16. Bölüm - Not

7 1 2
                                    

"Ufak bir kağıt, sana ailenin kim olduğunu söyleyecek."

(Dolunay'dan)

Kahve kokusu. Rüyalarda koku alınır mıydı? Alınıyormuş herhalde. Bir dakika, gerçekten bir kahve kokusu alıyorum, çok yoğun... Ve... Ve çok huzur verici... 

Sanırım delirmeye başlıyorum, rüyalarda koku alamayız. Değil mi?

Ayrıca çok yumuşak bir yerdeyim, ona sarılıyorum, onunla çevriliyim. Tanrım, çok rahat hissediyorum. Sanırım hayallerimdeki yataktayım.

"Sanırım onlarla iyice konuşmalıyız." Bu seste ne? Tam da rüyalarımın yatağındayken.

"Işıl ve Hira mayışık olsalarda uyandılar çoktan. Dolunay ne zaman uyanacak?" Rüzgar?

"Bilmiyorum, çok yoruldu. Muhtemelen görmüşsünüzdür." Güneş Soykan?

"Gördük, yorgun olması normal." Tanrım, neler oluyor?

"Onunla uyanınca konuşuruz. Diğerleriyle konuşalım ilk." Ne konuşması?

Son duyduğum adım sesleriydi, ne olduğunu hatırlamıyordum. Tek bildiğim kendimi acayip yorgun hissetmemdi, uyumak istiyordum. Hatta ihtiyacım vardı uykuya. Öyle de yaptım, güzel güzel uykuma daldım.

~~~

"Ulan biz olmasak ayılar gibi kış uykusunda olacaksın diyeceğim, ilkbahardayız anasını." Başıma bir darbe alıp sarsılınca kıpraştım. Alp yüzüme yastık fırlatmıştı. Elimi havaya kaldırıp gitsin diye salladım. "Uyumak istiyorum rahat bırak beni."

"Hay hay efendim." dedi. Kapının kapandığını duydum. Bu kadar kolay mıydı yani? Yoksa sıkılınca benimle uğraşmak için mi uğramıştı bilmiyorum. Çünkü o Alp Koçkaya'ydı işte, zor anlaşılırdı. Birden havuza atlamış gibi bir suyla çığlık attım. Alp resmen üzerime bir kova su dökmüştü!

"ALPPP!"

"Efendim bebek?" Gözlerimi açtığımda süngerboblu pijamasıyla bana gülümsüyor olduğunu gördüm. Islak saçlarımı arkaya attım. Alp ne olacağını anlamış gibi koşmaya başladı, ben ise arkasından. Merdivenlerden hızla inmeye başladık, resmen basamaklara basmıyor, havada uçuyorduk. Öyle de oldu, ben Alp'in üzerine uçtum, beraber yere düştük. Yüksek ihtimalle tüm ev halkı bizi seyrediyordu ama umrumda değildi. Alp'in üzerine çıkıp saçlarından çekiştirmeye başladım, o da benim saçlarımı  tuttu. Resmen kız kavgası ediyorduk!

"İnanamıyorum size, resmen saç baş giriştiniz!" Işıl kahkahalar atarken Hira hayretle söyleniyordu. Sinan birden spikerlik yapmaya başladı.

"Dolunay hırsla Alp'in saçlarını çekti, saçları kopardı. Alp durmadı, aman tanrım bu sefer de o çekiyor! Bakalım kim daha çok saç yolacak? Dolunay hırsla saçlara asımaya devam ederken Alp acıyla geri çekildi. Bir pes ediş mi görüyoruz? Bir saniye ikinci bir şok geliyor, Alp saçlarını kurtarmaya çalıyor! Eğer Alp'in saçlarına destek olmak istiyorsanız 31 yazıp 1900'a gönderebilirsiniz." Bu sefer Hira başladı kahkaha atmaya. Güneş mutfaktan elindeki patates kızartmalarının olduğu tabakla gelince yerdeki halimize şaşkınca baktı. Sonra tabağı masaya koydu, ve tekrar şaşkınca baktı.

"Yerde ne yapıyorsunuz?"

"Atlı koşturuyorlar." Dedi Sinan sırıtarak.

"Seni koşmurmuyoruz ki." Dedi Ozan bıkkınlıkla.

"Hahaha çok komik kardeşim." Ozan gözlerini büyüterek Sinan'a döndü. "Bana öyle seslenmeyeceksin, demedim mi?" İkiside birbirlerine kızgın bir şekilde bakmaya başladılar. Ortam gerilmişti. Alp bile bir Ozan'a bir de Sinan'a baktıktan sonra gözlerini Ozanda kilitledi. Resmen Ozan'ın vereceği emri bekliyor gibiydi. Gözlerim Gökhan'a çevrildi o an, o da bana bakıyordu hatta yüksek ihtimalle aynı şeyi düşünüyorduk. Gerginliğin arttığını hissediyordum, bu havayı dağıtmalıydım. Masada su doldurulmuş bardaklar duruyordu. İki tanesini kaptığım gibi Alp'e doğru salladım. Alp sırılsıklam olmuştu, şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu. Birden Ozan dışında herkes gülmeye başladı. Ozan ise kulaklıklarını takıp odasına kapandı.

SığınakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin