Çağatay/Melik
Pazartesi/10.30
Okulda mısın?
Evet ama sen beni genelde görünce tanımıyorsun.
Of Çağatay
Bir açıklamam var
Kabul görüp görmeyeceğini bilmiyorum ama
Bir konuşabilir miyiz
Bilmiyorum.
Naz mı yapıyorsun şu an
Evet.
Demek ki konuşmak istiyorsun
Hadi gel
Nereye geleyim?
Benimle görülmek istemezsen kuytu bir köşeye geçebiliriz.
Tam seni görmezden geleceğim an biri beni sikseydi de yapmasaydım
Çok fazla kez sikilmiş olurdun o zaman.
Küfür ettiğine göre cidden kırgınsın
Lütfen gel
Neden kırgın olacağım ki?
Kimsin sen? Arada mesajlaştığım birisin işte.
Gel
Daha yeterli derecede trip bile atmadım.
Sonra atarsın
Botaniğe gel
Tabii kimse olmaz orada
Akvaryuma gel amına koyayım tüm okulun karşısında konuşacağım seninle bu konuyu
Botaniğe geliyorum.
•
Melik botanikte ağacın altındaki betonun üzerine oturmuş beklerken gergindi biraz. Çünkü ona bu açıklamayı yapmak biraz zordu. Onu daha fazla kırma ihtimali vardı. Bu çocuğa aslında açıklama bile borçlu değildi. Ama üzülmesini istemiyordu ve bu yüzden aklından geçenleri anlatmak istiyordu. En azından dürüst olmalıydı. Daha sonrasında ne düşüneceği Çağatay'a kalmıştı.
Çağatay'ı merdivenlerden inerken gördü. Üzerinde her zamanki gibi takım elbisesi vardı. Elleri kumaş pantolonun cebindeydi. Yüzü asıktı. Melik'e değil, yere bakıyordu ama keyifsiz olduğunu görebiliyordu Melik.
Sonunda merdivenlerden inip başını kaldırdığında göz göze geldiler. Çağatay gelip onun yanına oturdu. Uzun bacaklarını ileri doğru uzatıp birbiri üzerine attı. Elleri hala cebindeydi ve Melik'e bakmıyordu. Bu rahat ama keyifsiz tavrı büyük ihtimalle tribinin bir parçasıydı. "Evet, bekliyorum konuşmanı." dedi aynı tavırla.
Melik sıkıntılı bir nefes aldı. Birkaç saniye düşünceleri toparladı. "Seni kırdığım için özür dilerim ilk olarak." dedi.
Omuz silkti karşındaki çocuk. "Kırılmadım."
"O zaman niye böyle davranıyorsun?"
Çağatay ona baktı. "Yakın olmaya başladığımızı düşünmüştüm. Ama yanlış düşünmüşüm. Yakın olmadığım birine ise böyle davranıyorum."
"Ben de yakın olduğumuzu düşünüyorum." dedi Melik. Çağatay'ın kaşları havaya kalktı.
"Sen yakın olduğun insanlara böyle mi davranıyorsun?"
"Hayır." Sıkıntılı bir nefes daha. "Bak. İlk konuşmaya başladığımızda seni tanımıyordum ve senden nefret ediyordum tam anlamıyla. Çevremdeki tüm arkadaşlarım da bunu biliyor..."
"Kim bilir arkamdan neler konuştun."
"Bir sus da anlatayım. Hem sayılmaz. Seni tanımıyordum."
"Şimdi?"
"Şimdi tanıyorum. İyi biri olduğunu görüyorum. İyi anlaştığımızı düşünüyorum."
"E, o zaman?" Çağatay'ın yüzü biraz da olsun yumuşamıştı ama hala dudakları biraz büküktü. Melik'in içinde ise onun gönlünü alma isteği vardı sadece.
"Şimdi ise onlara ne açıklama yapacağımı bilmiyorum. Onlar da benim gibi düşünüyorlar. Sen en nihayetinde bir milletvekili çocuğusun ve seninle yakın olarak görülmek... Bilmiyorum. Kendime yakıştıramadım. Bugüne kadar olan düşüncelerime, söylediklerime, hepsine ters düşüyor seninle yakın olmak."
Çağatay gözlerini ondan çekti. Melik bariz bir şekilde onun yutkunduğunu gördü. Gönlünü alamamıştı. Çocuk hala onun yüzünden kırgındı ve bu durum sebebini anlayamadığı bir şekilde Melik'in içine sıkıntı sokuyordu.
"İnsanların ne düşündüğünü önemsiyorsun yani."
İşler daha kötüye gidiyordu ve Melik tutamıyordu. "Hayır. Öyle değil. Olmadı işte. Seni gördüğümde ne yapacağımı bilemedim. Özür dilerim. Gerçekten..."
Kendine tutamayıp Çağatay'a biraz yaklaştı. "Çağatay... Barışalım lütfen. Ben gerçekten üzgünüm."
Çağatay ona baktı. "Milletvekili çocuğu olmak ben istemedim." dedi.
"Evet ama davranışların istiyormuşsun gibiydi. Seni tanımıyorken öyle düşünüyordum."
Çağatay başını salladı. Ellerini ceplerinden çıkarmış kucağında birleştirmişti. "Şimdi nedenini biliyorsun. Öyle düşünmüyorsun değil mi?" Çağatay bazen çok masum konuşuyordu ve bu Melik'in kalbine bir sızı gönderiyordu.
Melik hızla başını salladı. "Hayır, tabii ki. Seni ailenden farklı bir birey olarak düşünüyorum."
"Melik..."
"Hım." Melik'in dizi Çağatay'ın bacağına değiyordu ve Melik onun temiz kokusunu alabiliyordu. Saçları çok yumuşak görünüyordu Çağatay'ın.
"Ben normalde kimsenin düşüncesini önemsemem. Ben hep küçüklüğümden beri çok fazla önyargıya maruz kaldım. Ama senin hakkımda ne düşündüğünü önemsiyorum. O yüzden üzüldüm böyle davranmana."
"Özür dilerim." dedi bir kez daha Melik.
Çağatay'ın gözleri onun yüzünde hızlı bir şekilde dolandı. "Ders çalışalım mı beraber?" Bir anda ortaya çıkan fikre Melik gülmeden edemedi. Çağatay'ın konu değiştirme hızına hayrandı.
"Affettin mi beni?"
"Benimle şu an ders çalışırsan affederim." Çağatay'ın bir kenarı kıvrılmış dudaklarına baktı Melik.
"Nerede?"
"Kütüphanede ders çalışıyordum sen mesaj attığında ama boş bir sınıfa geçebiliriz. Sana ders anlatırım. Ben dersi başkasına anlatınca çok iyi anlıyorum, biliyor musun?"
Melik salak salak sırıtmamak için dudaklarını ısırdı. Ama yüzündeki o mutlu ifadeyi gizleyemediğini biliyordu. Bu mutluluğun tek sebebi Çağatay'ın onu affetmesiydi.
Çağatay o gün çalıştığı dersle ilgili bir şeyler anlatıp kalkarken peşine takıldı. O anda ders çalışmaya dair hiçbir isteği yoktu ama peşinden gitmekten başka çaresi de yok gibiydi.
--------
Okuyan herkes oy verse mutlu olmam için yeterdi

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hint Kumaşı |bxb|
Jugendliteratur"Okula takım elbiseyle gelen orospu çocuğu sen misin?" Texting