Bu arada Belgin'in abisini ekledim önceki bölümün sonunda görebilirsiniz.
Bir Hafta Sonra...
Çılgın nöbet günlükleri ve ben...
Nöbetten artık gerçekten halüsinasyon görüyordum. Geçen yemek yerken sandviç bana "Doktor Hanım bana peynir koymamışlar." diyordu. Sanırım gerçekten kafayı yemiştim. Odada otururken bir anda Ezgi içeri girdi.
"Kız senin ki geldi." deyip göz kırptı. Gözlerimi zar zor açarak Ezgi'nin yanına gittim. "Benim ki kim?" dedim gözümü kaşıyarak. "Kız komutan geldi." dedi. Uykum olduğu için açamadığım gözlerimi yüzbaşının geldiğini duyunca açtım. "Ne yüzbaşı mı?"
"Evet yüzbaşı. Gel yanına gidelim." dedi ve koluma girdi. Paytak paytak yürürken karşımda Yiğit'i gördüm. Üstünde beyaz bir kazak, altında kumaş gri bir pantolon ve açık kahverengi deri ceketiyle bana bakıyordu. Acaba tipim nasıldı? Makyajım kesin akmıştır demi? Valla maymun gibi çıkacağız çocuğun karşısına. Rezil valla ha rezilim!
"Selam." dedi hafif bir tebessümle. Bende gülümseyerek "Selam." dedim. "Uykun var, nöbetin bitmedi mi?" dedi merakla. "Bilmiyorum." diyordum ki Ezgi "Evet şimdi bitti." dedi. "Sen niye geldin? Ha bu arada Alpay gayet iyi zaten bugün taburcu olacak." dedim.
"Bizde onu almaya gelmiştik." dedi. "Biz?" dedim ki kenardan iri yarı bir adam ve çıtı pıtı kızıl saçlı bir kız çıktı. Adam bana çok tanıdık gelmişti. Bu adam yoksa babamın arkadaşı mıydı? "Belgiş?" dedi iri yarı adam. Tabi ya... Yaşar amcaydı bu. Babamla çok yakın arkadaşlardı. Babam, Adem amca ve Yaşar amca hep beraber misafirliğe gelir, dertleşirlerdi. Babamda şimdi albay olmuştu. Ben Yiğit'e Adem Amca'nın rütbesini sormamıştım, en yakın zamanda sormalıydım.
"Yaşar amca?" dedim şaşkınlıkla. Saçları hafif beyazlamış, yüzünde kırışıklıklar çıkmıştı. Gençken Leonardo DiCaprio'nun gençliğiydi valla. Yaşar amca bana kollarını açarak bakıyordu. Bende gülümseyerek ona sarıldım. Babacan bir tavırla beni sarmaladı. "Kocaman kız olmuşsun Belgin. Bir de doktor mu olsun sen?" dedi gülerek. Ona karşılık bende güldüm. Ayrıldıktan yanına geçtim. Diğer yanına baktığımda Ilgın'ı gördüm. Kızıl saçlı, kısa boylu, zayıf yani çıtı pıtı bir kızdı. Küçükken güler yüzlü, kötü düşünmeyen, saf bir kızdı. Bana melül melül baktı. Hızla kollarımı açtım ve sarıldım. Benden 5 santim kısaydı. "N'aber kız?" dedim samimiyetle. "İyi Belgiş sen nasılsın?" dedi. "İyiyim. İş güç işte hastaları iyileştiriyorum sen?" dedim merakla. "Öğretmen oldum ben. İlkokul öğretmeni." dedi. "Kız çok büyümüşüz he. Betül'de hukuk okuyor burada. Arada üçümüz böyle toplanalım da kahve içelim, kahve içelim." dedim. "Olur valla ama okuldan sonra ancak." dedi. "E nerde benim yaralı başçavuşum?" dedi Yaşar amca. "Gel Yaşar amca göstereyim." dedim ve yürümeye başladık.
"Yaşar amcayı özledin değil mi?" diye sordu ayıcık. "Herkesi çok özledim valla. Hatta şey vardı ya lojmanda hep bize şeker, çikolata dağıtan yaşlı teyze." Biraz düşündü sonra cevapladı.
"Şerife teyze." dedi. "Hıh Şerife teyze. Ay ne minnoş bir kadındı o." dedim gülerek. Bunları konuşurken kapının önüne gelmiştik bile. Kapıyı yavaşça açtım. Sedyede göğsüne kadar yorganı çekmiş bize bakan Alpay Yaşar amcayı görünce kalkmaya çalıştı.
"Yat da dinlen, sen bana lazımsın başçavuşum." dedi Yaşar amca tebessümle. Alpay'ın gözleri Yaşar Amca'nın yanına kaydı ve orda sabit durdu. Yani Ilgın üzerinde. Ilgın'a baktığımda oda Alpay'a çekingen bakışlar atıyordu. Ilgın zaten utangaç bir kızdı. İkisinin arasındaki aşılmaz bir elektrik oluşmuştu. Bu elektriği bölen Yaşar Amca'nın sesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskambil
Novela JuvenilBelgin normal bir hayatı olan bir kızdı. Üniversiteyi yeni bitirmiş ve doktor olmuştu. Görev yapacağı yer olan Hakkari'ye gitmeden önce kendine iskambil falı açar.