Müdürün odasından gözlerim dolu bir şekilde çıkmıştım.
Çatıya çıktım. Doğru, duydunuz gibi yangın merdiveninin sonuna kadar gittim ve okulun çatısına çıktım.
Rahatlamak için, biraz olsun sinirlerimi boşaltmak istedim. Sadece bir saatliğinede olsa sakin olmak istedim. Yine yüzlerini göreceğim halde bir saatliğine kimseyi görmek istemedim. Bir saat bazı şeyler için önemli olsa da başbaşa kalmak istedim kendimle.
Beni arayacaklar mı? Arasınlar. Benim için endişelenicekler mi? Endişelensinler. Korkacaklar mı benim için? Korksunlar.
Şu hayatta kendim dışında kimseden fayda gelmedi bana. Gelmezde zaten. Kimseden bir şey beklemiyorum artık.
Küçükken hayat daha güzeldi her şeye toz pembe bakardık büyüdükçe değişti her şey toz pembenin pembesi gitti tozu kaldı geriye. Büyükdükçe her şey gri bir hal aldı. Kurduğum rengarenk hayaller suda batan bir kağıttan gemi gibi batmıştı suyun içinde. Hepimizin hayalleri vardı oysa hayaller güzeldi, yaşanabilseydi.
Köşeye oturdum. Biz gelmeden bir kaç yıl önce burada bir intihar vakası gerçekleşmiş keşke bir tane olsaydı ama zorbalığa uğrayan öğrenciler artık dayanamayıp intihar ediyorlarmış burada,o yüzden artık çatı kimsenin atlayamayacağı kadar korunaklı. Niyetim o yönde değildi zaten.
Güneşin batışı nefes kesen güzellikteydi. Tutunduğum demirler den ayağa kalktım ve bağırarak konuştum "her şeyden bıktım artık! Haklı olduğum şeylerde sürekli haksız olarak görülmekten! Küçük bir canavar olarak görülmekten,insan yerine konulmamaktan,benimle duvar gibi konuşmalarından,insanlardan bıktım! Ben her şeyden bıktım! Yaşamak bu değil! Buna yaşamak mı diyorsunuz siz!" Kesik kesik aldığım nefeslerim düzene girdiğinde tekrar başladım konuşmaya. "İnsanlar kalplerini siyaha boyamış haberiniz yok! Kimsenin kimseden, hiç bir şeyden haberi yok! Günden güne yaşananlardan haberiniz yok! Herkes kendi bildiğini yapıyor! Kimsenin kimseye ne yaşattığının haberi yok, kimsenin ne yaşadığının haberi yok çünkü duyguları kalmadı artık ne hissettiklerini bilmiyorlar! Buna yaşamak mı diyorsunuz?!" Dedim yine nefes nefese kalmış bir halde.
Büyük bir sessizlik oldu sonrasında kimse duymamıştı, kimse umursamamıştı dediklerimi. İşte bu kadardık biz her şeyden haberimiz oluyor fakat sesimizi çıkarmıyoruz. Herkes her şeyi biliyor aslında ama susuyorlar. Herşeyi biliyorlar herşeyden haberleri var.
Tekrar köşeye oturdum. Başımı ellerimin arasına aldım. Çok yorgundum. Güzel bir uyku çekmeye ihtiyacım vardı. Güzelce dinlenmeye ihtiyacım vardı. Kafamı duvara dayamış gözlerim kapalı bir şekilde oturuyordum. Hırkamı üzerime almıştım. Yer çok sertti fakat lüksüm yoktu bunun için.
Tam uykuya dalarken sendeleyerek biri çıktı yangın merdiveninden. Gözlerim bulanık görüyordu onu. Gözlerimi kırpıştırdım. Tony'di. Evet şaka yapmıyorum karşımda duruyordu nefes nefese kalmış sinirlenmiş gibi duruyordu. Arkasından biri daha girdi Tiny'di o da nefes nefese kalmıştı. Bu sefer yanlarında kimse yoktu. Sadece onlar vardı.
"N'oluyor? Niye geldiniz?" Dedim hızla yerimden kalkarken. "Tamam tamam sakin ol bir şey yapmak için gelmedik" dedi Tony bana bakarak.
"Ne için geldiniz o zaman?" Dedim yüzlerine bakarak.
"Özür dilemek için" dedi Tiny.
"Ne?" Dudaklarımın arasından sadece küçük bir fısıltı gibi çıkmıştı.
"Özür dileriz" dedi Tiny utanmış gibi görünerek. Düzelteyim utanmış ve üzülmüş gibi görünmeye çalışarak.
İki kelime, altı hece, üç kişi,iki aptal ve bir akıllı. "Sadece bu mu?" Dedim hayal kırıklığına uğramış bir şekilde. Böyle kuru bir şekilde özür dilemelerini beklemiyordum. "Ne bekliyordun ki özür diledik işte" dedi Tony kardeşini korumak istercesine.
Rahatlıkla bağırarak konuştum "sadece bu mu?! Benim son bir aydır yaşadıklarım yetmezmiş gibi bir de sizin yaptıklarınız yanına eklendi, ne yaşadığımdan haberiniz var mı sizin karşıma geçmiş 'özür dileriz' deyince hemen unutacağımı mı sandınız? İki azar yiyince hemen eliniz ayağınıza mı dolandı, sizin yaşattıklarınız normal bir şey değil bir çok çocuk bunun gibi nedenler yüzünden intihar ettiler bu çatıda haberiniz var mı öldürdüğünüz ruhu hiç düşündünüz mü bir kere? Bir kere sordunuz mu kendinize ben ne yaptım acaba iyi midir bu kız diye!?" Dedim gözlerimden yaşlar süzülürken.
Bir şey söylemeden baktılar yüzüme devam ettim "bastığın bu çatıyı görüyor musun bir bak burada tam burada bu çatıdan atlayanlar oldu sırf sizin yaşattıklarınız şeyler gibi şeyler yaşadıkları için, kim bilir kaç kere yaşadılar da kurtulmak istediler sizin gibilerden!" Dedim nefret içinde yüzlerine bakarken.
"Biz,yani ben çok üzgünüm öyle kavga edince altta kalmak istemedim abimde kolumdaki ve boynumdaki kesikleri görünce, üzgünüm çok üzgünüm" dedi Tiny ağlamaklı bir sesle. Abisine döndüm "sana kaç defa o yaraları bile isteye yapmadığımı söyledim" dedim yüzüne bakarak.
"Sonunu bir kez düşündüysen yapmazdın" dedim hayal kırıklığı içinde. "Ben- ben üzgünüm" dedi sadece. Bana dediki 'ben üzgünüm'. Yeter miydi? Yetmezdi hemde HİÇ!
"Üzgün olman yeter mi sence? Üzgün olman yeter mi!? Kolumdaki kesiği iyileştiricek mi bu, yaşadıklarımı unutturacak mı peki mutlu olmanı sağlayabilir mi mesela?" Dedim yanağımdaki yaşları kolumun tersiyle silerken. "Bana cevap ver!" Dedim yüzüne bir şeyler umarak.
"Beni affetmen için her şeyi yaparım lütfen" dedi Tiny. Güldüm hatta büyük bir kahkaha attım gerçi biraz histerik bir kahkahaydı. Karşıma geçip klişe bir şekilde bir aptal gibi bana 'Beni affetmen için her şeyi yaparım lütfen' demişti. Bir aptal gibi bunu demişti bana.
"Şimdi sana gidip benim yaşadıklarımın aynısı yaşatırsam rahatlayacağımı mı düşünüyorsun cidden ne kadar aptalsın" dedim artık dayanamayıp merdivelere yönelmişken.
Yanından geçerken kolumu tuttu Tiny'e baktım "kısa kes" dedim. "Affettin mi?" Dedi bana hayretle yüzüne baktım "sence seni asla affetmem sizden nefret ediyorum" dedim kolumu ondan kurtarırken.
"İğrençsiniz" dedim son bir kez konuşarak. Sonra gittim. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Küçük beyaz saatime baktım akşam yemeğine kırk dakika vardı. Biraz oyalanmak için bahçeye çıktığımda Rowen'ları gördüm. Şu an onlarla konuşmak istemiyordum. Arka bahçeye gidebilirdim ama bir süre oraya gidebileceğimi sanmıyorum. Saat tam olarak 17:30'tı ve akşam yemeğine yarım saat vardı. Yurdun bahçesine gitmek için yurda inen merdivenlere yöneldiğimde Jregon'un sesiyle başımı sesin geldiği yöne çevirdim "nereye?" Dedi soran gözlerle. "Bilmiyorum" dedim ona bakmadan gerçekten nereye gittiğimi bilmeden ilerliyordum.
"Gel hadi" dedi hala yüzüme bakmaya devam ederek. "Yok, git sen" dedim bende suratına bakarak. "Uzatma hadi" dedi inat ederek. "Gelmeyeceğim ben git sen" dedim bende inat ederek. Derin bir nefes verdi. "Bak" dedi parmağıyla arkamda bir yeri gösterirken "sana nasıl bakıyorlar sana görüyor musun yurtta kimse yok ve peşinden gelirlerse" dedi devamını getirmedi. Gerekte yoktu anlatmıştık ikimizde yutkundum.
"Bir şey yapamazlar ne halde olduklarına baksana sizde çok kötüsününüz bir şey yapmazlar o kadar da merak etmenize gerek yok" dediğimde dayanamayarak kolumu tuttuğunda şaşırdım. "Israr etme geliyorsun" dediğinde yürümeye başladı kolumu çekmek istesem çekemezdim zaten anlaşmamız vardı.
Kolumu çeksem yerde sürükleye sürükleye götürürdü emindim. "Tamam geliyorum be" dediğimde bıraktı kolumu.
Masanın başına geldiğimizde bana döndüler. "Neredeydin?" Dediler hep bir ağızdan. "Boş verin ya" dedim boş bir yere otururken. "Göremedik seni aradık yine o çocuklarla kavga ediyorsun zannettik" dedi Rowen. Hepsi merakla bakıyorlardı.
"Kavga etmedim" dedim sessizce.
"O zaman neredeydin?" Dedi sabırsızlıkla. "Önemli mi?" Dediğimde boğazını temizledikten sonra konuştu "evet" dediğinde konuşmak için ağzımı açtığımda Jregon benden önce davranarak konuştu "bu ne?" Dedi bana doğru elinde katlanmış bir kağıt tutarak.
"Bilmiyorum" dediğimde konuştu "senin hırkanın cebinden çıktı" deyince kağıdı aldım. Hızlıca kağıdı açtım. A4 kağıdında küçük bir not.
"Not yazmış biri" dedim.
"Kim? Ne yazıyor?" Dedi Jregon. Seslice okumaya başladım.
"Lyra benim kim olduğumu biliyorsun o yüzden direkt konuya gireceğim, abimin basketbol takımından atılması an meselesi ve diğerlerinin de öyle bu yüzden son olayın senin yüzünden olduğunu senin bizi oraya çağırdığını ve benim kendimi korumak için seni yaraladığımı senin anlık bir öfkeyle aklın başında değilken falçatayla bizi yaralamaya çalıştığını söylemeni istiyorum" derin bir nefes aldım ve devam ettim.
"Aksi taktirde okulda popüler ve sevilen biri olduğumu ve sana zorbalık yapmaktan çekinmeyeceğimi bil çatıda yaşananları müdür isteği için yaptım ve senden nefret ediyorum bundan sonra benden zorbalık dışında bir şey göremezsin arkadaşlarını elinden alırım ve okuldaki bütün herkesi sana düşman ederim okuldan kaçmak için yer ararsın yarına kadar süren var" şok içinde bıraktım kağıdı masaya.
Bu kadar ileri gideceğini beklemiyordum. Çatıda kolumu tutup saçmaladığında anlamalıydım bir şeyleri. Tam karşımda oturan Rowen kaşlarını çattı "çatıda olanlar mı demek çatıya çıktın" diyerek bana baktığında konuştum "şu an tek sorun bu mu kız bana bildiğin tehtit mektubu göndermiş ve sen nerede olduğumu sorguluyorsun" dedim yüzüme baktı kasları hala çatılı biçimdeydi.
"Neden çıktın oraya yoksa-" dediğinde devam etmesine izin vermeden sözünü kestim "hayır kimseyi görmek istemiyordum düşündüğün gibi değil!" Dedin ister istemez sesimi yükseltmiştim. Biraz olsun rahatlamış gibi görünüyordu.
"Gidip şunlarla konuşalım bakalım" diyerek ayağa kalktığında aceleyle durdurdum. "Hayır şimdi müdüre gidiyorum tamam mı burada bekleyin " dedim yeni bir kavgayı kaldıramazdım. "Öyle bir şey yapmıyorsun" dediğinde başımı masadaki bottan çekip yüzüne baktım. "Ne?"
"Öyle bir şey yapmıyorsun tamam müdüre gidelim ama dedikleri demeyeceksin notu gösterip seni tehtit ettiklerini söyleyeceksin" dedi emir verir gibi.
"İnanmazsa ne olacak"
"Yapacak bir şey yok inanmak zorunda sen sadece onun söylemeni istediği şeyleri söyle yeter".
"Tamam, şimdi gidiyorum notu gösteriyorum çatıda olanları anlatıyorum" dedim başı ile onayladı. Yerimden kalktım "burada bekleyin" dedikten sonra okula doğru ilerledim.
Müdürün kapısını çalmadan içeri girmişim dalgınlıkla "bu odaya nasıl gireceğini bilmiyor musun?" Dediğinde masasının karşısına geçmiştim.
"Özür dilerim önemli bir konuş için gelmiştim de" diye söze başladığımda tek kaşı havaya kalktı neler oldu der gibi elimdeki kağıdı masaya bıraktım ve konuşmaya devam ettim "Tiny cebime bu notu bırakmış tehtit ediyor beni" dedim.
Masadaki notu aldı. Okumaya başladı. Kapıdan tıklatılınca ikimizde başımızı kapıya doğru yönettik. "Gir!" Dedi gür sesiyle. İçeri Tiny girdi kağıtlar vardı vardı.
Benim buraya geldiğimi gördüğü için gelmediğine yemin edebilirim. "Liselilerin deneme sonuçları" dedi elindeki kağıtları masaya bırakıp. Kağıtları masaya bıraktıktan sonra bir iki adım geriye gitti. "Yirmi üç kişi öne geçmişim" dedi yüzündeki gülümsemeyle.
Müdür, elindeki kağıdı bırakıp deneme sonuçlarını aldı. Tanrım! Burada bende varım! İlk ben geldim!
"Vay Tiny sekizinci olmuşsun aferin" dedi gülerek sonra ciddi bir yüz ifadesiyle bana döndü "sende otuz sekizinci olmuşsun berbat bir sonuç, ilk onda olurdun hep bu sefer kavga etmekten ders çalışamamışsın herhalde" dedi laf sokarak.
"Notu okudunuz mu onun için gelmiştim deneme sonuçları için değil" dedim bende cevap olarak.
"Okudum" Tiny'e döndü "bunu sen mi yazdın Tiny?" Tiny'e baktım notu eline aldı. Kaşlarını çattı. Hazır mısınız yalan yükleniyor. "Hayır şimdi haberim oluyor ayrıca çatıya çıkmadım" dediğinde müdür tekrardan bana döndü "haberi yok kavganın intikamı için mi yapıyorsun" dediğinde yumruğumu sıktım.
"Hayır asla, bugün çatıya çıktım tek başıma kalabilmek için biraz sonra o ve abisi geldi bir kaç şey saçmaladılar sonra Tiny kolumdan tutarak durdurdu beni bir iki bir şey söyledikten sonra aşağı indim cebimde bu not vardı" dediğimde Tiny araya girdi "vay iyi kurgu yapmışsın tebrikler" dediğinde ona doğru döndüm "ne kurgusu ikimizde çatıdaydık ya" dedim sinirle.
Müdür bana dönerek konuştu "Lyra bu tür oyunlar için fazla büyük değil misiniz?" Dediğinde sinirle konuştum "yalan söylemiyorum neden anlamıyorsunuz!"
"Bana karşı sesine dikkat et bu seferlik görmezden geliceğim bir daha böyle bir şaka için beni meşgul etme" dediğinde hızla ilerledim. Kapıyı çarpıp çıktım odadan.
Sinirden ağlamak ve avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum. Rowen'lar gelmişti. "Merak ettik" dedi Dave. "Bir şey mi oldu ne dedi?" Dedi Rick gözlerimin dolduğunu anlamış olmalı ki. "İnanmadı" dedim sessiz bir şekilde.
"Nasıl olur?" Dedi Daven şaşkınlıkla. "O öğretmen yalakası yalanladı beni" dedim.
"Aptal" dedim sinirle.
Çatıya çıkmak yine bağırmak istiyordum. Okul kalabalık değildi herkes yemeğe çıkmıştı. Çok sinirliydim. Sinirden terliyor nefeslerim hızlanıyordu.
"Tamam sakin olalım neler yapabiliriz düşünelim" dedi Rowen.
"Ne düşünmesi ya!" Diye bağırdım "elimizden ne gelecek bize inanmıyorlar ki hep o gerizekalıya inanıyorlar ne önemi kalır ki!" Dediğimde yüzüme bakarak konuştu "sakin ol ilk,neler yapabileceğimize bakalım bir" dedi.
"Sakin falan olamam artık bende insanım benim ondan ne farkım var ben hiç bir şey yapmadım!" Dediğimde yanaklarıma iki küçük damla düşmüştü.
Yeni bir sinir krizine merhaba demiştik anlaşılan. "Siz gidin ben sonra gelirim" yanınıza diyerek merdivenlere yöneldim beni durdurduğu da bir Rowen'a birde kolumdaki eline bakıyordum.
"Nereye?"
"Çatıya tamam mı?!"
Kolumu kurtarıp koşarak ilerledim merdivenlere.
"Lyra!" Hepsinin ağzından adımı duysam da umursamadan gittim.
Çatıya çıktığımda buraya bir günde ikinci kez gelmiş olduğumu fark ettim. Belirli sınırların içinde tek kalabildiğim tek yer burasıydı.
"Yeter artık! Ayrımcılık yapmayı bırakın yeter! Öğrencileri düşünün birazda! Haksızlığa uğrattığınız kişiyi düşünün birazda! Haksızlığa uğramaktan bıktım! Bende insanım!" Ve düzensiz nefesler. Kesik kesik aldığım nefeslerim düzene girdiğinde bağırarak tekrar konuştum.
"Tiny'den nefret ediyorum! Tony'den nefret ediyorum! Onlar ve arkadaşlarından nefret ediyorum! Müdürden nefret ediyorum! Öğretmenlerden nefret ediyorum! İnsanlardan nefret ediyorum! Herkesten nefret ediyorum! Kendimden nefret ediyorum! Böyle olmaktan nefret ediyorum! Ben artık ölmek istiyorum" Her cümlem öncekinden biraz daha kısık çıkıyordu ve son cümlem sadece benim duyabileceğim bir ses tonuyla çıkmıştı.
Arkamdaki sese doğru kafamı çevirdiğimde karşımda bizim altılı vardı. Nefes nefeseydim.
"Ne dedin sen?" Şaşkınlıkla bana bakan Jregon'a döndüm. Cevap vermedim. Hala nefes nefeseydim.
Sersem bir şekilde kenara ilerledim ve oracıkta çöktüm. Ağlamaya başladım. Hıçkıra hıçkıra ağladım. Sadece ağladım.
Hepsi başıma toplanmıştı Jregon yanıma oturmuş sırtımı sıvazlıyordu. Rowen karşıma oturmuştu. "Lyra bana bak sakin ol müdür yardımcısına gidelim" dedi Rowen. Islanmış gözlerimle ona baktım.
"Ne olacak?"
"Anlatalım işte bende gelirim yanına hatta beşimizde geliriz"
"İnanacaklar mı peki!? Boşuna! Ben artık çok sıkıldım! Haksız duruma düşmekten sıkıldım,benimle sanki kalbim yokmuş gibi konuşulmasından sıkıldım,insanların artık insan olmamasından sıkıldım, yaşadıklarımdan sıkıldım! Ben yaşamaktan sıkıldım!" Dediğimde yüzüme baktı şaşırarak.
"Ee ne yapacağız" dedi diğerlerine dönerek. Başımı ellerimin arasına aldım ezmek, parçalamak işte gibi. Başım deli gibi ağrıyordu.
"Tamam şimdi gidelim onlarla konuşalım kavga yok" dedi son iki kelimeyi bastırarak söylemişti.
Başımı salladım "kimseyle konuşmak istemiyorum onların yüzünü görmek istemiyorum" dediğimde derin bir iç çekti.
"Tamam hadi acıkmışsındır bitmeden yemeğe yetişelim" dediğinde başımla onayladım. Sarhoş gibi ayağa kalktığımda. Elimden geldiğince dengede kalmaya çalıştım. Geriye doğru istemsizce yalpalayarak gittiğimde ayağıma takılan taşla geriye doğru düştüm.
Koyulan korumlardan ötürü kötü bir duruma gitmemişti. Olduğum yerde konuştum "tamam hadi gidelim artık" diyerek güçsüz bir adım attım öne doğru.
Yemekhaneye indiğimizde boş masalardan birine geçtim. Diğerleri yemeklerini alıp gelmişlerdi. Rick elindeki yemek tabağından birine önüme bıraktı.
Son lokmamı yemiş diğerlerinin bitirmesini beklerken masanın başında dikilen Tiny'i fark ettim. Yanındakileri dürttüm. "Ne var?" Kıza onu öldürmek ister gibi bakıyordum ki o bu durumdan şikayetçi değildi. "Cidden notu gösterince bana kızacağını mı sandın? Ee anlattın mı bari yaptıklarını?" Dediğinde elimdeki kutu içeceği sinirle sıktım.
"Aptal" diye mırıldanırken Dave konuştu. "Siz abinle utanmaz mısınız git masanın önünden git hadi seni çok seven arkadaşlarının yanına" dedi. Ufak bir sırıtışla ona bakıyordum. Sonra Jregon konuştu "anlamadın sanırım masanın önünden git hadi bakalım" dediğinde "ama be ben sorumlu değilim sonraki günlerden o zaman" diyerek gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırılgan Kalpler
FantasyCamdan kalbi olan beş arkadaşdık biz... O gün müdürün odasına gittiğimizde öğrendiğimiz üç şey oldu. Bir hepimiz farklı ülkelerin Kraliyet ailesindeniz. İki gerçek kalplerimizin yerine camdan,yapay bir kalp yerleştirmişler. Son olarak,kalplerimi...