3.7

506 37 11
                                        

Melik kırk yıl düşünse bir gün bu eve adım atacağı aklına gelmezdi. Çağatay'a olan hislerinin onu buraya getirecek kadar yoğun olduğuna inanamıyordu. Ne kadar kendini dizginlemeye, bu kadar hızlı bir şekilde bir şeyler hissetmemeye çalışsa da başarılı olamıyordu. Ve sonuç olarak burada, bu aşırı güzel evin salonunda Çağatay'ın yanında duruyordu.

Eve her yerden güneş geliyordu. Pencereler kocamandı. Melik buna bayılmıştı. Mobilyalar fazla pahalı ve şaşaalı duruyordu. Bir de sürekli bakıp durduğu salondan çıkılan kocaman bir bahçe vardı. En çok da Çağatay'ın odasını merak ediyordu ama bu geri plana itilebilirdi şu anlık.

Eve girdikleri anda onları bir hizmetçi karşılamıştı. Çağatay bu kişiye 'Semra Abla' diye sesleniyordu ve Semra Abla onları salonda bırakıp koşarak Çağatay'ın anne-babasını çağırmaya gitmişti.

"Evinizde gerçekten hizmetçi var. Şaka yapıyorsun sanmıştım." diye fısıldadı Melik.

"Bir tane hizmetçi var sadece." Çağatay ona hiç bakmıyordu ve sadece kapıya bakıyordu. Melik onun elini okşamak ve sakinleştirmek istiyordu ama büyük ihtimalle Çağatay evinin salonunda böyle bir şey istemezdi.

"Çok iyi. Bizde de sıfır tane."

Çağatay gözlerini kısıp ona baktı. "Annemle ve babamla tanışacaksın. Hala hizmetçiye takılıyorsun."

"Yavrum, çok heyecanlıyım gerçekten ama senin sakin olman lazım."

Çağatay onun kolunu okşadı bir anlığına ve hızlıca çekti. O sırada içeriye bir adam ve bir kadın girdi. Adamı zaman zaman televizyonda görüyordu, özellikle eskiden meclis kavgalarıyla adından fazlasıyla söz ettirdiğini hatırlıyordu. Şimdi ise gördüğü biraz sert görünüşlü fakat ağzı iyi laf yaptığı belli olan bir adamdı. Kadın ise sessiz sakin birine benziyordu.

"Anne, baba. Bu Melik, okuldan arkadaşım. Ödev yapacağız bugün."

Melik bir anda önünde uzatılan elle şoka girdi. Refleksle uzanıp ilk önce Çağatay'ın babasının, sonra annesinin elini öptü.

"Sen hangi bölümsün Melik?" Çağatay'ın babasının sesi kulaklarına doldu.

"İktisat efendim."

"Güzel. Ben Mehmet Çağatay'ın Mülkiye'de okumasını çok istedim." Adam koltuklara geçip oturduğunda Melik ve Çağatay da oturdu. "Komünist okulu aslında. Baş kaldıran çok var ama çok fazla iyi devlet adamı çıkaran da bir okul."

Melik sinir uçlarına kadar titredi. Aslında böyle şeyler duyacağını biliyordu. Okuduğu okulun onların gözünde nasıl bir intibaya sahip olduğunu biliyordu fakat şu anlık zaaflarını bir kenara bırakması gerekiyordu. Kafasını salladı sadece.

"Nasılsa dizimin dibinde, o tarz düşüncelere sapmaz dedim. Mehmet Çağatay da benim yüzümü kara çıkarmadı neyse ki. Bulaşmadı öyle şeylere."

Melik yutkundu. Önüne konulan çaydan bir yudum aldı. Yavaşça Çağatay'a bir göz attı. Dudaklarını birbirine bastırmış önüne bakıyordu. Aynı duygular içindelerdi büyüm ihtimalle o an ama Çağatay babasına karşı gelmemeye, karşı geldiğinde de saklamaya o kadar alışmıştı ki bir şey demiyordu.

"Mehmet Çağatay'ın bu okuldan çıktıktan sonra iyi yerlere geleceğine inanıyorum. İnşallah senin yolun da bahtın da açık olur."

"İnşallah." dedi belli belirsiz.

"Babanlar ne iş yapıyor yavrum?" Şimdi ise annesi konuşuyordu.

"Manisa'da dönerci dükkanları var." derken yüzlerine bakmadı. Ne düşündüklerini merak etmiyordu.

Hint Kumaşı |bxb|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin