Sabah olduğunda annem harika bir kahvaltı hazırlamıştı. Bir kuş sütü eksik derler aynı ondan. Sıcacık simit almış babam, iyi demlenmiş bir çay. Bunlar benim için fazlasıyla yeterliydi ama peynir çeşitleri, zeytinler, patates kızartması gibi fazlalık görünen ürünler de vardı.
'Annecim galiba misafirimiz var, böyle güzel kahvaltı hazırladığına göre.' dedim.
'Aşk olsun, sanki hiç yapmıyormuşum gibi konuşuyorsun Öykü.'
Babam çayından bir yudum aldıktan sonra söze atladı.
'Aşk olsun tabi, olsun da... Bu çocukların okul işlerini halletmemiz gerekiyor. Kahvaltıdan sonra herkes hazır olsun. Aklımda olan bir okul var oraya gideceğiz'
'Okula gitmekten nefret ediyorum.' diye atıldı canım kız kardeşim.
Okuldan gerçekten nefret ediyor. Ona göre okul bizi gerçek hayata hazırlamıyormuş. Sadece ezbere dayalı bir sistemmiş.
'Son senen zaten, istemiyorsan liseye gitmezsin.' dedim.
'Olmaz öyle şey.' biraz sinirlenmişti babam.
'Meslek bileziklerinizi kollarınızda görmek istiyorum hepinizin. Yeter ki okuyun, ben sizden başka bir şey istemiyorum. Keşke sizin yaşınızda olsaydım da ...'
Bu konuşma yerini tecrübelere, iş hayatına, geçim zorluklarına bağlanarak devam etti. Mükemmel sabah kahvaltımız böyle son buldu.
Babamın söylediği okul evimize arabayla yedi dakika. Bir avantajı da şu; lise, anaokulu ve ortaokul yan yana. Ortada anaokulu olması aşırı tatlı duruyor. Babam kafasında planladığı için de hemen kaydımızı yaptırdık.
Geriye sadece beklememiz gerekiyordu, yirmi gün kadar. Bu zamanlarım boş geçmesin diye İstanbul'u gezme planı yapmıştım. En çok adını duyduğum Üsküdar idi. Oradan başlayacaktı. Bir sabah Lidya'yı da yanıma almıştım ve trene binip gitmiştik. Trenden çıkar çıkmaz bizi deniz kokusu karşılamıştı. Üsküdar sahil yolu boyunca yürüme kararı vermiştik. Harem tarafına doğru yürürken Kız Kulesiyle karşı karşıyaydık. Sabah güneşinin denizi usul usul ısıtması, etraftaki simitçilerin taze simitlerinin kokusu, martıların sesleri, rüzgarın tatlı tatlı saçlarımızı okşaması. Gözlerimizi kapattığımızda İstanbul buymuş diye düşünebiliyordum. Sonunda o merak ettiğim İstanbul. Boğazın incileri. Olduğum yerden onların devasalığını görebiliyordum.
Bu şehre hayran kalacağıma emindim, buraya aitmişim gibi hissediyordum. Bu şehir bana yeni ve güzel olan her şeyi getirsin. Denizini gördüğümde bütün acılarımı unuttursun, burada olduğum süre boyunca ömür boyu sürecek arkadaşlıklar yapmama izin versin. Bu şehir ile aramda hiç kopmayacak bir bağ olsun. Olsun ki buradan hiç çıkamayayım. Resimlerden daha güzelmişsin İstanbul.
'Seni yeneceğim İstanbul.'
İçimden geçmedi değil. Filmlerde hep böyle denildiğini duymuştum. Bu koca şehri nasıl yenebilirsiniz ki. Bırakın kendinizi İstanbul'a, sizin için sizi yensin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLINDA O YOK
Teen FictionHiç sevilmediğiniz bir yeri düşünün orada kalmaya devam eder miydiniz? Ya da orada kalmak için diretir miydiniz? Bazen bir şeyi o kadar çok isteriz ki, ne yapacağımızı şaşırırız, doğru kararlar veremeyiz. Nedeni de olmaz bu hislerin. Sen neden sev...