Onunla mesajlaşırken aradığını gördüm. Telefonunu açtım ve konuşmaya başladık. Sesim çıkmıyor sanki içimden konuşuyormuşum gibiydi o yüzden telefonu kapattım ve mesaj attım.
Uyanmıştım, az önce telefonla konuşuyordum nasıl böyle olabilir diye düşünürken telefonu elime aldım.
atlasaalp 'den bir yeni mesajınız var.
Yazısıyla karşı karşıyaydım. İstemediğini söyledi. Nasıl olur mesaj atar, üstelik bir gün bile geçmedi.
'Bu ne?'
Nasıl bir mesaj bu derken yazdığım mesajı gördüm.
'fffffffsghlsvklbktvhjklfff&///sg'
Yazdığım mesaj bu. Ne güzel konuşmuşuz, rüyamda. Şok oldum ve nasıl toparlayacağıma dair bir fikrim yoktu.
Ses kaydı attım ben de. Atlas benim ilk kez sesimi duyacaktı. Ses atarken sesim titriyordu ama ses atmak istiyordum. Gerçek bir şey olsun artık aramızda. Belki ses atarsam sanal olan hikayemiz gerçeklik kazanırdı.
'Kusura bakma lütfen, alarmım çaldı ondan sonrasını hatırlamıyorum. Günaydın bu arada.'
Attığım ses kaydında sadece üç cümle kurabildim. Mesajı atar atmaz görüldü oldu ve yazıyor.
'Günaydın.'
Uzun yıllardan sonra Atlas'ın bana günaydın yazmasıyla düşüncelerimdeki kara bulutlar gitti de güneş yeniden açtı. Birdenbire kendi başıma kurduğum dünyamda ağaçlar hızlıca meyvelerini verdi, kuşlar en güzel şarkılarını söyledi, rüzgar en güzel notasıyla esti, hava en temiz haliyle ciğerlerime doldu.
Bir mesajla ağaçların verdiği meyvenin tadına bakmış gibi hissettim kendimi. Kıyamazsınız ya, ağacınız olduğunda onun meyvesini koparmaya, yemeye. Siz bakmışsınızdır, aylarca sulamışsınızdır, dallarını budamışsınızdır ve o da size en güzel meyvelerini vermiştir. Tadına baktığınızda onca emeğime değmiş bu ne tatlı bir meyve. Kokusu elinize bulaşır, meyvenin kokusu bile vardır, elinizde iken elinize bulaşır rengi kokusu. Ama asıl olay ne kadar güzel olduğudur.
Yüz üstü yattım yatağıma. Kafamı yastığımın altına yerleştirdim. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Aynı zamanda da sadece günaydın yazdı diye bu kadar duygunun fazla olduğundan emindim. Gözlerimden birkaç yaş döküldü. Ben gerçekten seviyordum bu çocuğu. Kalktım, toparlandım, telefona sarıldım.
'Atlas, ben sensiz olmayı düşünemiyorum bile. Üç koca yıl geçti. Ben hayatıma kimseyi almadım, seni sevmeden vazgeçemedim ben. Sensiz olmak istemiyorum. Bizi biraz düşün lütfen.'
Aklımdan geçenleri, hissettiklerimi olduğu gibi yazdım. Bu kadar açık olmanın doğru olmadığını biliyorum ama elimden başka hiçbir şey gelmiyor. Hemen görüldü oldu. Yazıyor.
'Farkında mısın, biz seninle tanışmadık bile, ben seni hiç görmedim, beni sevebileceğine inanmıyorum. Eğer dış görüşümden dolayı ise, ben çok kilo aldım isteyerek.'
'Sence sorun tek kilo alman mı? Beni görmemen burada sorun.'
'Mesela ben seni görmek istesem kendini atar mısın bana?'
'Evet, atarım.'
'Ne okuyorsun peki?'
'İngilizce hemşirelik.'
*bir fotoğraf gönderildi.
Kendimi ondan gizlemek istemiyordum, her şeyimle onun olmak istiyordum.
'Gelişmişsin, kendini gizlemiyorsun artık.'
'Öyle, seni görebilir miyim?'
'Senin açından ne kadar sağlıklı olacağını düşünüyorum. Karar verdiğimde atarım.'
'Seni beğenmeyeceğimden mi korkuyorsun?'
'Beni kaç yıldır seviyorsun, hiç görmeden sevmişsin, sence öyle bir korkum olabilir mi?'
'Bence kesinlikle olabilir.'
'Her an engelleyebilirim biliyorsun değil mi.'
'Sence bilmiyor muyum? Çok sağ ol travmam artık.'
'Geçtiyse ben kaçıyorum.'
'Geçmemiş olabilir, gitme.'
Görüldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLINDA O YOK
Teen FictionHiç sevilmediğiniz bir yeri düşünün orada kalmaya devam eder miydiniz? Ya da orada kalmak için diretir miydiniz? Bazen bir şeyi o kadar çok isteriz ki, ne yapacağımızı şaşırırız, doğru kararlar veremeyiz. Nedeni de olmaz bu hislerin. Sen neden sev...