4.3

336 65 26
                                    

Oy ve yorumu unutmayalım lütfeen 🌪️
•••

"Bugünün son kelimesi ise..." Elimdeki tahta çubuğu yazı tahtasına koyduğumda mavi gözlerle birlikte birçok göz bana döndü. Evet. Gerçekten dediğim gibi yapmış hatta durumu ciddiye alıp Sinisma'ya özel ders vermeye başlamıştım. Diğer dünyayı öğrenip daha çok şeyi merak eden bu dünyadaki arkadaşlarım ve sevgilim ise onun masasının arkasında oraya buraya yayılmış bir vaziyette bizi dinliyordu. "Hyung kelimesi. Kendinden büyük olan herkesin hatta bir gün bile olsa, isminin sonuna eklemelisin. Dediğim gibi çok yakın olmadığın kişilerin ismini asla kullanmamalı izin alana dek soyadı ile bahsetmelisin."

"Çok saçma."

Bıkkın ses ile başımı hemen iki yana salladım. Evet biraz abartıydı ama yine de bir saygınlık ifadesiydi bu. "Koreliler saygıya çok önem verir. Eğilmeyi de unutmamalısın."

"Kraliyet ailesi dışında birine eğilmek üstelik görülen herkese..." Lewis'in sesiyle Sinisma'ya bakmayı kesip ona döndüm. Kollarını göğsünde bağlamış gözlerini kapatarak kaşlarını çatmıştı. Normalde öyle oturup dinleyecek biri değildi o. Sadece Samiel burada diye yanımızdaydı. Elimde olmayarak gülümsedim. Onu görmeyeli uzun zaman olmuştu. Bu yüzden her baktığımda istemsizce gülümsüyordum. "Gerçekten zor ve gurur kırıcı. Diğer evrenin insanları gurursuz olmalılar."

"Öyle büyük sosyal statüler yok çünkü. Patronlar yani iş verenler sadece üst seviyedeler. Kore'de dediğim gibi fantastik şeyler veya kraliyetler yok."

Gözünü hafifçe açıp bana baktığında omzunu silktim. Orada yirmi küsur yıl yaşamıştım. Tabi ki savunacaktım haklarını. "Peki arkadaş grubu içinde kimlere 'hyung' demeliyim?"

Kısık çıkan ses ile tekrar Sinisma'ya döndüm. Sakindi. İki gün gibi toparlanma sürecinden sonra iyice sakinleşmis ve herşeyi kabul eder bir hale gelmişti yani... Bilmiyorum. Beni endişelendiriyordu. Yutkundum ve belli etmemek için gülümsedim. "Hepsine! Ben en küçüğüm. Sihirli küre sayesinde zihnimdeki anılardan fotoğraflar göstereceğim şimdi." Heyecanla yanımdaki küreye baktım. Sarı, parıldayarak yavaşça dönen bir şeydi. Kendinden daha koyu renk olan halkalar etrafını sarıp koruyordu onu. Yutkundum. Heyecanlıydım heyecanlanmaya ama... Onları görmek... Hayır. Ağlamamalıyım. Rhino'da burada. Beni üzgün görüp özlediğimi fark ettikçe gözlerinde büyük bir acı oluşuyordu sanki. Bunu istemiyordum. Bu yüzden kendime hakim olmalıydım. Derin bir nefes aldım ve uzattım elimi. Odaklandığımda yavaşça arkamdaki tahta ışık almıştı. Hüzünle gülümsedim. Odaklandığım anıyı biliyordum. Chan hyungumun Seungmin'e kahve alıp gülümsediği tatlı bir andı. İkili o sırada küstüler ve bu hareket sonrası barışıp tekrar eski hallerine dönmüşlerdi.

"Chris... Saçların... Saçlarım..."

Sky'ın sesini duymamla başımı evet anlamında aşağı yukarı salladım. Elini kaldırmış tahtayı gösteriyordu. Pembe gözleri parlarken üstündeki beyaz takımla gerçekten çok tatlı görünmüştü gözüme. "Görünüşleriniz biraz farklı. "Kişilikleriniz desem zaten... Burada mesela her zaman ki gibi Chan hyunga çektiriyorsun. Gönlünü almak için o da kahve veriyor."

"Her zaman ki gibi derken?"

"Şey oradaki sen biraz nazlı ve trip atmayı seven birisin. Chan- yani veliaht prenste açıkçası hak eden bir tip. Birbirinizi tamamlıyorsunuz orada da."

Zaten yan yana duran ikili birbirlerine baktıklarında bende en köşede duran, bacak bacak üstüne atmış Minho'ya baktım. Samiel kibar bir şekilde dururken o iyice yayılmış bana bakıyordu. Bu herif neden gözüme normalden de çekici gelmeye başlamıştı bilmiyordum ama hoşuma gitmiyor değildi.

Cruel author •Jeongho• ⚜️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin