BÖLÜM 3 Yeni hayat yeni umutlar

37 7 2
                                    

   Hayatın raslantı sarmalı kaderin ta kendisidir, isyan da etsek ....
   Lakin tanrının kader çizgisi muhakkak olması gerektiği gibidir.
 
2 YIL SONRA.
Bugün çok büyük bir gündü. Nagihan ile Nergis hazırlanmıştı kahvaltı yapıp yola çıkmaya ,hazırlardı tüm sıkıntı ve dertlerine rağmen, neşeli ,gülen yüzlerle şakalaşıyorlardı ,Nergis tam 2 yıl önce gelmişti 3 sokak ötedeki tek odalı öğrenci apartına, Nagihan o apartta yaşıyor o tek göz odada bir yıldır yaşam için adımlar atıyordu. Belli zor günler geçirmişti ama yine de mutluydu ,eskisinden çok daha güçlüydü çünkü zorluklardı insanı güçlü yapan. Nergis adrese geldiğinde saat üçtü apart u şeklinde 3. Birleşik boktu, bina Ege Üniversitesi kampüsünün duvar denilen Mevlana mahallesi ile arasını ayıran o 2 kilometrelik beton bloğun tam önünde yapılmış tüm üniversite öğrencilerine ama sadece kız öğrencilerine hizmet ediyordu. Nergis apartmanın önündeki çoğu parça parça olmuş, parktaki oyuncaklardan oluşan bölümün kenarında ,kaldırım taşlarında oturdu, bekledi Onu sabırla, umutla. Hoş başka çaresi de yoktu zaten, umutluydu ,işte akşam olmuş. Mahallenin sakinleri işlerinden, okullarından teker teker dönüyor. Otobüslerden, minibüslerden inen insanlar yorgun ama evlerine gitmenin mutluluğu ile geçiyorlardı önünden. Tabii birkaçı ona bakmış, belki bazıları bu kız bu sanki dağda ,açmış ,kimsesiz bir gelin otu gibi duran kız burada ne bekliyor? Dermiş gibi. Aman Nergis biliyordu, az kalmıştı, gelmek üzereydi aslında bir ara o bakkaldaki kadınların birinden, ya da bir Lise veya üniversite öğrencisinden telefon isteyip Nagihan aramayı düşünmüştü ama yapmadı. “Gelecek az sonra gelecek” dedi. Kendi kendine. Her düşündüğünde sabrının mükafatını ulaşacağını biliyordu.
 Az ilerde duran mavi renkli pejo marka eski dolmuş durmuş ‘Ilerleyince de pek fazla değişmemiş olan ,kısa boylu , esmer kızı Nagihan’ı görmüştü. Bir an kalktı olduğu yerden ona bakmak, ona koşmak, sarılmak istedi. Lakin içinde ufak da olsa bir tereddüt barındırmıştı , Neticede bir yıl kısa bir süre sayılmazdı ama 7, 8 adım kala fark etti onu Nagihan tabii fark ettiğini hafif loşlaşmış, akşam serinliğinde tüm mahalle anlamıştı. Nagihan öyle bir çığlık atmıştı ki, beton duvarların ardındaki üniversite ilk kurulduğunda dikilmiş ve artık bir apartman boyundaki çam ağaçlarından serçeler, güvercinler , hatta pek bir şeye aldırmayacak 5 ,6 karga bile havalandırmıştı. Hele o kargalar dedi içinden belki bazıları 100, belki 200 yaşındaydı, Nergis, onların 240 yıl yaşadığını öğrendiği zamanki şaşkınlığını hatırlıyordu “düşünsenize, izmir’in Yunan işgalini, Rus Osmanlı savaşını, hatta birinci meşrutiyetin ilanını bile belki görmüş ama şaşırmış o kargalar nagihan’ın çığlığına şaşırıp uçmuştu , ama herkes mutluydu, O çığlıkta sevgi vardı, O çığlık ata mutluluk vardı ,O sağlıkta kucak açma vardı Ve Nagihan o gece sessiz feryadında elini tutan, belki düşmesine yıkılmasına mani olan sarışın narin kıza olan borcunu ödeyecek, bu kez onun elinden Nagihan tutacaktı.
 Aynen öyle de yap, O gün ve o gece hiç uymadılar. Nagihan onun dert ortağı olup ona söz verdi ,”hele sen de çalış daha iyi bir ev ve daha iyi eşyalar yapalım, gidip onu da alırız yanımıza. Getiririz söz sana”. Bu cümleler laf olsun diye değildi. Bu cümleler içten samimiydi. Çünkü onların yine onlardan başka kimsesi yoktu, birbirlerine sahip çıkacaklardı. Nergis çok şanslı olduğunu biliyordu çünkü yurttan çıkan kızların başına her şey gelebiliyordu ,bunlar ikinci sayfa haberlerinden öteye geçmeyen toplum için başlığı okunup geçen ,kader arkadaşları için hayati zorluklardı ama Nagihan onun için bu riski kaldırmıştı.
Nagihan 16 yıl tecrübe ettiği dış dünyayı biliyordu ,artık alfa yetim Nagihan olmuştu.
 Sonraki 2 yılda önce nargis kampüsün içinde o öğrenci sosyal alanı olan çamların içindeki Kafeteryalardan birinde garson olarak işe başlamıştı. Iş aslında zor değildi ama zor olsa ne yazardı nergisin bir hedefi vardı ve bu hedef doğrultusunda hiçbir şey ona zor gelmezdi. Kafenin sahibi altmışlı yaşlarında, Izmir’in yerlisi ,foçalı bir balıkçının oğluydu. 45 yıl önce burada Işletme okumuş o zamanlarda bu bahçede çalışmıştı. Bu kafe onun hayattaydı. 45 yıl önce garson sonra şef olmuş ,patronun kalp krizinden 52 yaşında ölünce de karısından burayı devralıp gözü gibi bakmıştı. Adam bekardı kendi deyimiyle” hızlı gençlik uzun sürdü ,gençliğin bittiğini anladığında ise evlenmek için yaşlanmıştım”diyordu tabi artık tonton Babacan bir adamdı, Nergisi de çok sevmiş ,onun dürüst saf kalbini görmüş ,daha 6 aylıkken Nergisi kasanın başına bile oturtmuştu, bir yılın sonunda Nergis onun yokluğunda var olan , gölgesi olmuştu hem iyi de para veriyordu ,onu alttan alta gizliden gizliye destekliyordu, amacı Nergisin gayesini bildiği için onu desteklemekti. Nagihan ise Manisa kavşağında süper lisesi’nin karşısında bir mali müşavirin yanında çalışıyordu. O da memnundu işinden ama memnun olmasının asıl nedeni buradaki genç muhasebeci olan aşkıydı. Kabul etmek lazımdı ,birbirlerine de çok yarışıyorlardı. Hakan iyi bir geçti, Nagihanı da seviyordu. Hak ediyordu da. Hakan özünde iyi bir adamdı. Buraya okumaya gelmiş, sonra da staj yaptığı bu mali müşavirin yanında kalıp yaşanılası şehir izmir’de kalmıştı. Ve Nergis artık onu da tanıyor, iyi bir adam olduğunu da biliyordu. Birkaç kez birlikte yemek yemişler, geleceğe dair sohbetler bile edip mutluluk yolunda planlar yapmışlardı. Tabi ki onlar evlenmek bir olmak, aile olmaktan bahsederken nergisin hayal skalası tek ve yeganeydi, Küçük kız kardeşini oradan alıp yanına yeni evlerine getirmekti.
 Tüm amaç ve de çabalarında bu yönde mücadele ediyorlardı. Çabaları diyorum, çünkü Nagihan da en az Nergis kadar bunu istiyor ve çok sevdiği hiç olmayan küçük kız kardeşi gibi olan Yeliz ‘i bir an evvel burada yani evlerinde görmek, onun küsmüş olduğu hayata dönmesini sağlamak istiyordu. Evet Küskündü Yeliz. Bu bir gün kadar kısa olan  ömür diye uzun zikredilen hayata maalesef ki küsmüştü ama Nagihan biliyordu ki onun için de hala çocuksu bir ruh olduğunu. Evet, çocuksu bir ruhu vardı yeliz’in. Sadece onu uyandırması gerekiyordu. Neticede o binaya bir kez yetim gelen girdiği yaşta kalır. O yaştaki ruhu ile bir olurdu bir insan. Anne şefkati görmeden , bebekleriyle arabalarıyla oynamadan, babasıyla parka gitmeden, Salıncakta sallanıp, tahteravalli de bir seleye oturtup düserse diye de kendi geçip ağırlığını dengede kurup sadece elleriyle sırf çocuğu eğlensin, keyif alsın diye onu oynatıp inip kalkmasını  sağlamadan ,sadece 6 basamaklı kaydıraklarda çocuğu kayarken o ivmeyle yere düşmesin diye kaydırağın başında beklemeden ,onu ana sınıfına bırakıp camın önünde beklemeden. Okul çıkışında koşup gidip hasretle sarılmadan, ona doğru koşarken düştüğünde acıyan yerini öpmeden, onu kucağına alıp Geçti mi kızım deyip? Kızıl yanaklarını öpüp sarılmadan , onun sıcaklığına verdiği güven hissini, benim babam yanımda ,dağ gibi arkamda diyemeden, hatta ve hatta ilk aşık olduğu erkek olarak babasının ideal erkek kriterini belirlemeden bir kız çocuğu nasıl büyüyebilir idi? Nasıl genç kız olabilirdi? En nihayetinde Nergis az da olsa bu duyguları yaşamış bir genç kız olmasa da onlarla yaşama fırsatı yakalamış o sevinçleri, mutlulukları, kızgınlıkları, kısaca ailelerini yaşamıştı. Ve arada bir TV dizisinde izlediği bir sahnede ,bir gazete haberinde ya da ne bileyim belki bir kitapta, bir Ramazan bayramını reklamında, bir billboard’da onları hatırlayıp anılarına gidebiliyordu ama ya Yeliz o henüz 3 yaşındaydı. Ailesi öldüğünde anne babasıyla ilgili hiçbir şey anımsayacak yaşta değildi.belki de bedeni artık 13 14 yaşına gelse de ruha hâlâ 3 yaşındaydı. O içine kapanık lığı ,O antisosyal durumu bu yüzdendi.
 Işte tüm bu olgular ışığında 3 yıldır canla başla çalışıyorlardı. Yeni evlerine sonunda geçmişlerdi. Hatta birkaç parça eşya da almışlardı. Bu hayatlarında müthiş bir ivmeydi ,artık hedef  belliydi. Önlerindeki 6 ,7 ayda öncelikle bir genç odası kurup ,eksikleri tamam edip yasal izinleri de tamamlayıp. Onu Yeliz'i, o yalnızlıktan, O izbe yerden alacak evimiz diye bildikleri tek yere getireceklerdi. Işte bugün manisa’ya o kız yurduna her ay yaptıkları rutin ziyaretlerden birini yapacaklardı. Ve bugün çok özel bir gündü. Yeni evlerinin müjdesini yeliz’e verecekler, onu alacakları anın müjdesini paylaşacaklardır. Artık yeni yaşamları tam önlerinde uzanıyordu.
 Yeliz son 12 yıldır ilk kez heyecan ile gitmişti o eski camın önüne, kalbi O heyecanı bastırır gibi atıyordu, genç kız müdürün odasından çıkmak için sabırsızlandı çünkü heyecanı bastıramıyordu, Neredeyse o asık suratlı adamın önünde zıplamaktan, haykırmaktan korkuyordu. Böylesi bir haberin habercisi 14 ay önce gelen ablası ve de Nagihan olmuştu aslında , Yeliz o gün ziyaretine gelen 2 kızın müjdesini hak ettikleri tepkiyi vermemiş, verememişti. Burası tüm hayalleri, tüm idealleri baskılayan bir yerdi. Sanki buraya giren ömründen umudunu kesmek, geleceğinden vazgeçmek zorundaydı. Ama Nergis ile Nagihan umut doluydu. Onu hiç yalnız bırakmayıp her ay hiç aksatmadan ziyaretine gelmiş ,onunla tüm ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Yeliz kıymet gördüğünün, önemsediğin farkında olsa da içinden gülmek, eğlenmek, neşelenmek gelmiyordu. Tepkisi de o nedenle basit bir baş sallamak ve narin bir omuz silkmek olmuştu Müjdeyi duyduğumda.
 Aslında Nergisin hayal ettiği umduğu tepki bu değildi ama onu anlıyordu. Nergis buradan istemese de gitmişti, Yeliz, bu koca binadaki onlarca yüzlerce çocuk olmasına rağmen tek ve yalnız hatta terk edilmiş hissetmişti. Evet, o günler Nergis gidince kuruluğa bakıp ağlamıştı saatlerce ,bu takip eden haftalar aylar boyu sürmüştü. Yeliz ablasını çok seviyordu ve artık geldiği yaşta nergisin niçin gittiğini bilip anlıyordu. Artık o müjde 6, 7 ay dense de 14 ay geçmiş yasal prosedürler çok zordu ,Uzun sürmüştü ama müdür bugün ona müjdeyi vermişti. Ona  ne güzel bir cümle kurmuştu" Genç hanım hazırlan ,ablam seni almaya geliyor. Bu gece evinde uyuyacaksın. Allah’ım ne güzel bir cümle”. Hep bunu söylüyordu.
 Yeliz odadan çıkar çıkmaz koşmaya başladı ,öyle koşuyordu ki ,kozadan çıkmış bir kelebeğin kanatlarındaki salya'yı atmak için kanat çırptığı gibi koşuyordu ve oraya 4,5 yıldır tüm sevinçlerini ama , daha çok hüzünlerini yaşadığı eski camın önüne ,onlara ,hep gıpta ettiği ,onlardan biri olmak, gölgelerinde bir fidan olmak istediği, kuruluğa koşuyordu. Haykırmak tı niyeti , ilan etmekti ,Artık gidiyorum. Ablam geliyor. Ben terk edilmedim, ben unutulmadım, o geliyor , söz verdiği gibi beni almak , evimize evime götürmek için geliyor diye haykıriyordu ,tabiki sadece Yelizin vede meşe koruluğu sakinlerinim işlettiği sessiz çığılığı ile ,Haklıydı da. Ama meşe koruluğu sakinleride mutluydu ,Hep onun gözyaşlarını ,feryat ve serzenişleri dilemişlerdi. Bu kez mutluluğunu. Pır pır atan, kalbini, umudunu, geleceğini ve ilk kez hayallerini dinliyorlardı. Yeliz’in içi içine sığmıyordu. Çünkü hayatında yaşamadığı kadar mutluluk hormonu ve adrenalin ile birlikte. Yaşıyordu o günü beyni resmen endorfin pompalıyordu. Aylardan Temmuz du, Kuruluk her zamankinden yeşil,  ağaçlar her zamankinden güçlü. Meşeleri in yaprakları bahardan yaza geçmenin sevinciyle ışıldıyordu hafif yaz esintisinde. Ağaçlar dimdik duruyordu, güçlü duruyordu. Yeliz anlattıkça sanki dallarım uzatıyor, birbirlerine mutlulukla sarılıyor gibiydiler. Yeliz mutluydu ağaçlar mutluydu, kuşlar mutluydu, tüm doğa ana mutluydu.
 Eve geldiklerinde saat akşam yediyi bulmuştu. Nergis o gün izin almıştı. Bu mutlu gün için seve seve izin vermişti, Patronu hem niye karşı olacaktı? Nergis onun hiç olmayan kızı gibi olmuş eli ayağı sağ kolu olmuştu. 4,5 yıl uzun bir süreydi. Genç kız bu sürede kasanın yanı sıra, tüm alım satım, banka maaş gibi olağan işleri devralmış, yaşlı adama sadece onun müthiş organize işini izlemek Tabii bir de kadim komşuları ile tavla oynamak düşmüştü.
 Yeliz yolboyu hiç konuşmadı, aslında biliyordu o daha iyi, daha güvenli bir hayata gidiyordu. 4,5 yıl önce nergisin gittiği gibi bir bilinmeze gitmiyordu, Nergis şanslıydı Nagihan vardı ,ama Yeliz daha şanslıydı ,ama yine de geçen 13 yılın ardından yurttan ayrılmak onu korkutmuştu çünkü Yeliz okul dışında yurttan hiç çıkmamıştı o binadan hiç ayrılmamıştı, bina yıllar içinde birkaç değişime uğramış mesela yemek salonu iyi bir hal almış , spor salonu eklemiş, hatta bir sinema odaları bile olmuştu. Ama yine de soğuk ve kasvetli geliyordu, lakin oradan hiç çıkmamıştı, korkmuştu belki çıkmaktan ,aynı şimdi olduğu gibi zaten arkadaşı neredeyse yoktu. Okulda da işini yapıyor, gidip geliyor ama kimseyle irtibat kurmuyordu, birini sevmekten yakın olmaktan korkuyordu, neticede kimseyle yakın olmazsa gittiklerinde onları kaybetmiş olmaz ,acı da çekmezdi. Tabii ki.
 Yol boyu konuşmasa da meraklıydı. Ela gözleri hep dışarıdaydı. Manisa ile izmir arası sadece 34 dakika sürmüştü. Manisa kavşağında inip bir taksiye binmiş, Nergisin tarifi ile doğruca eve gitmişlerdi. “Işte geldik” dedi. Yelize sesinde öyle büyük bir gurur ,öyle büyük bir huzur vardı ki  tarifine kitaplar yetmez, filmler fragman gibi kalırdı, başarmıştı. Küçük kardeşimi oradan almış ve de 13 yıl sonra ona yeniden bir ev bir yuva sunmuştu.
 Bina 25 yıllık eski bir bina idi. 3 katın üstüne sonradan eklenmiş 2 + 1 çatı dairesi vardı ,işte tam orasıydı. Yuvaları yeni hayatları geleceklerinin yeni başlangıcı. “Bak orası en üst kat” dedi. Artık sevinç sesinde cıvıl oluyor. Sanki bir kırlangıcın kanat, çırpınışları gibi kalpleri atıyordu. Ellerinde sadece bir valiz ve bir çanta vardı işte Yeliz’in o güne kadar olan yaşamı sığınmıştı bu 2 çantaya. Ama dar dönen mozaik döküm merdivenden çıktılar. Yavaş yavaş belki de hızlıydı. Onlar için zaman sanki durmuş gibi olduğu için öyle geliyordu ama ne fark ederdi ki?  artık kendi evlerindeydiler, Bu durumun bir tarifi mümkün değildi.
 Işte son kata gelmişlerdi. Bir yerden sökülme olduğu belli olan iğrenç koyu kahve çelik kapının önünde anahtarı Ywliz’e uzattı ablası” Hadi açsana kapıyı” diyordu. Belki de bunu yaparak genç kızın aklındaki kilitlerin'de açılmasını istiyordu. Artık hayatlarında yeni bir eşiğe gelmişlerdi ve de sadece mil menteşeleri in üstünde artık yağlanma vaktinin geldiğini söyleyen gıcırdama sesiyle kayıp açılan kapıdan girip o yeni eşiği geçmeliydiler ve Yeliz öyle de yaptı. Gözü yerde duran bej rengi mermere bakarken tüm geçmiş yaşamını valizini kaldırdı ve de oradan içeriye küçük bir adım attı.
 Daire küçüktü ama yeterliydi. 2 odaları bir ortak salonları vardı. Nagihan büyük odayı siz ikiniz alın demişti. Ve odada altlı üstü 2 ranza ile 3 kapaklı bir beyaz. Dolap vardı. Onların dolabı onların odası sadece ikisine ait Bir oda, Yeliz ile Nergis  Nagihan da geldikten sonra gece ikiye kadar sohbet etmişler ama Yeliz sonrasında yattıkları o odada sabaha kadar uyumamıştı.Hem nasıl uyuyabilirdim ki? Onlarca nefes yoktu ,gece sıçrayıp kalkan, bazen ağlayan çocuklar, kabuslar , belki horlama lar ,hiçbiri yoktu, sadece sessizlik vardı. Ablam da bu sessizlikten rahatsız olmuş muydu acaba diye düşündü. Ama güldü sonra kendi kendine, çünkü hep bu sessizliği istemişti ama şu an ulaşsa da bu kez alıştığı kaosun gürültüsünü arıyordu. Yeliz o gece sabaha kadar kah oturdu kah uzandı ama en çok onun Nergisi izledi. Aynı o camdan koruluğu izlediği gibi hem ne fark ederdi? O koruluk Nergis'siz 4,5  yılda onun sırdaşı ,baş koyduğu omuz olmamış mıydı?
 Sabah yedide gün başlamıştı. Yeliz mutfaktaki sesi duyunca sanki yurdun kalk zili imiş gibi kalktı hemen çıktı odadan ,Nagihan çay koymuştu. Onlara kahvaltı hazırlayacaktı" uyandırdın mı aşkım” dedi. Sesi derin sevgi dolu çıkmıştı al bir uhaflık daha ,Yeliz hiç alışık değildi böyle sözlere ama çabuk alışabilirim dedi. Hem insan güzele çok çabuk alışamaz mıydı? Yine de sesli cevap vermedi. Sadece başını sağa sola salladı. Hadi Nergis i de çağır diyen nagihana doğru koştu öptü onu ve sonra doğruca odaya koştu ,artık ablasını kaldıracaktı. Nergis bir melek gibi yatıyordu zaten o yelizin koruyucu meleği idi ,yavaşça eğildi ,onun derin nefes alan kalbine sol elini koyup yanağından bir öpücük kondurmuştu.
 Kahvaltı çok neşeli geçti. Bugün Yeliz in günün ilan edilmiş, her şey ona  tabi olmuştu ama o tek bir şey istedi. Evde oturmak onlarla ,ablasıyla zaman geçirmek, ona sarılmak istiyordu. Belki kokusunu özlemişti , tabii ya onu özlemiş olmalıydı çünkü ,düşüncelerinde artık yüzünü bile hatırlamadığı anne kokusu vardı Nergiste, Hem konuşacakları çok şey vardı , aralarında 4 ,5 yıllık bir hasret vardı. Nagihan anlayış gösterip onları yalnız bıraktı. Aslında o da izin almıştı ama fırsat bu fırsat hakan’la buluşurum dedi ,neticede sonbaharda evleneceklerdi. 2 aşık çok şeye karar vermek zorundaydı.
 Yeliz çok sevindim bu habere ama şaşırmadı çünkü tanımasa da hakan abisinden haberdardı onları biliyordu. Her ay ziyarete heyecanla anlatıyordu. Nagihan ona,ama  Yeliz asıl ablasının haberine çok şaşırmadı Nergis Katarlı bir yüksek lisans öğrencisiyle 5 aydır birlikte olduğunu anlatmış ve de aşkını gözleriyle tarif etmişti aslında Nergis uçuyordu Aşk ona bir çift kanat takmıştı. Bundan çok mutluydu ve  bir an yeliz’in iri ela gözlerine tekrar acaba yine mi yalnız kalacağım korkusu geldi Ama çabuk kurtuldu duygudan çünkü Nergis onu terk etmemişti ve yine terk etmezdi. 2 kardeş o ikinci el koltukta sevgiyle ama daha çok.bağlılık ile sarılıp kalplerinin bir attığını duydular.
Nergis Kays’ı ,sevdiği adamı duygularından emin olmadan anlatmak istememiş. Emin olunca da yeliz’in yurttan gelmesini , yanında olmasını beklemek istemişti. Belki de en doğrusu oydu.” Ama senden daha çok kıymetli olan bir şey yok sen benim ruhumun mücevherisin" Diyordu Nergis bunu ruhunun en derinlerimden yüreğinden  söylüyordu. 2 kardeş o günü hasretle bitirmiş, akşamında da. Forum bornova’da sinemaya gidip güzel bir hamburger de yemişlerdi. En mutlu olduğu günüydü Yelisin. gece olduğunda artık uyku Yeliz e misafir olmuştu.” Yarın kalkınca gel öğlen Kays gelecek seni tanıştırmak istiyorum” demişti. Yeliz  göz kapakları kapanmadan son sözleride" tamam abla” olmuştu..

BEYAZ LALEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin