2 yıl sonra.
Nergis evde gündelik işlerini bitirdiğinde uyanmıştı oğlu “tam zamanında “dedi içinden. Son 2 yıl çok hızlı mutluluk içinde geçmişti. Nergis kardeşinin gelişinden 40 gün sonra hamile olduğunu fark etmiş o masum beden, O anın tecrübesizliği, arzu dolu şehveti ile ikisine tüm yaşam planlarını değiştiren kararlar almalarına hızlı bir yaşam döngüsüne girmelerine sebep olmuştu.
Aslında nagihanın düğünüyle gündem, ancak bir anda her gündem Nergis olmuş, kays akşam yemeğinde ürkek ve korkak gözlerle haberi veren Nergis e ilk şaşkınlığı atar atmaz “Pasaport çıkarmamız lazım” demişti. Takdir edersiniz ki çocuk haberine pasaport diye cevap almak biraz tuhaftı ama sonraki 10 dakikada anlaşıldı bu cevabın derin manası çünkü Kays için yapılacak tek şey vardı. Derhal katar’a gidip acil evlenmeleri gerekiyordu. Kays sorumluluk sahibi bir adam olarak kadını ile çocuğuna sahip çıkacaktı, Zaten bu evlilik eninde sonunda olacaktı, hızlandıracaktı.
Nergis için her şey o kadar hızlı masalsı olmuştu ki pasaport ve vize sadece 11 gün sürmüştü ,tabi Kays’ın ailesinin etkisi büyüktü.
Katar’ın başkentinin 22 km dışındaki çiftliklerinde ilk yaşadığı duygu şaşkınlık olmuştu. Velev ki buraya gelirken görmeyi umduğu şeylerin kat ve kat fazlasını görmüş resmen şok olmuştu ,tanışma merasimi bir saatten uzun sürmüş kardeşler, kuzenler, ablalar, halalar, amcalar derken çiftlikteki insan sayısı küçük bir köy sayısına denk gelir görünmüştü. Kays babasız olmasından ve de karakterinden dolayı çok seviliyordu. Özellikle Dedesi tarafından çok önemseniyordu. Dede otoriter ,saygı değer ,yaşlı bir adamdı. Tanışma faslının bitimini takiben o dev yemek masasına gelmiş saygıyla kalkan ailesine hiçbir şey demeden masaya en başı oturmuştu. Sessiz bir yemek yendikten sonra hemen sağındaki torununa Arapça bir cümle söylemişti. Konuşmaları ne Nergis ,Ne de Yeliz anlıyordu ama herkes yaşlı adamın yüzündeki şaşkınlığı anlamıştı.
Dede gözüyle onu gösterip, “aferin seni seven birini bulmuşsun ela gözleri aşkla bakıyor” demişti ama cevap ihtiyar adamı şaşırtmışt ,” Ela gözlü kız kardeşi diğeri nişanlım” lafını duyunca şaşkınlık yüzünden bariz belli oluyordu. Ama hemen toparlayıp Nergis e işaretle çağırıp elini de öptüm düştü. Bu bir nevi onayladı buraya bunun için gelinmişti. Sadece 40 günde bir masal düğün olmuştu. Aile bu türk kızını sevmiş, benimsemişti ve muhteşem düğün sonucunda dedeyle bir türkiye’ye dönmüş ,yaşlı adam genç, evli çifte, bayraklı’da şirkete yakın süper lüks 5 + 2 dubleks bir çatı daire alıp ,bir müddet yanlarında kalıp katar’a geri dönmüşlerdi.
2 yıldan sonra artık kays şirketlerinin izmir temsilcisiydi. Bu Türkiye temsili için hazırlıktı, Artık kardeşler müthiş bir masala başlamıştı ,onca yılın cefasından sonra böylesi bir hayat hayallerinin çok ama çok ötesindeydi. Yeliz onlarla birlikte kalıyor ablası ve kays la beraber yaşıyordu. Yeliz’in tüm karşı çıkmasına rağmen Nergis kardeşini bırakmamış, Kays buna anlayış göstermişti. Neticede ev çok büyüktü ve Yeliz çocuklarında da yardım edip, aynı onda da okuluna devam edebilirdi. Yeliz artık Izmir’in en iyi özel Üniversitesinde iç mimarlık okuyor. Kays baldızı için mali tüm kapıları açıyordu bu içine kapalı kimseyle yakın olmayan kız aynı çizgide ama çok başarılı bir öğrenci olarak yoluna devam ediyordu. Yeliz hala konuşmayan, gülmeyen, soyut yaşayan bir idi ,cıvıl cıvıl görüntüsünün tam aldıydı, Tek istisna vardı o da yeğeni. Yeliz söz konusu küçük çocuk ayaz olunca bir anda başka biri oluyor, içine kapanık silik anti sosyal kız gidiyor. 19 yaşına uygun cıvıl cıvıl bir kız geliyordu. Yelizin içinde patlamak isteyen bir sevgi yanardağı vardı bunu patlatabilen tek şey ise yeğeni ayazlı.
Nergis onların hayallerini yani henüz bir buçuk yaşındaki oğlu ile kardeşinin oyunlarını yeliz’in ayaz ile alakasını görmekten mutluluğunu izlemekten son derece keyif alıyordu ,çünkü birisi tek kardeşi, tek arkadaşıydı, değeri ise tek çocuğuydu ama hep tek kalacaktı. Ayazın doğumu 2 hafta erken olmuştu. Bunun nedeni ise küçük bebek bağırsakları dolanmış ,ölümün kıyısından son anda dönmüştü,Doğumda nergisin Rahmi kalıcı hasar görmüştü ,tabi ki bunun tek anlamı bir daha çocuğu olmayacaktı. Onlar tek çocuklu bir aile olarak kalacaktı. Nergis haftalarca ağlamıştı ancak çare küçük oğlu ve küçük kardeşi olmuş, ikisi ona güç vermişti, içten içe bu yara onu zayıf düşünmüş. Artık eksik bir kadın olduğunun farkında ,eksik bir eş olacağını düşünüyordu içten içe. Bu nergisin hayatının travması olacaktı. Bu acı onu hep takip edecekti.
Tabii işin bir de kaysın tarafındaki yüzü vardı. Kays hep çocuk isteyen bol aileli bol nüfuslu bir aile istiyordu. Lakin bu imkanı daha ilk anda gitmişti ancak yapacak bir şey de yoktu. Allah böyle uygun görmüştü diyordu kendi kendine. Ve o mucizelerin sahibi olandı diye kendini de teselli ediyordu. En azından inancı ona bunu söylemiyordu. Yaşamsal sıkıntılar, inişler, çıkışlarla doluydu ki onlar hayatın Iyi yönlerin yaşamayı seviyor son 2 yıldır kurdukları bu aile düzeninde güzel bir yaşam bile devam ediyorlardı. Tabii Kays için bir bir zorluk daha vardı, Her günü kendiyle çelişen mücadele eden Bir hal ile geçiriyor ,evi onun mabedi iken, aynı zamanda onun en karanlık yeri, en karanlık duygularının zindana oluyordu. Kays, bu 2 yılda harika bir ev ve mucize bir evlat sahibi olmuş ,aile işinde de çok başarılı, iyi bir yönetici olduğunu kanıtlayıp kabul ettirmişti. Lakin o kafede gördüğü ela gözleri o masum yüzü hiçbir zaman unutmadı. Nasıl unutsundu Her gün karşısında duruyordu.
Evet, onunla aynı evde yaşıyordu, Ablasıyla evliydi,esasen Nergisi çok önemsiyor ve seviyordu. Çocuğunun annesine saygı ve sevgi besliyor bunu da belli ediyordu ancak ela gözlüye o kafedeki narin kıza içten içe önlenemez bir platonik aşk vardı içinde. Belki onu görmese daha kolay olabilirdi. Belki onu çoktan unutmuş bile olacaktı. Ama ela iri gözler hep orada yanı başındaydı.
Esasen Yeliz çok görünmüyor yemeği yiyip masa toplanır, toplanmaz ya yeğeniyle oynuyor ya da odasına çıkıyor ders ile meşgul oluyordu. Yine de kaysın gözleri ona kayıyor, Yeliz’in hiç kaybolmayan saflığı, masumiyeti güzelliğiyle birlikte beslediği platonik aşk içinde maalesef büyüyordu. O gün kafede gördüğü şey kar ile kaplı bir dağda bir taş tanesi idi ama bugün olan o taş tanesinin bir kar topuna dönüştüğünün alameti miydi işte bununla her gün her an mücadele ediyor sevdiği saygı duyduğu eşine belli etmemek ,Yeliz’in mahcup bırakmamak için benliğiyle ruhi ile savaşıyordu zaten aşkların en sıkı ve en güçlüsü platonik olanı değil miydi, tüm imkansız aşklar platonik olurdu. Imkansız, aşklar efsanevi olanlardı. Aynı adını taşıdığı büyük aşık Mecnun gibi değil miydi? Belki babası Leyla ile mecnun hikayesinden etkilenmiş oğluna mecnunun gerçek ismini koymuştu Kays demişti.
Yeliz için ise yaşam daha da zordu. O her akşam ,her sabah tek varlığına, ablasına ihanet ettiğinin farkında yaşıyordu. Çünkü ablasının kocasına istemsizce aşıktı. Ve bununla yaşıyordu. Ancak bu yeliz’in suçu değildi. O gün Kays’ı gördüğünde kim olduğunu bilmiyordu. Hem insan kalbine nasıl söz geçilebilirdi onu sev, bunu sevme diyebilir miydi? Öyle olsaydı zaten sevmezdi. Çünkü 2 yıldır bunu kendine söylüyor onu unut düşünme diyordu fakat bu nafile bir çabaydı hem hep yanındaydı ,hani göz görmez ise gönüllük atlanır derler ya e Yeliz ne yapsın kays hep onun gözünün önündeydi tabii bir de ayaz vardı onu o kadar çok seviyordu ki. Tüm boş zamanlarının bir adı olsa muhakkak o isim ayaz olurdu. Bu sevginin temeli nergisin oğlu oluşu muydu yoksa Ayaz’ın gözlerinde ayazın teminde kaysı görmesi miydi, Işte buna cevabı yoktu. Lakin bildiği yegâne şey ayazı çok seviyor oluşuydu.
Bazen düşünüyordu, yoksa o yurt yalnız ve kimsesiz olduğu yurt acaba daha mı iyiydi? Tamam, orada kimsesi yoktu kalabalığın içinde yalnızlığı yaşıyordu, koruluğu sayılmıyordu tabi ancak yaşam sanki orada daha kolay gibi geliyordu bazen. Gerçi yurtta da hasretten yoksundu ama oradayken hasret duydukları yanında değildi. Ama burada bu saray gibi evde her şey vardı en iyi eşyalar, en iyi yemekler, en iyi okul ancak hasret burada da vardı. Lakin bu hasret çok daha zordu çünkü hasret olduğu dibinde yanında duruyor, onu hep görüyordu. Bazen gözü dalıyordu, hiç fark etmeksizin ona bakar görüyordu kendini tabi anlayınca hemen kaçırıyordu iri ela gözlerini sonra kendine küfürler ediyor. Ablasının kocasıydı, Bu Nergis'e ihanetti Nergis bunu hak etmiyordu. O Yeliz'i hep çok sevmiş , hiç yalnız bırakmamış, terk etmemişti. Hatta evlenirken bile Yeliz istemese de” ben nereye sen oraya küçük hanım benim olan herşey senin hadi bakalım” Deyip evine almış, her şeyini paylaşmıştı. Tabi ki kız kardeşiyle aşkı da paylaştığını nereden bilebilirdi?
Nergis doğumdan sonra çok zor anlar geçirdi. Rahmini kaybetmiş olmak Kays’a bir daha evlat verememek ve bunu bilmek onu yıkmış, zaten çocukluktan gelen travma tik yaşamı. Psikolojisinin tümden bozulmasına yol açmıştı. O zor günlerde Yeliz ona destek olmuştu ve hâlâ da oluyordu. Kays bilmese de ablası hâlâ iyi sayılmazdı. Ancak Yeliz hep onun yanındaydı. Öyle de kalacaktı. Bedeli ne olursa olsun vefasız olmayacaktı.
O gün Yeliz erken gelmişti. Ayaz ile ilgilenen ablasını öpmüş ama ayazı resmen yemişti ,gerçi bebişin hiç şikayeti yoktu. Sanki o küçük gönüllü teyzesinin dev sevgisini hissediyor, aynı sevgiyi ona veriyordu. “Abla bu tam bir mucize” dedi. Ayazı kollarına o yumuşacık tombis esmer kollarını öperken. Ve küçük ayaz kolları öpüldükce kıpırdıyor, teyzesine gülücükler atıyordu ama madem teyze erken gelmişti, ayaz yıkamalıydı.
Nergis ayazı yıkayayım, sen de masayı hazırla demişti ama Yeliz onu ben yıkarım deyip ufaklığı kaptığı gibi yukarı onların odasına çıkmıştı. Saat erkendi. 20 dakikaya yıkanırdı. Zaten çoğu zamanda ablasının odasındaki banyoda yiğenini yıkıyordu ve orada giydiriyordu artık görevler dağılmıştı, Kays bir saate gelirdi, Nergis sofrayı kurarken, küçük oğlu da tertemiz olacaktı, nargis mutfağa geçti salondaki müzik bandı açıp işe koyuldu. Evde artık eğlence kol geziyordu. Tam o yurtta yaz saatinde toplu akşam yemeklerinde hayal ettiği gibi ,ama ses o kadar yoğundu ki Nergis derya Uluğ'un o son trend şarkısına o kadar kaptırmıştı ki çelik kapının açıldığını bile duymadı.
Kays evin merdivenlerini hızla çıkmıştı. Ev güzel bir rezidans apartmanın son katıydı Dubleksti. Çelik kapıyı açmak zor olmuştu ama zorluğun sebebi insani bir ihtiyaçtı. Ofisten eve zor yetişmişti. Acil tuvalete girmeliydi. Eve girdiğinde her yer şen şakrakttı, hoşuna gitti ,zor zamanların akabinde bu enerji iyiydi “hayatım” dedi. Ancak cevap yoktu. Mutfaktan nergisin sesi geliyordu, şarkıya eşlik ediyordu. Selam işi beklenebilirdi ve de doğruca yukarı çıktı artık koşuyor basamakları üçer üçer çıkıyordu adeta. Ve odaya hızla daldığında öylece donup kaldı. Karşısında yatağa yönü dönük gördü onu ama Kays ı fark etmemişti. Hem niye fark edecekti? Yatak odasının kapısı kapalı değildi. Sadece kanadı itmişti.
Yeliz yeğenine ayaza konuşuyor ,onu giydiriyordu” Sen mis gibi temiz mi oldun? Teyzeciğim” değişimden çocuğu yıkadığı anlaşılıyor. Bu onun görüntüsünü de izah ediyordu. Kız arkası dönük yatağa eğilimiş haldeydi ve üstünde sadece siyah ama şeffafa yakın iç çamaşırı vardı ama o kadar güzeldi ki Kays onu ilk kez ancak kazara yarı çıplak görüyordu. Bembeyaz pürüzsüz teni vardı, dar iç çamaşırı kızın küçük polosunu ortaya çıkarmıştı. Adam içten içe platonik de olsa delice aşık olduğu kızı öyle görünce dondu kıpırdayamadı, aslında dönmeli ve çıkmalıydı ama yapamıyor gözünü ondan alamıyordu. Kays nerede olduğunu ,karısının aşağıda olduğunu bile unutmuştu.
Yeliz kıyafetlerinin ıslanmaması için soyulmuş sadece iç çamaşırları ile kalmıştı. Neticede küçük ayaz yaramazdı artık ve onu hep böyle yıkıyordu. Aslında bunu banyo da sırılsıklam olduğu bir gün ablası tavsiye etmiş “kızım se ve ben varız hem Ayaz daha bebek sende soyunuver, Ben öyle yıkıyorum “demişti. Zaten daha erkendi, eniştesi de gelmezdi. Çocukla gülücükler oyunlar içinde bonyo yapmış, onu ablasının yatağında kurulamamış giydiriyor, bir yandan da konuşup onu oyalıyordu ,artık ayaz hazırdı, onu oturtup kendi giyinebilir di. Ayazı ellerinden tuttuğu ve küçük adamın ayağa kalkmasını sağladı. Onu kucağına alıp bir anda dönüverdi işte bu tüm bedeninin kızardığı andı. Çünkü döndüğü yerde o vardı ona bakıyordu. Ama niye bakıyordu Yeliz neredeyse çıplaktı. Bir anda yüzü değil, her yeri kızardı. Sağ kolunda ayaz kucağındayken sol eli edep yerine gitmiş, utançla saçları savrulup bukleler önüne dökülecek şekilde başını çevirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ LALE
ChickLitDüşünsenize en yanlış zamanda hayatınıza dokunabilecek en doğru insanı bulursunuz ancak çaresizce aranıza setler örüp ,sahra misali çöller koyup onu ancak çölde bir serap gibi hayal edebilirsiniz... işte o an ölmek hatta hiç var olmamış olmak...