5.1

5.9K 455 87
                                    

Umay

Mezar taşlarının her birinde, bir fotoğraf, fotoğraflarda ise bir gülümseme vardı.

Birkaçının önünde insanlar vardı, kimisi ağlıyor, kimisi dertleşiyordu.

Emre Aydın yazılı mermer taşına doğru yürümeye başladığımda beni takip eden dört adam da harekete geçti.

Görevimiz bitmişti, intikam alınmıştı.

Dökülen kan için kan dökmüştük ama dökülen kanın hesabını verememiştik.

Diğer mermerlere baktım, kadın, erkek fark etmeden şehitti hepsi.
Zengin, fakir, evli, bekâr, çocuklu, çocuksuz değil şehitti.

Emre'nin, mezarının önünde durduğumuzda Mert, Mustafa ve Fırat abi elini alnına koyup selam verdi.

Verdikleri selama karşılık alamayacaklardı, bunu biliyorlardı.

Eğilip mezar taşını okşadığımda, diğerleri de yere oturmuştu. Karargâha uğramamıştık. Üzerimizde kamuflajlarla şehitlikte oturuyorduk.

Mert'in dişlerini sıktığını, kasılan çenesinden anladım. Eline bir avuç toprak almış, sıkıyordu.

Elimle usul usul mermeri okşadım, söylenecek çok bir şey yoktu. Çünkü ne söylersek söyleyelim, karşılığını alamayacaktık.

Şehitler ölmezdi, ama Emre'ler, Gülşah'lar ölürdü. Teğmen Emre Aydın, ölmezdi ama anasının kınalı kuzusu Emre ölürdü.

Hak etmemişti, ölümü hak etmemişti.
Emre, yoksul bir ailenin tek çocuğuydu, anasının babasının gururuydu.

Babası emekli olduğu için, her ay düzenli olarak para gönderiyordu onlara. Her ay hesaplarına on bin lira aktarıyordu, bildiğim kadarıyla. Artık oğullarının maaşı değil, şehit maaşı yüklenecekti hesaba.

"Komutanım, Albay çağırıyor."

Düşüncelerimden Mert'in sesiyle arındım. Ayağa kalkarken ellerimi bacaklarıma vurmuş, kamuflajlarımda ki tozları silkelemiştim.

Emre Aydın yazılı mermere son kez baktım ve çıkışa doğru yürümeye başladım. Diğerleri de peşimden geldiğinde, Yiğit arabayı çalıştırmış karargâha sürmeye başlamıştı.

Sessiz geçen dakikaların ardından karargâha vardığımızda, arabadan inmiştik. Timi odasına gönderirken ben de Albay'ın odasının yolunu tutmuştum.

Yürürken gördüğüm astlarımın verdiği selamları aldım. Albay'ın odasının kapısını tıklatıp gelecek olan emri bekledim.

"Gel!"

Albay'ın tok ve sert sesini duyar duymaz içeriye girdim. Elimi alnıma yaslayarak selam verdim.

"Yüzbaşı Umay Öztürk! Beni emretmişsiniz komutanım."

Albay, eliyle koltuğu işaret ettiğinde oturmadım.

"Otur asker."

Koltuğa dik bir şekilde oturduğumda, Albay derin bir nefes aldı ve bana bakarak konuşmaya başladı.

"Emre şehit olalı 2 hafta geçti Umay.
Keskin nişancınız olmadan 11 gün boyunca göreve çıktınız. Göreve çıkmak zaten riskliyken bir de üstüne 11 gün sürdürdünüz bunu."

Gözlerini yumdu, işaret ve baş parmağını burnunun kemiğine bastırdı. Nefesini seslice verdikten sonra gözlerini açtı.

"Astsubay Kıdemli Başçavuş Semih Yalçın, timinin yeni üyesi."

ALEVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin