2003-Şırnak
"Ayıcık!" diye avazı çıktığı kadar bağırdı Belgin. Aşağıda oyun oynayalım diye çağırmıştı. "AYICIK!" yine bağırdı. Yiğit sonunda balkona çıkmıştı. "Ne oldu Cadı?" Gülümseyerek yukarı baktı Belgin. "Aşağıya gel, oyun oynayalım." Onu reddetmedi Yiğit. Son günleriydi bugün. Taşınacaklardı, ve kim bilir ne zaman bir daha görüşeceklerdi. Cadısını özleyeceğine adı kadar emindi, ama cadısı onu özler mi, hiç bilemiyordu. "Tamam geliyorum, bekle aşağıda bir yere kaçma." Yüzünü buruşturdu Belgin. "Nereye kaçayım ben, aptal ayıcık." Biraz sonra gelmişti Yiğit. "E ne oynayacağız cadı?" Gülümsedi ve koşmaya hazırlandı. "Portakal ağacına ilk giden lolipopları almaya gider." dedi ve Yiğit'i beklemeden koşmaya başladı. Koşuyormuş gibi yaptı Yiğit. Ve ilk o varamadı tabi ki. Belgin kazandım diye sevinirken Yiğit bakkalın yolunun tutmuştu bile. "Hemen geleceğim bir yere kaçma."
"Nereye kaçayım ben ya?"
Belgin ise uslu uslu bekledi portakal ağacının gövdesine yaslanarak. Portakallar çıkmıştı bile. O gök yüzündeki bulutlara bakarken Yiğit elinde lolipoplarla geliyordu. "Al bakalım cadı." dedi ve limonlu lolipopu Belgin'e verdi. "Teşekkür ayıcık." dedi ve lolipopun kabını açtı. Lolipopu ağzına attı ve konuşmaya başladı Belgin.
"Siz şimdi gerçekten taşınacak mısınız?" Umutsuzca ona baktı Yiğit. "Maalesef. Beni özleyecek misin?"
"Niye özlemeyeyim aptal ayıcık." Gülümsedi Yiğit. "Beni bekler misin, yine lolipop alıp yiyelim tamam mı?" diye sordu. "Tamam."
"Portakal ağacı sözü." dedi Yiğit ve serçe parmağını Belgin'e uzattı. Uzatılan parmağa serçe parmağını geçirdi ve konuştu.
"Portakal ağacı sözü!"
Şimdiki Zaman-Hakkari
Bir Hafta Sonra
Yiğit beklemeye devam edeli yirmi yılı geçmişti. Tek fark artık yetişkin insanlar olmamızdı, içimiz hala çocuktu. Benim içimde hala ayıcık gitti diye bir daha lolipop yemeyen küçük cadı vardı. Onun içinde de o cadıya her seferinde lolipop alan ayıcık vardı. Ama şimdi birbirlerine iki yabancı... Kim bilir nereler yaşamıştı. Ah bir on dakika önce gelseydim... Düşüncelerimi çalan telefonum sonlandırdı. Telefonumu elime aldığımda annemin aradığını gördüm. Derin bir nefes vererek telefonu açtım. "Züleyha Sultan."
"Kara kuzum..." Canım annemin sesini duyunca kendime geldim. Göz pınarlarım yanıyordu sanki, keşke annem yanımda olsaydı. Sol gözümden bir damla yaş düşünce çaktırmamaya çalıştım. "Nasılsın?" Sesim titremişti. "Kara kuzum ağlıyor musun sen?" Annemin sesiyle bütün göz yaşlarım boşaldı. "Anne, çok özledim seni. Biliyor musun Yiğit de burada. Asker olmuş, hem de yüzbaşı. Ben çok kötü bir şey yaptım anne..."
"Allah'ım, kızım söyle ne yaptın?"
"Ben...Yiğitle beraber oldum." Sonrasında derin bir sessizlik. "Ne yaptım dedin sen?"
"Yiğitle beraber oldum ama sa-"
"Şaka yapıyor olmalısın, Allah'ım dualarımı kabul etti. Damadım nerde, ona ver telefonu çabuk." Annemin neşesini şaşkınlıkla karşıladım. Kızacağını, beni yanına alacağını düşünüyordum. "Anne iyi misin?"
"Damadım nerde dedim!"
"Görevde, ayrıca şimdilik damadın değil."
"Şimdilik değil ama olacak mı demek bu?"
"Yani kesinlik vermem ama bende Belginsem senin damadı olacak."
"Kızım, damadım kim olacak?" Bu babamın sesiydi. Tedirgin bir şekilde dudaklarımı dişledim. "Şey var ya şey, o işte."
"Kim kızım, biz tanıyor muyuz yoksa?"
"Evet, şey işte..."
"Kız söylesene!"
"Yiğit yani ayıcık." Bu sefer ki sessizlik fırtınadan önce ki sessizlikti. Tırnaklarımı yemeye başlamıştım bile. "İlk uçakla oraya geleceğiz." Bip, bip, bip.
Şimdi boku yedin Belgin.
1 Gün Sonra
İsmini gördüğüm an anda otuz iki diş gülümsedim. "Yaşar Amca?"
"Geldiler kızım." Duyduğum heyecanla telefonu hızlıca kapattım. Elime geçen montu ve ayakkabılarımı giydim. Koşarak askeriyenin yolunu tuttum. Sonunda bitirecektim bu hasreti. Koştum, koştu ve koştum. Sonunda askeriyeye vardım. Sanırım Yaşar Amca kapıdaki askere emir vermişti ki asker benim geldiğimi görünce kapıyı açtı. Geçen gün geldiğim gibi heyecanlıydım. İçeri girince direkt Yaşar Amca'nın odasına gittim. "Yaşar Amca, nerde?"
"Yukarı çık soldan üçüncü kapı, odada ondan başka kimse yok." Koşarak yukarı çıktım bu sefer. Yaşar Amca'nın dediği kapıya geldim ve beklemeden kapı açtım. Yiğit üstü çıplak bir şekilde elinde tişörtüyle bana bakakalmıştı. "Belgin senin ne işin var burada?" Bir adım attım ona doğru. "Ben portakal sözümü tuttum, bekledim seni." Gözlerini benden ayırmıyordu. "Ne işin var burada diye sorarsan," Bir adım daha atınca aramızda hiç boşluk kalmamıştı.
"Sana geldim, ayıcık."
-BÖLÜM SONU-
Bölüm hakkında görüşleriniz?
Şimdi yarıda bıraktım biraz merak edin.,
Sizi sevenzi
İg: cinayaslan0
TİKTOK: cinayaslan0
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskambil
Teen FictionBelgin normal bir hayatı olan bir kızdı. Üniversiteyi yeni bitirmiş ve doktor olmuştu. Görev yapacağı yer olan Hakkari'ye gitmeden önce kendine iskambil falı açar.