TÇ-25

102 23 8
                                    

Çağatay hakkında sorduklarıma cevap vermeyip, günlerce yanıma gelmeyerek beni yalnız bırakmış olmasını hala aşamıyordum. Burada olduğumu nasıl öğrenmişti? Ve ne yüzle buraya geliyordu? Odaya girdiğinde ruhsuz gözlerle ona baktım.

"Geçmiş olsun Çağatay. Nasılsın?" bakışlarını Çağatay ve benim aramda gezdirdi.

"Beş dakika öncesine kadar iyiydim." derken Çağatay, bakışlarını Anıl'a çevirdi.

"Anıl'ın cilde iyi gelen bir yöntemi var Selin, görmek ister misin?" dedi Umar sırıtarak.

"Neymiş o?" Anıl, az önce Çağatay'a yaptığı gibi Selin'in yanına gelerek yüzüne soğan kokan nefesini üflediğinde Selin gözleri kapalı olduğu yerde hareketsiz bir şekilde durdu.

"İlk defa ayakta ölen birini görüyorum. Tebrik ediyorum kardeşim."

"Ben soğan yemiş kadar oldum, sağ ol Anıl."

"Ne demek yenge ay pardon Selin her zaman" Anıl'a sabitlediği gözlerini çevirip bana baktı. Ne hissetmem gerektiğini bilemedim. Pişmandı, gittiğine pişmandı bakışlarından bunu net bir şekilde görebiliyordum. Çağatay'ın hastanede olduğunu üzülmemem için söylememişti ama ailemle ilgili ona anlattıklarımı Çağatay'a söylememesi gerekiyordu ona bu konuda öfkeliydim.

Selin adımlarını bana yönelterek "Şimdi anladın mı neden sana doğruyu söylemediğimi? Neden yanına gelemediğimi? Çağatay'ın kanser olduğunu öğrenince daha kötü olacaktın, kötü olmanı istemedim." dedi yanıma geldiğinde gözlerimin içine bakarak.

"N-NE NE DEDİN SEN?!" olduğum yerde titrerken düşecekmiş gibi oldum, yaslandığım kalorifere tutunarak ayakta kalmaya çalıştığımda Anıl ve Umar da benim gibi şaşkına dönmüş bir şekilde Selin'e kitlenmişlerdi. Onlarında bu konudan haberi olmadığı anlaşılıyordu.

Selin herkesin bu şaşkın halini görünce "Çağatay'ın kanser olduğunu bilmiyor muydunuz?" dedi dudağını ısırarak.

Az önceye kadar her şey çok güzel ilerlerken Selin'in bir cümlesiyle neredeyse yıkılmıştım. Zar zor çıkan sesimle "Neden bana söylemedin?" diye Çağatay'a sordum.

"Bende bilmiyordum."

"Bizim gibi şaşırmadın ama" dediğimde gözlerini benden kaçırmış, cevap vermemişti.

"Bize böyle bir şeyi nasıl söylemezsin?" Çağatay, Anıl'ın sorusuna da cevap vermeyince yatağın üzerine oturup Çağatay'ın elini tuttum.

"Çağatay bana bak" Bana bakmadı.

"Çağatay gözlerimin içine bak dedim!" sinirlerime hakim olamadığım için sesimi ister istemez yükseltmiştim. Çağatay ona olan bağırışıma karşılık bana döndü ve "Bakarsam dayanamam ki" dedi.

"Anıl'a cevap ver."

"Ben uyuyordum, hemşirelerin konuşmalarını duydum kanser olduğumdan bahsediyorlardı. Tek bildiğim şey bu"

"Umar, doktoru çağırır mısın? Ondan duymamız daha iyi olacak."

Onun iyi olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Daha birkaç saat önce ona kavuştuğum için mutluluktan havaya uçarken şimdi onu kaybetmekle yüzleşmek istemiyordum. Tek yaslanabildiğim, yanında huzur bulduğum kişiyi de kaybedemezdim.

"Güzelim benim, sakin olur musun? Elbet bir tedavisi vardır endişelenme lütfen" Çağatay elimin üstünü öpüp beni sakinleştirmeye çalışırken Selin'in konuşmasıyla ona döndüm "Evet, tedavisi var."

TAKINTILI ÇOCUKWhere stories live. Discover now