BÖLÜM 6 bazen bir şarkıdır seni anlatan

32 6 1
                                    

O akşam yemekte her ikisi de başını hiç kaldırmıştı. Bu sessizliğe Nergis "ne oldu aşkım sorun mu var" deyince "sadece yorgunum hayatım" diyebilmişti Kays ,zaten yeliz'in sessizliği stabil bir durumdu. Genç kız sorulara cevap vermek dışında sadece ayaz ile konuşuyordu. Tek onunla kabuğundan çıkıyordu ama o gün o akşam yemeğinin ömrünün en uzun en zor yemeği olduğuna yemin edebilirdi ,ancak utancı o kadar çok o kadar yüksekti ki macera düşkünü rekor peşindeki intihara meyilli olduklarını düşündüğü dağcılar, onu utancını görseler yeni bir rekor için everest yerine kaysın utancını yeni zirve sanıp tırmanabilir lerdi. Böylesi bir duygu tüm hücrelerini ele almış bir bakteri, bir hastalık gibi onu ele geçirmişti, genç kıza karşı zayıf düşürmüştü. Ama zaten Yeliz 2 yıldır onun ruhunda, bedeninde bedenlenmiş bilincinde, hayallerinde kısacası onu o yapan tüm olgularda bir hastalık, bir kanser hücresi gibi yayılmış ve tüm bedenini ele geçirmişti. Kays bundan kurtulmak için her yolu denemiş, onu unutmak için her şeyi yapmıştı. Bu alenen ailem dediği karım dediği insana ihanetti. Hatta daha vahimi ihanetin temelini oluşturan kız ise onun karısının kız kardeşiydi. Niye diyordu? Niye o gün geç kalmadım, neden Nergis'ten sonra gelmedim diyordu. Belki o gün yarım saat geç kalsaydı ya da ne bileyim o son dersine kırıp gelseydi ,Nergis onları erken tanıştırıp hiç bu duygular oluşmayacak. Hatta baldızına bu muazzam kıza sadece bir kardeş, bir akraba, belki bir arkadaş gibi bakacaktı. Hani o gün gelirken Bornova da o gün gelirken Bornova metro durağındaki kavşaktan ışıktan geçerken bir anda çıkan 226 numaralı otobüsü fark etmese ve de acı bir fren yapsa , çarpsa hatta işte o zaman genç kalıp hiç bunları yaşamamış olabilirdi ama kader çizgisi buydu, Yaşadığı müthiş hayatın belki de kefareti yeliz'e duyacağı imkansız aşk, onun dibinde ama ondan çok uzaklarda bir yaşandı.
Peki şimdi ne olacaktı? Kays başı önünde elinde çatal ile aslında müthiş olan et soteyi kurcalıyordu ki bu kaysa uygun bir davranışta değildi,et onun en sevdiği şeydi Ki bu kaysa uygun bir davranışta değildi. Et sote favorisiydi o gün o yemekte oturuyor elinde çatal tutan bedeni orada duruyordu ,fakat aklı asıl onu o yapan aklı hala orada yatak odasının kapısının bir adım önünde duruyordu. Tamam Yeliz döndüğü ve göz göze geldikleri anda Kays eliyle yüzünü kapatıp koşar gibi çıkmıştı odadan. Ama aslında oradan hiç ayrılmamıştı ,Sanki zaman ve mekan durmuş Kays orada o kapının önünde ,hani bir çiftlik evinin bahçesine ucuz olsun diye yakındaki ormandan o yaşlı ağaçların kuru ama sağlam dallarından kazıklar çakıp çıkarsın ya ve onlar çakıldığı toprakta nesiller boyu kalır ya işte öyle orada o lamine parke ile kalıp zemine çakılmıştı sanki ve bir daha oradan hiç çıkamayacak gibiydi. Ancak belki de oradan çıkmak istemiyordu. Çünkü ne kadar kendine kızıyor olsa da olan şey onu ne kadar utandırıyor, başına bile kaldıramıyor olsa da yine de aklında ancak o görüntü vardı. Evet, şu an masada yemek yiyordu. Lakin beynine kazınmış o görüntü, yeliz'in beyaz narin vücudu, yarı çıplak hali gözünün önündeydi o görüntüyü kaysın beynini istila etmiş resmen esaret altına almıştı.
Yeliz bembeyaz pürüzsüz mükemmel bir bedene sahipti , boyuna göre çok fitti, siyah iç çamaşırının dar bedeni onun kalçalarını ayırmış, hatta ve hatta yatağa eğilmiş olduğu için edep yeri bile bariz anlaşılır haldeydi. Döndüğünde onunla utangaç haliyle başını attığı anda saçlarının hızla savrulması ,koyu kestane rengi bukle bukle saçlarının yüzünün önüne düşüşü hiç gözümün önünden gitmiyordu. Tabir yerinde olursa Kays zaten engel olamadığı hislerle aşıktı Karısını kız kardeşine ama geçen 2 yılda ne bunu belli etmiş ,nede Yeliz'i zor durumda bırakmış, ne de karısının gururunu, onurunu rencide edecek bir şey yapmıştı. Yapmazdı da kays onurlu bir adamdı. Ailesini her şekilde korurdu. Kays bu konu üzerine yıllar önce düşünmüş, hele ki oğlu onun uğruna her şeyi yapabileceği ,Ayaz tüm dengeleri değiştirmişti. Her şeye rağmen kendisi ile mücadele etme kararı almıştı. Tabi Yeliz gözünün önünde olmasa daha kolay olabilirdi ama ,kadere yapabilecek bir şey yoktu. Doğumdan ölüme giden yolda çizilmiş olan kader yolundaki en zor durak yeliz di, bu yaratıcının yegane sınavı idi en azından kays o an öyle düşünüyordu.
Yeliz ise ne ablasına baka biliyordu, ne de kaysa. Şu an tek dileği bu yemek faslının bir an evvel bitmesi ayaz alıp gitmekti ,zaten bu evde yaşamak çok zordu her an onu görmek o yokken hep oturduğu köşe koltuğa bakmak onun çay içtiği bardakları yıkamak, onun kullandığı havluyu kullanmak aslında tam bir işkenceydi. Ya da belki de ödüldü Yeliz sevginin ne olduğunu bilmiyordu çünkü onu tanımadan büyümüştü. Tamam ablası vardı, onu seviyordu ve seviliyordu ama bir kız'ın karşı cinse ilgisini , ilk aşkı babasıyla yaşardı.Ama maalesef onların babaları hiç olmamıştı olduğunda da Yeliz hatırlamıyordu. Peki hal böyleyken kim olduğunu bilmek, Yeliz gördüğü engel olamadığı bir şekilde aşık olduğu adamı görmesi, onu tanıması , hatta oğlunda ayazda onun kokusunu duyması işte bu duygular Yelizin hem aşk ve arzuyu babastırılmaya engel oluyor ,ama daha çok utanmasına, kendini iğrenç bir kadın gibi görmesine sebep oluyordu. Çünkü o adam en kıymetlisin, ablasının sevdiği kocasıydı. Peki suç kimindi, kaderin mi, yeliz'in mi ,Kaysın mı? Zaten tüm bunlar yeterince zor değilmiş gibi bir de akşam olan şey Yelizi kökten mahcup etmişti. Kızıyordu kendine niye kendi banyoya gitmedin diyordu,neden çıplak dın diyordu, ya ablası duysa, işte bunu hiç kaldıramazdı. Küçük aklı allah'ım, niye diyordu? Niye, artık iyi bir evde oturuyor, iyi bir okula gidiyor, en iyi eşyaları kullanıyor hiç para sıkıntısı yaşanıyordu ama yine de burada yaşamak onun için yurtta ve yalnızlıkta yaşamaktan çok daha zor geliyordu. Bir an sadece bir an kaldırdı başını bu düşünceler ile en istemediği şey oldu. Sanki kader onlar ile oyun oynuyordu. Aynı onda onun da karşısında başını kaldırmış en isteyemeyeceği şey olmuştu. Ikisi göz göze gelmişlerdi. Bir anda ikisinde de göz bebekleri küçüldü. O mutfak yıkılsın tarumar olsun ölsünler istediler. Bu nasıl bir şeydi? En kıymetlileri masada oturuyordu ve ikisi birbirine aşıktı. Ama yapacak tek şey salınırdı. Onun kahverengi gözleriyle buluşan Yeliz'in ela gözleri kapandı bir anda ,doydum ben deyip artık oyuna düşen ayazıda alıp kaçmış gibi gitti odasına.


Aradan 2 hafta geçmişti o Pazar ilk kalkan Yeliz olmuş ,saat daha 6 30 iken mutfağa inmiş kahve mekanizmasında filtre kahve süzüyordu. Yeliz yurttan alışıktı bu saatte uyanmaya alışkanlığı hiç bozulmamıştı. Hem böylesi daha kolaydı. Ilk kalkar kahvesini içer odasına gidip hazırlanır, Okula geçer. Hafta sonu ise odasından hiç çıkmazdı. Yeliz o sabah neşeliydi herşeye rağmen üstünde en sevdiği çiçeklerin olduğu dağ laleli desenli picaması, elinde ise krem fincanı vardı. Saçları arkadan at kuyruğu gibi bağlıydı ,hani o cirit oynayan ata sporunun atları vardır ya at koşarken engel olmasın diye ,ama atın da asaletini bozmamak için boğum boğum bağlarlar ya işte öyle bağlanmıştı saçları, uçları ise Kıvır kıvırdı. Mutfakta ki televizyonda kısık ama onun duyacağı şekilde harika bir akustik şarkı çalıyordu. Son zamanda en sevdiği sanatçı olan Mela bedelin alayı yalan parçası tüm ruhunu okşuyordu.
Ilk duyduğumda taksiyle eve geliyordu ,yağmur yağan bir günde daha 4 gün önceydi ,tam beni anlatıyor demiş kulak vermişti parçanın sözlerine uzun boylu kızın harika ve akustik bir sesi vardı ,öyle hoş okuyordu ki Yeliz istemsizce sağa sola kıvrılıyor. Bir ayağını diğer bacağına dayamış eli tezgahta yılan gibi kıvrılır iken başı da ritme uyuyor. O hayatını anlatan sözleri dinliyordu. Öyle dalmıştı ki kaysın kalktığını hatta mutfakta olup onu izlediğini bile bilmiyordu. Kays 5 dakikadır orada mutfak kapısının önündeydi, Nergis henüz uyanmıştı. Zaten zor uyanırdı, Ayaz zor bir gece geçirmiş genç anne çocuğu ile sabahlamıştı. Son zamanlarda ayaz sıkıntılı zamanlar geçiriyordu ,zaten Salı günü izmir Şifa hastanesinde randevuları vardı. Geçen hafta küçük Ayaz'dan örnekler alınmıştı, Salı günü de ne olduğunu anlayacaklardı ama kays yine de kalkmış merdivenleri inerken kısık müziği duyup geri dönmeyi bile düşünmüştü. Ancak biliyordu kaçmak çözüm değildi, onunla yüzleşmeli bu işkenceden Yeliz de kendinde kurtarmalıydı ,belki de doğru zaman buydu.
Kaus mutfağa girdiğinde ve hatta daha koridorda o parçayı duymuş aynı biçimde etkilenmişti. Parça resmen onun ruhunu rahatlatmıştı ama mutfağa girince pijamalar içinde dans eden yeliz'in görmüş, daha da mest olmuştu. Önce tereddüt etti ama korkunun ecele faydası yoktu. Zor da olsa konuştu "bana da bir fincan kahve çıkar mı yeliz?" Dedi ses o kadar derinden o kadar zoraki çıkmıştı ki, bunu anlamak çok kolay olmuştu Yeliz. Bir an beklemek ,denir nefes aldı . Ayağını bir anda indirdi çünkü tabir yerindeyse bacaklarının bağı çözülmüş ,hani 2 ayağına basmasa düşecek gibi olmuştu. Bakamadı ardına biliyordu, oradaydı, tam arkasındaydı. Ama yine de bakamadı tam 2 haftadır gözlerini kaçırdığı gibi ancak yine de cevap vermeliydi. Biliyordu titreyen bir ses ile hani o yurda gittiği ilk gün adın ne? Diyen ürkütücü müdür yardımcısına Nergisin elini sıkıca tutup arkasına hafif geçip cevap verdiği gibi korkar ve titrek ses ile ona cevap verdi." Küçük fincanda 2 tane çıkar. "Yeliz nasıl konuşabildiği ya da konuştuğu anlaşıldı mı bilmiyordu. Aslında titreyen sadece ses değildi tüm bedeni tüm ruhu titriyordu kendini bir an mart ayında o ayazda bir elektrik direğinin üstünde türemiş titreyen bir güvercin gibi Hissetti ama toparlanmalıydı ,kendi onunla bir şekilde konuşmalıydı. Evet, 2 haftadır bundan işte bu andan kaçıyor olsa da bir gün geleceğini de biliyordu ve o an gelmişti.
Yeliz öten kahve makinasının kendi orijinal büyük ölçek fincanını dolduğunu anlamıştı. Ve onu mümkün olduğunca Eline mukayyet olmaya çalışarak almış hazırladığı 2 adet küçük fincana döküyordu. Tabii artık kays onun yanına, yanı başına gelmişti. Birbirlerinin nefes alışların daha iyi duyabiliyordu , Kays Yelizin yanına yaklaşırken Yeliz onun fincanını almıştı bile ve ona uzattı. Fincanları titretmemek için çok çaba harcıyordu. Kays uzandı almak için fincanını tutmuştu, Havada o porselenlerin yüzeyinde temas etti parmakları bir anda olsa , lakin Yeliz ürkek tavrı ile çekti eline hemen gitmek odasına mabedine kaçmak istedi. Ancak kays onun kolunu tutmuştu bir kere kız titriyor, adam tutmuş olsa da kolunu ne diyeceğini bilmiyordu. Kays için ise Tek şey mantıklıydı "özür dilerim Odaya dalmamalıydım". Yeliz duymuştu ancak cevabı çok zor buldu. Hem özür diliyordu, tamam da o da zaten onundu ve başı öne eğik hafif Kays a doğru bakarak "oda senindi ve hata benimdi. Rica etsem o gün olmamış sayalım bir daha konuşmayalım." Yeliz'in utancı mahcup hali had safhadaydı. Zaten kendini ifade edemeyen içinee kapalı masum bir tabiatı vardı. Ve bu durum onu daha da karanlığa itiyordu. Kays anlayışlı bir sesle " haklısın senin istediğin gibi olacak ,keşke fazlası olabilseydi ancak seni istemesen de gördüm diyordu." Tabii Kays ın dilediği o görme anı iki yıl evvel ki bir andı, kafedeki gözlerinin bir olduğu ilk andı fakat daha tuhafı aynı dilekler Yeliz de diliyordu ,Hem de aynı an için.

BEYAZ LALEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin