Beşik kertmesiydik.
Belginle Yiğit. Benimle Yiğit. Biz beşik kertmesiydik.
Ve şuanda ikimizde birbirimize bakıyorduk. "Ciddi misiniz?" Diye sordu Yiğit. "Hiç olmadığımız kadar." dedi Akın abi. "Şimdi biz evlenmek mi zorundayız?" diye sordum. Babam başını salladı. Babamlara nefret hissetmedim, aksine kalbim hızlandı. Çocukluk aşkımla evlenecektim. Dudağımın kenarıyla gülümsedim ama bunu bir tek Akın abi gördü. Gülümsedi. Bana biliyordum bakışı attı. "Vay anasını..." dedi Yiğit. "Şimdu ben derim ki bizum memlekatlera gidelum. Hem yaşunizda geldu. Evlendirelum diyerum."
"NE!" dedik Yiğitle aynı anda. "Yani eğer istersenuz? Zaten daha memlekete gideceğuz. İstemezsenuz daha evlenmezsenuz." Kaşlarım havaya kalktı. Dilim tutulmuştu, ne diyeceğimiz, düşüneceğimi bilmiyordum. "Ne zaman gideceğiz peki?" Diye sordu Yiğit. Abim "Yarın," dediğinde gözlerimizi büyüterek birbirimize sıçtık bakışı attık. "Tamam o zaman bizim eve gidelim. Bavulları falan hazırlarım ben." Babam onaylarcasına salladı. "Tamam, gideyruz biz." Ayağa kalktı, babamla birlikte herkes ayağa kalktı. Görüşürüz faslından sonra Yiğit "Şey iki dakika konuşabilir miyiz?" dediğinde başımı salladım. Annemlerden uzaklaşıp kenara geçtik. Bir süre bakıştık. Sonra düştüğümüz duruma gülmeye başladık. "Vay anasını... Senin kocan olmakta varmış." Yapay bir şekilde kaşlarımı çattım. "Ne oldu canım beğenemedin mi?"
"Canım yerine kocam getir karıcığım." dediğinde kan yanaklarıma sıçradı. "Sus be ayıcık."
"Ne oldu karıcığım, utandın mı?" Yüzüme doğru eğildi. "Daha çok utanacaksın." İmayı anladığımla şaşkınlıkla ağzımı açtım ve kaşlarımı çatarak omzuna sert bir tokat attım. "Terbiyesiz koca." Yüzüne milli sırıtışını kondurdu ve "Gir koluma da gidelim." Bende ikiletmeden koluna girdim ve annemlere doğru yürümeye başladık.
**
"Tamam, her şeyi koydun değul mi kizum?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Evet anne bunu sayamadığım kadar söyledin."
Evet, işte beklenilen gün. Memleketlerimize kavuşuyoruz. İlk önce Trabzon'a sonra Gümüşhane'ye gidecektik. Üç araba gidecektik. Bir babamların arabası, bir Adem amcaların arabası ve Yiğit'in arabası. Ve evet ben Yiğitle diğer herkes kendi arabasıyla gidecekti. Şuanda oldukça derin bir sessizlik içindeydik. Ben kitap okuyordum, Yiğit ise tabi ki araba sürüyordu. Yiğit'in eli radyoya gitti. Radyonun sesi açtı ve eşlik etmeye başladı.
"Ben yaralı kurt, sen kınalı kuzu. Biraz cilve aşkın biberi tuzu." Bu şarkıyı nerede duysam tanırdım, Barış Manço-Gibi Gibi...
Bu kısmı bana bakarak söylemeye başladı. "Sanki naz ediyorsun ama senin bana gönlün var gibi gibi. Yüzüme karşı "git", diyorsun ama sanki gözlerin "kal" der gibi gibi."
Kan yanaklarıma hücum etti. Elim hemen radyoya gitti ve Aynur Aydın-Bi Dakika çalmaya başladı. Bu sefer şarkıya ben eşlik ettim. "Aşk savaşında ele geçirildin. Ben tarafından dize getirildin. Hani sen kimselere yenilmezdin demek sonunda yola gelebildin. Bi dakika bir şey söyliycem seni var ya acayip sevicem." Burayı daha çok vurguladım. "Ne zamandır kaybettiğin o kalbin yerini sana göstericem."
Bir anda durdum. "Ben acıktım." dediğimde "Torpido da bir şeyler vardı." Ellerim torpidoya uzandı. Torpidoyu açtığımda içinden Özlem teyzenin börekleri çıktı. "Börek!" dediğimde gülümsedi. Börek şu hayattaki en sevdiğim yemekti. Hele Özlem teyzeminki... Hemen açtım ve bir ısırık aldım. Yiğit'e baktım, elimdeki böreği gösterdim. "Bunu yer misin yoksa-"
"Yerim." dedi daha diğer seçeneği sunmadan. Dona kaldım ama sonra börek parçasını ağzına doğru uzattım. Afiyetle yedi. Bende ondan iğrenmediğim için bende onun ısırdığı yerden ısırdım. Böylece yaklaşık on parça böreği bitirdik. Torpidodaki ıslak mendille önce ellerimi sonra Yiğit'in ağzını sildim. "Çocuk muyum ben?" Dudak büzdüm. "Benim ayıcığımsın." Yüzümde bir ışıltı berildi sanki.
"Geldik." dediğinde doğruldum ve kemerimi çıkarmaya çalıştım. Yiğit çoktan çıkmıştı bile arabadan. Tuşa basıyordum ama çıkmıyordu. En sonunda "Yiğit!" diye bağırmak zorunda kaldım. "Kemerim çıkmıyor." dediğimde kapımı açtı ve masmavi gözleriyle karşı karşıya kaldım. Mavi hareleri yüzümün her yerinde dolaştı. Mecburen gözleri yüzümden ayrıldı, üzerime eğildi ve elleri karnımdan kayarak kemere ulaştı. Zorladı kemeri. "Kızım ne yaptın sen bu kemere?" Ben ne dediğini bile idrak edememiştim. Ellerim yanaklarına gitti ve yüzünü yüzüme çevirdim. "Ben kemere bir şey yapmadım ama sen bana bir şeyler yaptın." dediğimde elleri kemerden uzaklaştı ve tek eliyle belimi kavradı. "Ne gibi mesela?" Yüzüme daha çok yaklaştı. "Bana ismini bilemediğim bir şeyler oluyor. Senin adın geçtiğinde heyecanlanıyorum, yokluğunda bedenim ölü gibi oluyor." Milli sırıtışını takındı. "Ben adını biliyorum." Yapay bir şekilde kaşlarımı kaldırdım. "Neymiş adı?" Dudaklarını araladığında eli kemere tekrar kaydı ve kemeri sonunda çıkardı.
"Sen-" Konuşmasını arkadan gelen abimin sesi kesti. "Ula hamsi gafalilar gelun da!" İçimden ya sabır çektim ve Yiğit'e baktım. Yiğit yavaşça üstümden kalktı ve elini uzattı. Gülümseyerek elini tuttum ve ayağa kalktım. Biraz ileride bizimkiler vardı. Ele ele onlara doğru yürürken konuştum:
"Sen bu arabayı nasıl aldın lan? Doğruyu söyle, böbreğini mi verdin?" Küçük bir kahkaha attı ve konuştu. "Emeğimle aldım kızım, hem motorumda var benim." Gülümseyerek ona döndüm. "Biner miyiz?" O da bana döndü. "Bineriz." dediğinde zaten annemlerin yanına gelmiştik. "Hadi içeri." dedi annem ve eve doğru yürümeye başladık. Önde ben ve Yiğit vardı. Yiğit kapıyı çaldı ve kapı anında açıldı. Karşımızda Yiğit'in babaannesi vardı. Yiğit'le bana gülümseyerek baktı. "Hoş geldinuz kuzilerum." Yiğitle beni bağrına bastı. Gülümsedim ve kolumun bir tanesini Yiğit'in babaannesine sardım. "Hoş geldik Yadigar nine." dediğimde Yadigar nine bana gözlerini kısarak baktı. "Nine demena gerek yok kizum, babanne desan yeter." dediğinde utancımdan camdan atlayabilirdim. "E haydi içeru gelun da," İçeri girdiğimizde mis gibi temiz hava yüzüme vurdu.
Yerdeki minderlere oturduk hepimiz, Yiğitte yanımda oturuyordu. "Aç misinuz?" Yiğit hemen cevap verdi. "Yok babaanne," Bana imalı bir bakış attı. "Biz gelirken yedik." Babaannem başını sola düşürdü. "Peki." Buradan sonra koyu bir sohbet başladı. Bizde Yiğitle oflaya puflaya onları dinlemekten sıkılmıştık. Yiğit sırıtarak elimi tuttu ve beni ayağa kaldırdı. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Nereye gidiyoruz?" O beni sürüklerken cevap verdi. "Bahçeye," Ayakkabılarımızı giydik ve dışarı çıktık. Trabzon'a hiç gelmemiştim ama Gümüşhane gibiydi. Yiğit hala elimi bırakmamıştı, bırakmasına da gerek yoktu. "Gel bak," Boş eliyle yeri gösterdi,. Yerde mavi minnacık çiçekler vardı. Hemen üstüne eğildim ve "İsmi ne bunun?" diye sordum. "Veronica Persica." Gülümsedim. "Çok güzelmiş." Eli belimi buldu ve beni eğildiğim yerden kaldırdı. Masmavi koyulaşmış gözleriyle karşı karşıya kaldım. "Senin kadar değil."
Cilve yükleniyor...
Ellerimi boynuna sardım. "Öyle mi?" Daha da yaklaştım. "Peki başka bildiğin çiçekler var mı?" Çapkın gülüşünü takınarak "Evet, mesela sen." Utanarak ona baktım. "Ya Yiğit."
Karşıdan gelen annem yüzünden susmak zorunda kaldık. "Çocuklar, düğün varmış gelin hadi hazırlanalım." Ben titrediğim için cevap veremedim. Yiğit boğazını temizleyerek cevap verdi. "Tamam anne." Anneme anne dediği için ona baktım. Annemin gülüşü donuklaştı ve içeri gitti. Bizde eve doğru yürümeye başladık.
-BÖLÜM SONU-
Yıldızlara basalım bakalım yaralı ceylanlarım...
Bu arada Çizgi Studio da İskambil var oraya isterseniz bir uğrayı verin.
Sizi çooook sevenzi
İg; cinay_eriksenn
TİKTOK: cinayaslan_
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskambil
Teen FictionBelgin normal bir hayatı olan bir kızdı. Üniversiteyi yeni bitirmiş ve doktor olmuştu. Görev yapacağı yer olan Hakkari'ye gitmeden önce kendine iskambil falı açar.