Duyduğum sözler karşısında afallamış bir halde olduğum yere çakılıp kalırken, kelimeler birer tokat gibi iniyordu yüzüme karşı. İlk cümlesini özümsemeye çalışırken ardından sarfettiği cümleler boğazımda yumru olarak kalıyordu.
-"Pişman mi oldun da ceri celdun o paçi(kız)! Yeni mi celdi akluna anan baban!"
Belki vurmuyordu ama kelimeleriyle dövüyordu beni adeta. Bir kaç tokat atsaydı bu kadar canımı yakmazdı herhalde.
Neden böyle cümleler kullanıyordu bana karşı bilmiyordum ama ortada bir şeylerin döndüğü kesindi. Bu denli ağır konuşacak ne yapmıştım ki ben acaba? Daha doğrusu ne yapmış gibi gösterilmiştim?
Biraz daha burada durursam dayanamayarak yere kapaklanacağımı farkettiren göz karartılarım, beni eve doğru yönelmeye mecbur bırakmıştı. Babaannemin stemlerini eş geçerek bayırdan yukarı çıkmaya başladım.
Yürüyen sadece ayaklarımdı sanki, bedenim sürükleniyor gibiydi. Yapmadığım ve en kötüsü de ne olduğunu bilmediğim bir olayla suçlanıyordum. Eve vardığımda ne tepkiyle karşılaşacağım konusunda bir fikrim dahi yoktu. Yutkundum, boğazımın yandığını yeni farkediyordum. Aldırış etmeden tekrar yutkundum. Sarsaklayarak attığım adımlar yüzünden dengemi kaybetmemek için fazla efor harcıyordum.
Bahçeye ulaştığımda dedemin balkonun altındaki bankta yüzünü duvara dönmüş bir şekilde uyuduğunu gördüğümde sevindim. Çünkü uyanık olsa babaannemin kat be kat fazlası bir azarla beni karşılayacağı bir gerçekti. Annemin şefkatli kollarına teslim etmek istiyordum kendimi bir an önce.
Yüksek basamaklı beton merdivenleri tırmanırken halsizliğim bacaklarımdaki gücü etkisiz bırakınca, yeşil renkli boyası sökülmeye başlamış demire tutarak bedenimi güç bela yukarı çekmeye başladım kollarımın kuvveti yettiğince. Merdivenin başına yaklaştığımda kardeşime söylenen annemin sesini işittim.
Açık kapıdan içeri adımımı attığımda gözlerim annemi arıyordu girişte. Bulamayınca girişin odasına bakmak için ilk sağ kapıya doğru yöneldim. Buhar sesi ve genizi kurutan kokudan anlaşıldığı kadarıyla annem ütü yapıyordu. O heyecanla bir yerini yakmasın diye korkutmadan temkinli yaklaşmam gerekti.
Sesimi alçak tutmaya çalışarak "Anne" dedim. "Anne". Ne de özlemiştim bu kelimeyi söylemeyi. Ağzımdan çıktığı anda kelimenin sıcaklığı vücudumu sarmalamıştı şefkatlice. Annenin çocuğunu şefkatle kucaklaması gibi..
Bir buhar üfleme sesini de ütüyle masanın üstünde yatmakta olan gömleğe gönderip ezdi zavallıyı. Masanın kenarındaki boşluğa ütüyü yerleştirip başını kaldırdığı sırada, göz göze geldi ilk göz ağrısıyla. Şaşkınlıkla açılan gözleri bir kaç saniye içinde hazırda bekleyen yaşlarla istila edilmişti. Göz altları ağlamaktan şişmiş, gözlerinin parlak beyazı kendini kırmızıya teslim etmiş ti fersiz bir halde. Yüzü her zamankinden solgundu.
Şaşkınlığın verdiği şok ile elini nereye koyacağını şaşırıp, ütü masanın etrafından dolaşarak yanıma varmıştı göz açıp kapayıncaya kadar. Bir anda sarılınca kendimi göğsüne sıkıca bastırdım. Kolları arasına aldığı vücudum kendisini kasmaktan titremeye başlamıştı. Gözümün önü de kararınca kapatıp titrememi engellemeye çalıştım fakat denemem başarısız olunca daha fazla dayanamayıp bedenimi kolları arasına bırakıverdim usulca...
* ** ** ** *
"BURAK''
Yatakta biraz daha debelenip yüz üstü döndüm ve başımı yastığa gömüp sağ kolumu yataktan aşağıya değecek şekilde sarkıttım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARADENİZ RÜZGARI
Roman pour AdolescentsO da ne kafayı mı yemiştim yoksa? Çölde değilim ki serap olsun.Ruhumu okşarcasına bir ses geliyordu aşağıdan. Önce (her zamanki gibi)donup kaldım. Sonra kendime gelip sese kulak kesildim.Bu İnşirah Suresi idi. Türkçe manası geldi hemen aklıma; 1)B...