Aynı akşamın devamı
Melik otobüsten tam AVM'nin önünde indiğinde tam karşıda çocuğu gördü. Elleri kabanının ceplerindeydi. Garip olan kabanının içine eşofman giymiş olmasıydı. Bu kaban takım elbiseleriyle büyük uyum sağlıyordu ama şu an sadece Mehmet Çağatay'ın garip halini pekiştirmeye yaramıştı.
Ona doğru ilerledi. Yaklaştığında çocuğun yaşlarla ıslanmış yüzü dikkatini çekti. Kaşlarını çattı. Adımlarını hızlandırıp yanına gitti. Ne yapacağını bilmiyordu tam olarak ama içi şefkatle ve merak duygusuyla yanıyordu. Ona ne olduğunu merak ediyordu. Olan şey için ise yanında olmak, destek olmak istiyordu.
Yanına vardığında yutkundu. Mehmet Çağatay ellerini kabanının ceplerinden çıkarıp onun montunun ucundan tuttuğunda Melik çok fazla sorgulamadı. "İyi misin?" diye sordu.
Mehmet Çağatay tam onun gözlerinin içine bakıyordu. Gözleri dolu dolu, kaşları çatıktı. "Pek değil." diye yanıt verdi. "Geldiğin için teşekkür ederim."
"Önemli değil. Senin için endişelendim."
Mehmet Çağatay'ın dudağının kenarı belli belirsiz kıvrılırken "Endişelendin mi gerçekten?" diye sordu.
"Konu bu değil ama evet." Melik gerginlikle dudağını ısırdı. "Ne olduğunu anlatacak mısın?"
Mehmet Çağatay'ın gözlerinden istemsiz birkaç damla yaş dökülürken ofladı. Gözlerini ondan çekti. "Sakin bir yerde oturmak istiyorum şu an sadece."
Melik etrafına bakındı. İnsan doluydu. Gelip geçen insanlardan bazıları onlara bakıyordu. Kızılay pek sakin bir yerde oturmak için uygun bir yer değildi. Sonra çocuğu kolundan tutup Güvenpark'ın olduğu yöne çekti. "Belki parkta sakin bir yer buluruz." Mehmet Çağatay sesini çıkarmadan onu takip etti.
Melik pek insanın olmadığı, loş bir yer bulduğunda oturup çocuğu da yanına çekti. Mehmet Çağatay iyice ona yaklaşıp kafasını omzuna koyduğunda garip hissetti. Yutkundu. Ne yapacağını, hatta elini kolunu nereye koyacağını bilemedi o an. En sonunda kolunu çocuğun omzuna sardı. Oturdukları asker arkadaşı pozisyonu ikisi de aynı boyda olduğundan ve Mehmet Çağatay'ın kafası onun omzunda olduğundan rahatsız ediciydi. Melik birkaç dakika sonra elini çocuğun beline indirmek zorunda kaldı. Bu rahat bir pozisyondu ve Melik kendini iyi hissediyordu.
Çocuğa baktığında ağlamasının durduğunu ve gözlerinin kapandığını gördü. Onu ilk gördüğü halinden farklıydı ve daha huzurlu görünüyordu. "Anlatmak istersen dinlerim ama böyle de kalabiliriz." dedi.
Mehmet Çağatay iç çekti. "Bana dedin ya, Anadolu şehirlerini tek tek gezmek neden istiyorsun diye." Melik konuyla alakasını çözemese de kafasını salladı.
"Babamdan uzaklaşmak için."
"Babandan uzaklaşmak için mi?"
Çocuk kafasını salladı. "Hayatımla ilgili bilmediğin çok şey var Melik." Kafasını onun omzundan kaldırdı. Uzaklaşmamıştı ama Melik öyle hissediyordu. Elini belinden çekmedi. "Ama şunu bilmelisin ki babamın onaylamayacağı çok şey yaptım. Hepsini de bir şekilde öğrendi. Eli kolu uzun çünkü." Kesik bir şekilde güldü. Parmaklarıyla oynuyordu, gözlerini ellerine dikmişti. Omuzları çökmüştü.
"Babamın normal bir baba olmasını çok isterdim. Yaptığım şeyler için kızsın, bağırsın, dövsün hatta evden kovsun. Ama benim babamın umurunda değil yaptığım şeyler. O sadece ismini kirleteceğimi düşünüyor. Şu ana kadar bunu engellemeyi başardı ama bütün bu şeyler... Sanırım onun benden nefret etmesine sebep oldum."
Melik'in boğazına bir yumru oturmuştu. Çocuğun aklından geçen tüm o şeyler, onun canını acıtan her şey onun da canını acıtmıştı.
"Benim çok prestijli bir işe, toplum tarafından kabul gören bir ilişkiye, ona yakışır bir görüntüye sahip olmamı istiyor. Bu yüzden takım elbise giyiyorum. Kaymakam olmak istiyorum çünkü bu hem onun kabul edeceği bir iş hem de buradan gitmemi kabul edeceği bir sebep. Geleneksel bir ilişki kısmını pek başaramıyorum ama en azından iyi saklıyorum."
Melik bunun ne demek olduğunu dahi anlamamıştı ama sormadı. Dili tutulmuş gibiydi. Çocuğun hayatı hakkında daha fazla ayrıntı duymak istiyordu. Eliyle belini okşadı. Çocuğun yutkunduğunu görmüştü.
"Alkol kullanmayayım, kimseyle fiziksel temas halinde görülmeyeyim, uygun olmayan arkadaşlar edinmeyeyim, onun yaptığı şeylere karşı olduğumu belli etmeyeyim. Her şeyi kontrol altında tutmaya çalışıyor ama ben pek onun istediği gibi biri olamıyorum. Onun yanından tamamen uzaklaşıp hayatımı yaşamak istiyorum."
Mehmet Çağatay yavaşça tekrar ona yaklaştı. "İşte böyle." dedi. "Bu akşam da çoğu akşam olduğu gibi bu sebepten dolayı kavga ettik."
"Önyargılarımı tamamen yıkıyorsun Mehmet Çağatay." dedi Melik fısıltıyla. Çok yakınlardı, onu duyacağını biliyordu.
Mehmet Çağatay kafasını salladı. "İlk kez birine anlatıyorum bunları."
"Güveniyor musun bana?" Bu neden ona kendini iyi hissettirmişti ki?
"Evet ve sana bunları anlattıktan sonra çok daha iyi hissettim."
"Hiç babanla problemler yaşadığın aklıma gelmemişti. Hep seni babanın oğlu olarak hayal etmiştim."
Mehmet Çağatay güldü. "Dışarıdan böyle bir görüntü vermeye çalışıyorum."
"Umarım bir gün hayatını istediğin gibi yaşayabilirsin."
"Umarım." Çocuk bir an durdu. "Bir gün senin hayatını dinleyeceğim." dedi.
Melik güldü. "Pek bir şey yok ama anlatırım."
Çocuk da güldü. "İyisin şimdi, değil mi?" diye sordu Melik." Çocuk kafasını salladığında Melik de kendini iyi hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hint Kumaşı |bxb|
Teen Fiction"Okula takım elbiseyle gelen orospu çocuğu sen misin?" Texting