17.Bölüm - Gerçek?

9 1 0
                                    

"Duvarlar örülsün. Asıl fırtına şimdi geliyor."

(Alp'ten)

"Kafayı yiyeceğim!" Odadaki yastıkları yere fırlatıyordu, çok öfkeliydi. Ben ise korkuyordum ondan.

"Ne demek kağıdı açmıyor? Nasıl açmaz?" Söylenmeye devam ediyordu. Yerdeki yastıkları toplayıp yerlerine koydum. Eminim az sonra tekrardan fırlatacaktı. 

"Sakin ol artık. Böyle bir yere varamazsın." Öfkeli gözlerini bana çevirdi, irkilmiştim. Birden aklına bir fikir gelmiş gibi gözlerini açtı. "Konuş." dedi. Kaşlarım çatıldı.

"Ne konuşması? Neyden bahsediyorsun?"

"Onunla yakınsın, konuş ve kağıdı açması için ikna et." Başımı yaşadığım şok ile kaldırıp ona baktım. "Hayır, bunlara beni karıştırmamanı söylemiştim!"

"Umrumda mı? Yapmazsan neler olur biliyorsun değil mi?" Annem. Hayır.

"Tamam, tamam! Yapacağım. Yeter ki onu rahat bırak."

~~~

Bahçeye soluklanmaya çıktım, Ozan olan nefesimi de kesecek tehtidlerde bulunmada oldukça başarılıydı. Bu hoşuma gitmede tehtid tehtiddi, yapmak zorundaydım. Fakat acılar bir şekilde yaşanıyordu işte, bu durumda size düşen mutlak, acılı bir intikamdı. Annem bu haldeyse bunun sorumlusu tek bir kişiydi ve beni annemle tehtid etmesi beni ona itaat etme zorunluluğunda bırakıyordu. Aynı şekilde intikam arzumuda arttırıyordu. Tüm bu düşüncelerle dışarıyı seyrederken Ozan'ın çamaşır katından çıktığını gördüm. Benle konuştuktan sonra oraya girmiş olmalıydı. Birkaç dakika sonra Dolunay da oradan çıkınca kaşlarım çatıldı.

"Dolunay?" Arkasına baktım. "Orada ne yapıyordun?"

"Şey, geçenlerde küpemi kaybetmiştim de. Bir ara buraya uğramıştım, acaba burada mı düşürdüm diye bakayım dedim." Kaygılı gözleri bunu yalanlasa da çok takmadım. Muhtemelen Ozan onunla saçma sapan konuşup kafasını karıştırmıştı işte. "Anladım." Gidip şezlonga iç çekerek oturdum, şu kağıt olayını nasıl halldebilirdim? 

"İyi misin?" Kafamı ona çevirdiğimde onunda karşı şezlonga oturduğunu ve ilgiyle sorarcasına baktığını gördüm.  "İyiyim, sadece aklım kaldı."

"Neyde?" Tereddüt ettim bir saniyeliğine fakat bunu bu şekilde halledebileceğimi fark ettim.

"Kağıtta. Biliyorum senin kararın, baskı yapmak istemiyorum. Ama bence kaçmaktansa yüzleşmek daha iyidir. Durup düşündüm iki dakika Dolunay ve ben hiç kaçmadığımı farkettim." Duraksadı, düşünüyor gibiydi. "Bak, bu konuda baskı yapmak veya sana yüklenmek istemiyorum. Fakat biri ile konuşmak istersen ben buradayım." Durdu bir saniyeliğine, gülümsedi. 

"Hayır, baskı hissetmiyorum, hatta sana merak etme konusunda hak veriyorum. Bence diğerleri bile merak ediyor, sadece baskı oluşturmamak için bana göstermemeye çalışıyorlar." Sakince başımı sallayarak onayladım onu, bu evdeki herkesin notu merak ettiğine adım gibi emindim. Dolunay'ın tereddütte olduğunu görmek zor değildi ama. "Peki Dolu, neyden korkuyorsun?"

"Hey neyse bana çok acı vermesinden." Cevabı onu gözlerimle süzmeme neden oldu. Buruk bir cevaptı, fakat nedenini anlayabiliyordum. Güneş, sayesinde çok acı çektiğini biliyorduk. Nasıl olduğunu bilmemize gerek yoktu. Aklıma Dolunay'ı okulda ilk görüşümüz gelmişti.

"Bu kız mı?"

"Evet, onu olabildiğince koruyun. İyi şeyler yaşamadı zamanında."

"Bunu nereden biliyorsun Güneş?"

SığınakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin