3.2

467 90 67
                                    

Oy ve yorum🌪️
•••

"Bence şu sırta binme olayı mağara içinde de geçerli olmamalıydı."

Ayaklarımı sallayıp kafamı Minho'nun kafasının üstüne koydum. Kendim yürüyebilirdim. Gökyüzü omegası olsam dahi güçlüydüm ben. Yine de inat ediyor ve daracık yerde beni sırtında taşıyordu. Gülümsedim. Bana böyle değer veriyor oluşu-

"Ah! Siktir kafam."

Sarkıta çarpan kafamla geriye gittim. Ya. Ya cidden mi?! Sevgilim bana zarar gelmesin diye sırtında taşıyor ama ben resmen kazayı kendime çekercesine gidip sarkıta denk geliyorum. Acıyan başımı ovuşturduğum sırada Rhino bacaklarımdan tutmayı bırakıp beni hızlıca yere indirdi ve bana döndü. İlk başta kafamı kontrol etmiş kan, şişlik vesaire göremeyince de bıkkın bakışlarıyla bana dönmüştü.

Hey o sarkıtı ben yapmadım tamam mı? Tamam diğer şeyleri başıma getiren ben olabilirim ama bu farklıydı.

"Başımın belasısın. Cidden... Gel buraya." Bu sefer de kolunun altına alıp kafamı göğsüne yasladığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Yolumuza böyle devam edecektik anlaşılan. Şey. Bunun daha güvenli olduğuna katılıyordum.

"Mağara oldukça derin ama yine de duvarları parlıyor. Oldukça ilginç. Mana barındırıyor olabilir. Dokunmamalıyız. Ne olur ne ol-" Minho bir anda bana baktığında direk gözlerimi kaçırdım. "Çoktan dokundun değil mi? Elindeki ne?" Hemen omzundaki elimi de arkama sakladım. "Ciddi misin sen ciddi ciddi parlayan taşları mı topladın?"

"Bunların değeri paha biçilemez prens olduğun için bilmiyor olabilirsin ama bunların bir tanesiyle bile köşk alınabilir. Aniteminum bunlar. Mükemmel bir iletici."

"Omegam sence köşke ihtiyacımız mı var? Saray benim hatta saraya bağlı bize özel bir yer yaptırmayı düşünüyordum ama sen köşk alacakmışsın. Alalım köşk fırtınam. Onu da alalım."

Elimde olmadan güldüğümde göz devirip o da gülümsedi. Yürürken parmaklarımın ucuna çıktım ve yanağından bir öpücük aldım. Haklıydı. Ki o her zaman haklıydı. Gerçekten. Gerçekten öyleydi ama aniteminumdan bahsediyorduk. Ülkenin gelişmesine büyük ölçüde yarar sağlayabilirdi bu mavi maden. Gerçi geride ülke kalırsa. Malum yok olma tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Yolu sakince inceleyerek yürümeye devam ederken bir yandan da birbirimizle atışıyor, arada aşka gelip öpüşüyorduk. Birbirimizi sinir edip sonra sevme gibi bir huyumuz vardı ve ikimizde bundan şikayetçi değildik. Hoşumuza gidiyor bile olabilirdi.

"Yani bu çiçeğin ezilip koklanmasıyla abim iyileşecek. Şaka gibi geliyor."

Başımı kaldırıp sevgilime baktım. Az önceye kıyasla daha durgundu. Konu Sam olunca sakinleşiyor ve hüzünün gözlerini sarmasına izin veriyordu. Yutkundum. Geçmişini biliyordum. Yazan bendim sonuçta. Ona ve Sam'e bu kadar acıyı çektiren kişi bendim.

"Abim gücünü fazla kullanarak kendini tüketti. Bunun nedeni ise o kral olacak adamdı. Hah. Oğlu acı çekip bağırıp ağlasa dahi hiçbiri yapmadı. Bizde yapamadık. Garip değil mi?" Tepki vermiyordu ama gökyüzünü burada kontrol edebilse şimşeklerin çaktıp hortumun etrafta dolandığını görürdüm. Bundan emindim. İçinde yaşıyordu şu an. "En acı şeyi o yaşarken yine de önüme geçti. Babam her canımı yakmak istediğinde önüme geçip kendisi sırtladı bütün yükü. Aptal."

"Seni seviyor. Hemde çok. Bu yüzden ona öyle şeyler söyleme. Küçük kardeşinin mutlu olması onu da mutlu ediyordur."

Nazik gözler bana baktığında gülümsedim hafifçe. Geçmişi düzeltemezdim ama yaralarını bir nebzede sarabilirdim. Bunun için uğraşıyordum.

Cruel author •Jeongho• ⚜️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin