Yüksek sesli bir korna sesiyle yerimden sıçradım. Dalgınlık yüzünden ve biraz önceki olaydan dolayı sıradan bir korna sesi bile beni bu kadar korkutmaya yetmişti. Yerimden fazla kıpırdamayarak arkamı döndüğümde bizim minibüs olduğunu gördüm. Annem büyük bir korku ve haykırışla arabadan indi ve ağlamaya başladı. Babaannem onu sakinleştirirken babam da bir çözüm yolu arar gibiydi.
-''Eyüp amca iyimisunuz. Sakın kipirdamayun araba devrilebilir her an ben şimdi Hizir emiceyi ararum kamyonetiyle sizi çeker ordan.''
Babam benim kahramanım işte. Hep bir çözüm bulur. Sonra aniden bana döndü ve bembeyaz olduğunu tahmin ettiğim yüzüme baktı;
-''Korkma kizum ben burdayim şimdi halletcuğum sen meraklanma.''
Biraz daha rahatlamışçasına derin bir nefes verdim. Uçuruma arkamı dönmüş, babama yüzümü çevirmiştim. Eğer uçuruma bakarsam yine korkacağımı biliyordum.
Eyüp amcanın oğlu da kasada bizim yanımızdaydı. O da olayın başından beri korkmuş ağlıyordu. Küçüktü ve korkmuştu. Babamları görünce olduğu yerden ayağa kalkmış, onlara doğru çulların üstünden zıplayarak gitmeye başladı. Hepimiz aynı anda;
-''Dur Mehmet Emin sen hareket ettikçe kamyonet sarsılıyor!''
O bizi dinlemeyip kasanın diğer ucuna kadar gitti. Aşağıya atlayacağı belliydi. Şu durumda böyle bir hareket çok tehlikeliydi, araba aşağıya doğru kayabilirdi zaten zor duruyordu. Annem oradan, yengem buradan bağırıyorlar, o ise hiçbirinin sözünü dinlemiyor, atlamak için kendini hazırlıyordu.
-''Dursana çocuk bizi öldürmek mi istiyorsun!'' Dememle bir an kendine geldi. Dönüp bana baktı, kıvama gelmiş gibi görünüyordu. Devam etmeliydim;
-''Sen olduğun yerde kıpırdaman dur. Hızır amca geliyor şimdi kamyonetiyle bizi çekecek, biz de rahat ineceğiz tamam mı?'' dedim.
Korkmuş gözlerle bana baktı ve 'tamam' dercesine kafasını aşağı yukarı salladı.
* ** ** ** ** ** ** *
Hızır amca 'Hızır' gibi yetişti imdadımıza. Bizi bulduğumuz uçurumdan ve uçurumdan daha farksız korku boşluğundan kurtardı. Ona can borcumuz vardı. Koşup anneme sarıldım, şimdi de sevinçten ağlıyordu.
Minibüsümüze binip eve güvenle gittim. Çay alım yeri yine tıklım tıklımdı. Arabalar ardarda sıralanmış, kimisi çayları boşaltıyor, kimisi yanındakilere yardım ediyordu.
Karadenizlilerin fevri hareketleri, yüksek sele konuşmaları, aceleciliklerinin yanında yardımcı olmaları da meşhurdur. Arabayı alım yerine yaklaştırıp arabanın içinden çulları kantara (tartı aletine) üst üste koyup tartıyorlar, daha sonra da çulları çözüp boşaltıyorlardı. Çayda bize düşen son nokta buydu. Bundan sonra boşaltılan çullar alım yerlerinden kamyonetlere doldurulur işçiler tarafından. Oradan da fabrikaya...
Böyle zahmetli bir işten sonra fabrikada bir çok işlemden geçen çayı afiyetle içerken bunları da düşünmek gerek. Yediğimizin, içtiğimizin nereden geldiğini düşünüp tefekkür etmek, şükretmemizi daha da fazlalaştıracaktır.
Arabalar birbirlerine yol verirken korna çalmayı da ihmal etmiyorlardı. Korna Rize'de 'Selamün Aleyküm' demektir bir nevi. Tanıdıklar görülünce es geçilmez ayıptır.
Onlar birbirlerine yardım ederken bize de yol verme çabasındaydılar. Evimize çıkabilmek için buradan geçmek lazımdı. Asfalt yolun solunda dik bayırdan çıkarken arabanın içinde geriye doğru düşecekmişiz gibi hissederdik. Bayırın solunda ve sağında çaylıklar yeşillikleriyle bizi kuşatıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARADENİZ RÜZGARI
Novela JuvenilO da ne kafayı mı yemiştim yoksa? Çölde değilim ki serap olsun.Ruhumu okşarcasına bir ses geliyordu aşağıdan. Önce (her zamanki gibi)donup kaldım. Sonra kendime gelip sese kulak kesildim.Bu İnşirah Suresi idi. Türkçe manası geldi hemen aklıma; 1)B...