Çağatay bu eve ikinci kez adım atarken yüzünde oldukça utangaç bir ifade vardı. Melik'in yüzüne hiç bakmadan salona doğru ilerledi. Melik'in peşinden geldiğini duyabiliyordu.
Okul çantasını bir kenara attı. Pencerenin önündeki koltuğa oturup yine geçende yaptığı gibi parmaklarının uçlarıyla kaktüslerin iğnelerine dokundu.
"Canını acıtırsın, yapma dedim sana."
"Acımıyor canım falan."
Melik kısık bir şekilde gülerken onun oturduğu yerin hemen yanındaki tekli koltuğa oturdu. Şimdi Çağatay'ın görüş açısındaydı. Dirseğini koltuğun kolçağına koyup çenesini eline yasladı.
"Bana niye bakmıyorsun?"
Çağatay göz ucuyla ona baktı. "Bakıyorum." Sonra yine kaktüslere bakmaya başladı.
"Çağatay ben reddedecektim, sen değil. Söylediklerini unuttun herhalde."
Melik Çağatay'ın bu utangaç hallerinin çok hoşuna gittiğini fark etti. Bu halini ilk kez görüyordu.
"Ben bir şey reddetmiyorum zaten." O kadar ağzının içinden konuşuyordu ki Melik onu zar zor duyuyordu.
"Ben de reddetmiyorum sanırım."
Çağatay ona baktı bir anda. Kaktüsten elini çekti ve gözlerini kıstı. Onu analiz ediyor gibi bakıyordu.
"Neyi reddetmiyorsun? Açık konuş."
"Sana takım elbisenin yakıştığını." Melik gülmeden duramıyordu.
Çağatay kaşlarını çattı. "Takım elbise giydiğim için bana orospu çocuğu diyordun en son."
Melik utançla dudağını ısırdı. Bunlar yüzüne vurulmasa şu an her şey daha iyi olabilirdi. "Özür dilerim." dedi. "Ama bu yakıştığı gerçeğini değiştirmez."
Çağatay utangaç bir şekilde bakışlarını kaçırdığında tekrar gülümsedi.
"Şu an ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum Melik."
Melik yerinden kalktı ve onun yanına oturdu. Çağatay ona döndü. Cevap bekliyordu. "Seninle flört ediyorum."
Çağatay'ın yüzünün kızarışını ve ardından yutkunmasını izledi Melik. "Anlamadım?"
"Rahatsız eder mi seni benimle flört etmek?"
Çağatay'ın gözleri onun yüzünde dolandı. Melik'in ne düşündüğünü anlamaya çalışıyor gibiydi. Yüzünde biraz da güvensiz bir ifade vardı. "Sen benim kalbimi kırarsın." dedi oldukça sessiz bir şekilde. Melik neredeyse duyamayacaktı.
Melik dudağını yaladı. Şimdi yüzünde daha ciddi bir ifade vardı. "Çağatay..." İçindeki bu şeyi nasıl açıklayacağını düşünüyordu o an. Doludizgin bir şey hissetmiyordu Melik ama ona yaklaşmak istiyordu. Elini yanağına koysa nasıl hisseder merak ediyordu. Saçları düşündüğü kadar yumuşak mıydı? Burnunu boynuna dayasa nasıl kokardı? Çağatay'ın Melik'i sevmesi nasıl bir his olurdu? 1.85 boyundaki bu adamı bir çocuk gibi kollarının arasına alıp küçültmek istiyordu. Yüzündeki ciddi ifadenin bozulmasının sebebi olmak istiyordu.
Duygularına bir isim koyabilmiş değildi ama Çağatay'ı gerçekten tanımaya başladığı günlerden itibaren içinde sinsice büyüdüğünü yeni fark etmişti. Aslında tam olarak Çağatay'ın ona mesaj atmak için bahaneler uydurmasının ne kadar tatlı olduğunu düşündüğü anda. Bir şok anı değildi aksine içi yumuşacık olmuştu.
Ona biraz yaklaştı. Eli yavaşça saçlarına çıktı. Elinin titrediğinin farkında bile değildi. Biraz ensesinde gezindi. Birkaç saç tutamını eline aldığında Çağatay'ın gözlerinin içine baktı. "Rahatsız oluyor musun? Oluyorsan çekebilirim."
Çağatay onu izliyordu hiçbir şey demeden. "Hayır, güzel." dedi.
"Bence birinin dudağının kenarını öpmek dudağını öpmekten daha güzel. Sen ne düşünüyorsun?" Melik o kadar düşünmeden konuşuyordu ki.
"Bilemiyorum." dedi Çağatay.
Melik kafasını ona yaklaştırıp dudağının kenarına yumuşak bir öpücük kondurdu. İçi titremişti. Bu çocuk onu mahvedecekti, o an anladı.
Çağatay "Öyleymiş gerçekten." diye mırıldandığında güldü.
"Çok tatlı geliyorsun bana."
Çağatay yutkundu. O an Melik'in gözlerine bakmakta bile zorlanıyordu. "Biraz rahat ol." diye fısıldadı Melik. "Seni yemeyeceğim şu anlık."
Çocuk kaşlarını kaldırdı. Derin bir nefes aldı. Melik uyarısıyla biraz olsun rahatlayan yüzü gördüğünde cesaret aldı ve ona yaklaştı. Sırtını koltuğun arkasına dayayıp kollarını çocuğa doladı. Kafasını göğsüne yasladı ve elini saçlarına çıkardı. Uzun zamandır bu kadar rahatlatan bir pozisyonda durmadığına emindi.
"O kadar uysalsın ki benim yanımda buna bayılıyorum. Hiç böyle biri olacağını düşünmemiştim."
"Ben de senin erkeklerden hoşlandığını düşünmemiştim."
Melik yavaş bir şekilde çocuğun saçlarını okşuyordu. Çocuk kollarını onun beline dolamış, ayaklarını ileri doğru uzatmıştı. Rahat bir pozisyon aldığı için Melik onun üzerinden o ilk şok anının gittiğini düşünüyordu.
"Biseksüel olduğumu keşfedeli çok uzun zaman oldu." dedi. "Ama hiç bir erkekle ciddi bir ilişkiye yeltenmemiştim."
"Neden?"
"Bu toplumda zor. Erkeklerden hoşlanan tarafımı unutup kızlara yönelmek daha rahattı. O tarafımı hatırlattığın sana için teşekkür ederim."
Çağatay kafasını göğsüne iyice bastırıp güldü. "Bu dolaylı yoldan bir itiraf oldu."
Melik'in kolları ağrımaya başladığında rahatını bozacağı için mutsuz oldu. Birkaç saniye sonra Çağatay'ı da kendi yanına çekip koltuğa uzandı. Bacakları birbirine dolandı. Sıkışık yatıyorlardı ama çok daha rahattı.
"Sen?" dedi.
"Ben ne?"
"Eşcinselsin değil mi?"
"Nereden anladın?"
Aslında çok zor olmamıştı. "Geleneksel ilişki yapamıyorum dedin. Toplum tarafından kabul gören bir ilişki yapamadığım için babanın sana kızdığını söyledin." O gün diğer lafların arasında kaynayan bu sözü daha sonra üzerine düşünerek hatırlamış ve ne demek istediğini tahmin etmişti.
Çağatay başını salladı. "Doğru anlamışsın." dedi.
"Baban tarafından tehdit edilecek miyim peki ben?"
Çağatay başını göğsünden kaldırıp ona baktı. Kaşlarını çatmıştı. "Bu da nereden çıktı?"
"Baban oğlumun peşini bırak diye bana para teklif etmeyecek mi?"
"Böyle bir şey yaparsa ne yaparsın?"
Çağatay'ın böyle bir şeyin yaşanma ihtimali olduğunu düşünüp tedirgin olması ve ciddi bir şekilde soru sorması Melik'i güldürdü. Uzanıp tekrar dudağının kenarını öptü. Sonra yanağını öptü. "Parayı alır, seni de yanıma alır kaçarım."
Çağatay biraz düşündü. "Böyle bir şey yapmaz. Yapsa bile en fazla beni tehdit eder."
"Baban bunu yapacak biri mi cidden?"
Çağatay başını salladı. "Kaymakam olup ikimizi de kaçıracağım buradan merak etme."
"Çabuk yap o zaman." dedi Melik gülmelerinin arasında.
Kendini tekrar Melik'in göğsüne bıraktı. "Daha önceden babam bir sevgilimi tehditle kaçırmıştı. Çocuktan gerçekten hoşlanıyordum."
"Benden daha çok mu?"
"Ben ne diyorum sen ne diyorsun?"
"Hayır, yani babanın böyle bir şey yapmasına hiç şaşırmadım. O yüzden."
"Milletvekillerinden nefret eden birini bulmam gerektiğini biliyordum."
Melik çocuğu iyice kollarının arasında sıktı. Şimdi geleceği düşünmüyordu. Sadece o an yoğun bir şekilde hissettiği huzura odaklanmıştı. O gün orada saatlerce yatıp uzandılar ve Melik geçen her dakika duygularından daha çok emin oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hint Kumaşı |bxb|
Teen Fiction"Okula takım elbiseyle gelen orospu çocuğu sen misin?" Texting