Melik dersten sabırsızlıkla çıktı. Çağatay'a koşmak istiyordu adeta. Bir yandan ona mesaj atmak için telefonunu çıkardı. Onunla vakit geçirmek için bu kadar sabırsızlanması kendisini bile şaşırtıyordu.
O sırada omzuna bir kol atıldı.
"Nabersin kankacım?"
Bu gevşeğin kim olduğunu daha bakmadan anlamıştı.
"İyi, senden naber?" diye cevapladı.
"İyidir. Yeni kankanın yanına mı gidiyorsun?"
"Yeni kankam dediğin kim?" Anlamamış gibi yapmak işine geliyordu.
"Mehmet Çağatay." diyip güldü Alper.
"Evet, onun yanına gidiyorum."
İlk başta Çağatay'la arkadaş olduğunu çevresindekilere anlatmak zor gelmişti. Çünkü onunla yakın olmak bugüne kadar söyledikleriyle oldukça ters olduğu gibi hükümete bu derece yakın biriyle arkadaş olarak görülmek de istemiyordu. Daha sonra Çağatay bütün önyargılarını yıkmış, var olan gerçekleri bile görmezden gelmesini sağlamıştı. Bu yüzden şimdi biri sorarsa inkar etmemeyi tercih ediyor, okulda karşılaştığında istemsizce sırıtıp Çağatay'a selam veriyor ve onunla yakın olmaktan utanmıyordu. Bunun sebebi biraz Çağatay'ı üzmemekken biraz da onun ne kadar tatlı biri olduğunu herkesin görmesini istemesiydi.
"N'oldu da bir anda arkadaş oldunuz?"
Melik ofladı. Bunu uzun uzun anlatmaya hiç zamanı yoktu. Ayrıca herkese ben çocuğa ölüp bitiyorum demeye de hazır değildi. İnsanlardan çok fazla çekindiği söylenemezdi ama herkese söylemek için de biraz ilişkilerinin oturmasını beklemek istiyordu.
"Birkaç kere konuştum. İyi biri olduğunu fark ettim. Önyargılı davranmışım biraz." dedi.
"Herkes Çağatay'ın kendisi gibi olmayan biriyle arkadaş olmasına çok şaşırdı. Çevresinde birkaç kişi var zaten. Hepsi de bürokrat çocuğu."
Melik kafasını salladı. Şaşırmıştı biraz. Okuldaki insanların ikisinin yakınlığını bu derece fark ettiğini düşünmemişti. Fakat biliyordu ki gerçekten ilgi çekici bir konu olabilirdi bu. Çağatay herkes tarafından tanınıp bilinen biri olsa da çok fazla arkadaşı olan biri değildi. Dışarıdan soğuk görünüyordu. İnsanlarla çok fazla samimiyet kurmamayı tercih ediyordu. Melik kendini özel hissediyordu bu konuda.
"Evet. İyi anlaştık. Ben de beklemiyordum." dedi.
O sırada okulun kapısında bekleyen Çağatay'ı fark etti. Gülümsedi. İçi mutlulukla dolmuştu. Alper'e kaçamak cevaplar verip ondan uzaklaştı. Arkasından ne konuşulacağını umursamadan hızla Çağatay'a doğru yürüdü. Beline hafifçe dokunduğunda çocuk irkilip ona baktı. Onun beyaz tenini, yeşil gözlerini ve parlak kahverengi saçlarını gördüğünde Melik'in mutluluk seviyesi artmıştı.
Soğuk görünümlü, takım elbiseli çocuk onun içini sımsıcak yaparak sarıldığında o da aynı şekilde karşılık verdi.
•
Melik'e bundan bir ay önce kendi yatağında Çağatay'ı kollarının arasına alacaksın ve onunla öpüşüp koklaşacaksın deseler bir yerleriyle gülerdi buna. Ama şu an tam olarak bunu yapıyordu ve çok zevk alıyordu.
Kollarının arasında beyaz bir tavşan var gibiydi. Bazen öpücüklerine izin veriyor, bazen kaçıyor, bazen kendisi öpüyordu. Yanaklarını okşayan büyük ellere alışkın değildi Melik, özellikle bunun güzel hissettirmesine. Bir erkek parfümü insanın burnuna nasıl bu kadar seksi gelebilirdi? Burnunu onun boynuna sürtmekten yorulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hint Kumaşı |bxb|
Ficção Adolescente"Okula takım elbiseyle gelen orospu çocuğu sen misin?" Texting