Odadaki sessizlik beni boğarken Selin hala karşımda susmaya devam ediyordu. Sabır seviyemin sonuna geldiğimde derin bir nefes alarak sakin bir sesle "Neler olduğunu söylemeyecek misin?" diye sordum, üzgün gözlerle bana baktı.
Kapı yeniden açılıp içeri görevli hemşire girince Selin hızla oturduğu yerden kalkıp odadan çıktı.
Birkaç gün onu hiç görmedim. Onun dışında da odama uğrayan yoktu zaten. En çok ihtiyacım olduğu zamanda yanımda kimse yoktu.
Kamptan döndüğüm gün babamın elinde bıçak ve yüzünde oluşan o korkunç ifadesiyle karşımda durmasıyla korkudan telefonumu düşürüp, kırmıştım. Kimseyle iletişime geçemiyordum.
Hareket ettiğimde sızlayan yerlerim artık canımı fazla acıtmıyordu, yüzümdeki morluklar her geçen gün eski rengine dönmeye, yaralarım yavaş yavaş kabuk bağlamaya başlamıştı.
"Ne zaman bu odadan çıkacağım? Burada tek başıma sıkılıyorum." dedim acısını artık hissetmediğim kolumdaki izlere pansuman yapan Aysu'ya. Selin gittiğinden beri sadece Aysu ile sohbetimiz olmuştu. Pansuman yaptığı zamanlar dışında konuşamıyorduk.
"Yavaş yavaş iyileşmeye başlıyorsun hemen seni odadan çıkaramayız. Bir süre daha buraya hapissin." dedi dudak bükerek.
Islak gözlerimle yavru kediyi andırır gibi Aysu'ya baktım. "Benim için bir şey yapamaz mısın? Lütfenn" dedim sesimi titreterek. Elindekileri masanın üzerine bıraktı. "Bana hiç öyle bakma on yıldır o bakışlara alışkınım, yemem."
Ne dersem diyeyim kabul etmeyecekti, başımı sallayabildim sadece.
"Akşam görüşürüz baş belası"
"Görüşürüz."
Aysu gittikten sonra hızlıca bir duş almış, duşun ardından sonra kimsenin gelmemesini fırsat bilip odamdan çıkarak koridordan geçen rastgele birini durdurdum. Çağatay'ın nerede olduğunu öğrenmem gerekiyordu.
"Merhaba, telefonunuzu kullanabilir miyim?" kadın beni süzdüğünde hiçbir şey demeden telefonu bana uzattı.
Çağatay'ı kayıt etmeden önce atmış olduğu mesajlar sayesinde numarasını ezberlemiştim. Şimdi onu arayarak nerede olduğunu öğrenebilecektim.
Numarayı tuşlayıp telefonu kulağıma götürdüğüm sıra bir el telefonu hızla elimden aldı. "Ben sana odandan çıkmayacaksın demedim mi?"
Bana pansuman yaparken aşağı kattaki hastalarla ilgileneceğini bu yüzden geç geleceğini söylemişti neden şimdi buradaydı anlam verememiştim. "Telefon görüşmesi yapmam lazım fazla uzun sürmez hem sen neden buradasın?" dediğimde güldü.
"Hesapta sormaya başladık bakıyorum. Hadi küçük hanım hadi, odana geç" dedi kolumdan tutup odama -hapishaneme- doğru sürüklemeye başladı.
Odama girip kapıyı ardımızdan kapattı. "Ama bu haksızlık! Ne dışarı çıkabiliyorum ne de telefonla konuşabiliyorum beni buraya esir tuttuğunun farkında değil misin?!" dedim.
"Senin seçimlerin doğrultusunda mı ilerlememizi bekliyorsun? Kendine gel Alara. Görmüyor musun, ölümle burun buruna geldiğini."
"BEN İYİYİM DEDİM!"
"Buna sen değil biz karar veriyoruz. Saat başı kontrole geleceğim, şimdi izin ver işimi yapayım." Aysu odadan ayrılırken bakışlarımı pencereye çevirdim. Atlasam ölür müydüm? Pencereye yaklaşıp dışarıya baktığımda sandığımdan daha yüksek konumda olduğumu gördüm.
YOU ARE READING
TAKINTILI ÇOCUK
Teen FictionHayatı boyunca birçok zorbalığa maruz kalan ve hiç sevilmemiş sevilmeye muhtaç bir kız Alara hayatına giren ve onun her şeyi olan Çağatay ile bir aşk yaşamaya başlar ama o Çağatay'ın hayatını değiştirebileceğini bu hikayenin sonunu bilmiyordu bu kar...