Martinez'in tüm söyledikleri gururumu incitmişti. Ona tekrar borçluydum. Hayatımı kurtarmıştı.
"Uyumamalısın." düşüncelerim dağıldı. Başımı yavaşça kaldırdım.
"Napacağız şimdi?" çaresizçe sordum. Sonrada yerle bir olmuş dünyaya baktım. Dün yıkıntılar içindeki bu evde onunlaydım. Şimdiyse anılarım elimden alınmış gibi içim delik deşikti. Hatırlamadığım hayatımın kırıklarını hissedercesine canım acıyordu.
"Sığınacak bir yer bulmalıyız. Yanımda ihtiyaçlarımız var." dedi en sonunda.
Aslında ona yük olmaktan hiç hoşlanmıyordum. Belki yoluna hiç çıkmamış olsam her şey onun için daha kolay olurdu. Benim içinse çok daha zor. Birini sevmek nasıl tanımlanır biliyordum. Birini özlemek. Hatırlamasam da tattığım duygular olduğunu anlamıştım ama birine muhtaç olmak berbattı. Daha önce bilmediğimi umuyordum. Denizden çıktık. Karaya gelince yürüyebileceğimi söyledim. Ayaklarım kuma değince ilk sudan çıkışımı anımsadım. Ne kadar da uzak geliyordu.
" Bizi unutmuş olamazlar." diye mırıldandım. " Her şey olabilir. " dedi soğukkanlılıkla.
" Bu şekilde ölmek istemiyorum ben." sesim kırılmıştı.
" Bence fikrini önemsemiyorlar." Senin gibi diye mırıldandım onun duyamacağı bir şekilde. Bunun farkında değilmiydim sanki ben. Yavaş yavaş yürüyorduk. Bir an koluma girmeyi teklif etti ama artık onun yardımını istemiyordum.Hiç bir şekilde onla ve yaptıklarıyla yüzleşmek istemiyordum. Tüm söylediklerinden sonra artık kahramanım değildi. Kötü adamda değildi. Artık hikayemde olmaması gereken üçünçü kişi diyebilirdim. Yavaş yavaş ilerlerken yorgunluk bastırmıştı. Susamıştım ama ondan bir şey istemek mayına basmak gibi hissetireceğinden yutkunmakla yetindim. Hayır nefret değildi bu, bu sadece çekinme yada soğuma, kimbilir ,belki de kızgınlık ama nefret değil. Ayaklarım da üşüyordu. Ayakkabılarımdan biri yoktu. Denizde olmalıydı. Çıplak ayak yerlere basmak ürkütücüydü. Özellikle yerler evlerin parçalanmış taşlarıyla süslenmişken. Kendimi çıplak gibi hissediyordum. Rüzgar nazikçe tenimi okşadı. Nazikçe ve tethidkar. Bu titrememe neden olmuştu. Oda farketmiş olmalıydı. Derin bir nefes verdi. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Çantasını bıkmış gibi yere koyup içinden kapşonlu olduğunu sandığım lacivert bir eşofman üstünü çıkardı. Bana uzattı. Hala kaşlarım çatıktı. Surat ifadesi her saniye beni daha fazla kızdırıyordu. Suratında ki " al bunu" dermişçesine bakışı damarlarımdaki kanın hızlanmasına neden oluyordu Alırken gözlerimi onunkilerden bir saniye için bile ayırmadım. Sonra hızlıca suratına fırlattım. Şaşkınlıkla yere düşen monta baktı sonrada benim soğuk gözlerime. Derin derin nefes alıp veriyordum. Sanırım bu hareketi içimi sızlatmıştı ama kızgınlığım acıyı örtüyordu. Şimdilik. Arkamı dönüp hangi yöne gittiğimi bilmeden hızlı adımlarla ondan uzaklaşmaya çalıştım. Çamtayı orada bırakıp arkamdan koştu ve bana yetişti. Montu omuzlarıma örterken kolumdan tutup yüzümü kendisine çevirdi." Ne şimdi bu ?" montu çıkarıp kucağına yavaşça verdim.
"İstemiyorum demenin bir yolu." arkamı dönüp devam ettim.